Yüksek sesle konuşun, duyulsun (Madenci Sezai Arslanbaş anısına)

Yalçın Akyürek

Blog: Serbest Kürsü

''Oy Türkiye sana sesleniyorum, kimse yok mu buralarda''

Sabah uyanıp ekmek almaya çıktığınızda önünden geçtiğiniz her evin kapısında bir çift kara çizme ve ipte asılmış ıslak madenci tulumu görürseniz bilirsiniz ki günlerden Pazar'dır. Bakkala verdiğiniz selam haftanın diğer günlerindeki ''günaydın''dan daha başkadır. O sabah uyandığınızda görmüşsünüzdür aydınlığı ama bakkaldan dönüşte hissedersiniz güneşin doğduğunu. Bahçedeki çiçekler mesai saati saatleri sıkı sıkı tuttuğu toprağı bırakıp nasırlı dokunuşları bekler heyecanla. Küskünlük yoktur o gün,yer üstündedir tüm canlılar ve kimse giremez yaşam ile işçi arasına.

Ölümlerin hepsi kötüdür ama ambulans sesi duyulduğunda kolalar ayranlar ısmarlanmaya devam eder ıstakaya dizilen taş seslerinin arasında. Bir bardak demli çayı o gün göremezsiniz sessizlik içerisinde kaybolurken avuçların arasında.

Parklarda çocuk kahkahaları daha bir şendir. Evde çocuklara bakan, iş elbiselerini yıkayan, dört gözle ''akşam gelebilecek mi'' korkusunu ''bari çocuklar okuyup takım elbiseli işlerde çalışsalar''ın hayaliyle avutan eşi ve çocuklarıyla sahilde yürürken birlikte dondurma yiyip çay içebilmenin mutluluğudur madenciyi çocuklarının gözünde kahraman yapan. Günlerden Pazar'dır...

Hafta içi bazı akşamlar adettendir bir kaç bira yahut bir yetmişlik. Kokuşmuş düzende ''Hiç olmazsa hayallerimiz temiz kalsın''ın mütevaziliği ve ''Koca dünyayı kazdık bitirdik, bir Serkan'ın üzerindeki göçüğe yetmedi gücümüz''ün hüznüdür içmek. Evdekilere ''kömür tozları temizlensin diye içtim'' diyerek yutturmaya çalışır sarhoşluğunu, üzüntüsünü yüklememek için sevdiklerine. Ağzı küfür doludur belki ama bir inceliktir madenci yaşamak.

Yüksek sesli konuşmalar, şakalaşmalar, masadan masaya sataşmalar, ısmarlanan biralar, küfür kıyamet kahkahalar... Tanıdık olsun olmasın herkese ''kardeşim'' diye hitap eden ağızların doğası olmuştur yüksek sesle ve hoyrat konuşmak. Kaybettiklerini ve korkularını sıkıştırdığı ses tonu en çok sevdiklerine yükselir, kolayca duysunlar diye...

Yerin altında en son söylenecek sözler yüksek sesle en başta söylenir, ilk seslenişte duyulsun diye. Çünkü ikinci seslenişle arasındaki üç beş saniye ölümdür. Ve yalnızca onlar dirilebilir ikinci sesi yanıtlayabilecek umuda.

Sosyal demokrat bir dernek yöneticisinin ''onlardan bir bok olmaz, okumuyorlar arkadaş'' sitemine gülüp geçerler ''okuduklarını biz yazıyor beyefendi'' dercesine. Onları yaşamın gerçek yüzüne terk edip hayal aleminde yaşayanlar, onlardan bir daha selam alamayacakları gibi selam vermeye de yetmez yüzleri.

Anlayacağınız yerin altı da karanlık üzeri de. Beş kat daha karanlıktır madenler bu düzende. Öyle sarılırsın ki hayata, her an kaybedecekmiş gibi ocaktan çıkar çıkmaz kirlenmesin diye girişte bıraktığın hayallerini kolundan yakalayıp koşarak gidersin servise. Servisi kaçırdığında yaşam patlamış avuçlarından akıp gidecekmiş gibi.

Ölüm ile doğum arasına aydınlığı, yaşamı, insanlığı sığdırma ustasıdır madenciler. Ustalık iyi bir şey değildir bu yüzden madenciler için, dünyanın en zor mesleği. Aydınlığı, insanlığı sığdırırlar ama bazen de göçük altında kalır yaşam. Bir daha mesai bittiğinde koşamaz olur servise yakalamak için güneşi. Ağıtların yükselmesiyle bulutlara karışır hayaller, kirlenmeden...

Acemi kaldı Sezai, kabul etmedi ustalığı. 2009 muamelesinde işe başladığında 23 yaşındaydı. Evlendi ve bir buçuk yaşlarında şimdi ikizleri. Üç dört yıl önce işten çıkıp eve geldiğinde facebookta yerel şivesiyle paylaşmıştı ''Oy Türkiye sana sesleniyorum kimse yok mu buralarda'' diye. İkinci seslenişi bekledik dün saatlerce, gelmedi. Cevap verebilecek olan beri gelsin şimdi...