Yeni Osmanlı korku cumhuriyeti ve sosyalist seçenek

Uğur Pişmanlık

Blog: Serbest Kürsü

Değerli şair-ozan Enver Gökçe “Oy Beni” adlı şiirinin ilk bölümü şöyledir: “Türkiye yaşanmaz oldu!/Her gün bir başka zehir./Görmedik,/Bir bahçe, bir çiçek, bir şehir,/Görmedik bir gülen,/Hasılı bir ferah, bir rahat:/Uğruna çekilen/Derttir, mihnettir/Senden yana olduğumuz sebeptir/Kollektif hayat!”

Evet, ozanın dediği gibi Türkiye yaşanmaz oldu. 1980 Askeri Darbesi’nden içinde bulunduğumuz 2000’li yıllara kadar gelinen noktada yaşaması zor bir ülkeye dönüştü.

Türkiye bir dönüşüme zorlanıyor. Cumhuriyetin tavsiyesini merkeze koyan ve kapitalist-emperyalist çıkarlara uygun neo-liberal politikaların önünü açan kamuculuğu ortadan kaldıran bir cumhuriyet yapılanmasına gidiliyor. Yağma, yalan ile sömürü ve baskı ile…

Bu ülke karanlık günlerden geçmeye devam ediyor, karanlığa karşı eşitlik, özgürlük ve aydınlanma mücadelesi yürütenlere bedel ödeterek.

1923’te kurulan cumhuriyet hedeflerinin çok uzağına düştü, düşürüldü. Kapitalist bir ekonomik toplumsal sistemi tercih etmesinin kaçınılmaz bir sonucuydu bu. Emperyalizm çağında, özellikle de reel sosyalizmin çözülüş sonrası bu kıskaçtan kaçamazdı. Tek kutuplu dünyadaki yeni sürecin adı, “Globalleşme”, “Küreselleşme” ve “Yeni Dünya Düzeni” olarak adlandırıldı. Başta ABD olmak üzere emperyalizm daha saldırganlaşarak az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler üzerindeki egemenliklerini, saldırılarını arttırdılar. Ulus devletleri çözüyordu. Emperyalizmle 1950’lerde bağımlılık ilişkisine giren Türkiye Cumhuriyeti de bundan nasibini aldı ve almaya da devam ediyor. Cunhuriyetin ilk dönemlerini dışarıda bırakırsak, bu ülke hep gerici iktidarlar tarafından yönetildi. Askeri darbeler, sola, sosyalizme ve emekçilere karşı yapıldı. Gerçek anlamda bir halk iktidarından söz edemediğimiz bu süreçlerde ekonomik, sosyal ve siyasal yaşam yerli ve yabancı sermayenin çıkarları üzerinden şekillendirilmeye çalışıldı.

Toplamda kültürel aydınlanmayı ve politik bilinç ve örgütlenmeyi sağlamaya çalışan ileri sol dinamikler sürekli baskılandı. Düzen karşıtı her örgütlenme, devletin saldırısıyla karşılaştı. Aydınlar birer ikişer öldürüldü.

Ve Türkiye kapitalizmi, emperyalist bağımlılık ve çıkar ilişkileri içinde bir korku cumhuriyeti yarattılar. Evet, bir yalan cumhuriyeti bu, bir korku cumhuriyeti. Emperyalistlerin ve kapitalist sistemlerin kan içtikleri, kanla beslendikleri bir cağda yaşıyoruz. Egemen iktidarların toplumu lime lime edip parçalara ayırdığı ve bütün bu ayrışmaları birbirine karşı kullanıldığı ve yine bundan beslendiği kirli bir düzende yaşıyoruz. Açlık ve yoksulluğun kanıksanıp şükre dönüştüğü, her karşı durusun, kanla, şiddetle bastırıldığı bu düzende derin yaralar açılıyor. Acılarımızı, ölülerimizi yanımızda taşıyarak yaşıyoruz. Bu talan, yalan ve korku cumhuriyetinin yarattığı travmaların bıraktığı derin acılar, kalıcı izler var. Askeri darbeler, işkence, hapis ve sürgünler, yakılan insanlar, boşaltılan köyler, öldürülen aydınlar, gocuk Alinda ölüme terk edilen, isçiler, insanlar... Gazete sayfaları her gün kara haberlerle dolu. Emeğin emekçinin bir değer olarak görülmediği, insan yerine konulmadı bir sömürü ve baskı cumhuriyetinde nasıl onurlu olunabilir, nasıl onurlu kalınabilir? Yasamın tüm zorluklarına karşı ayakta durmaya çalışsa da insan, eşitsizlikler ve çelişkilerin içinde insanlık yerlerde sürünüyor. Sistemin uyuttuğu, uyutabildiği bu toplumla giderek sürüngen cumhuriyetine dönüşüyor...

Türkiye, 2002’de iktidar gelen gerici AKP hükümetinin sultası altında geçirdiği 15 yıl boyunca ülke tarihinde az rastlanan türden bir siyaset uyguluyor. Gelmiş geçmiş tüm hükümetler içinde en gözü dönmüş, saldırgan yönetim AKP hükümeti oldu.

AKP’li iktidar yılları, emperyalizmden ve Türkiye burjuvazisinden aldığı güçle, kendi dinci gericiliğini topluma dayatan, insanların özel yaşamlarına müdahale eden, dış politikada savaştan yana bir yol izleyen içeride, başta işçi sınıfı ve emekçiler olmak üzere toplumun çeşitli katmanlarına saldıran, aydınları, gazetecilere baskı yapan, gençlerin ölümüne neden olduğu, başkanlık yolunu açabilmek için “Ya Başkanlık ya kaos” diyerek çakma darbe tezgahlayıp OHAL ilan ettiği bir dönem oldu.

AKP’li iktidar yılları, kentsel dönüşüm adıyla rantsal dönüşümler gerçekleştiren, çocuk istismarının, kadına şiddetin ve tecavüzlerin arttığı, en çok iş kazalarının ve işçi ölümlerinin meydana geldiği, çeşitli kentlerde ardı ardına patlayan bombalarla yüzlerce insanın öldüğü, internette sanal ortamlarda dile getirilen ve paylaşılan görüşlerin bile engellenip tutuklamaların yapıldığı bir korku salma,  bir dönem oldu.

Gerici AKP iktidarı birinci cumhuriyeti tasfiye ediyor. Birinci cumhuriyet de sermaye sınıfının ve emperyalizmin çıkarları uğruna bir korku cumhuriyetti yaratmıştı. Türkiye ve insanı 90 yıl boyunca çok ağır bedeller ödedi.

AKP’nin oluşturmaya çalıştığı gerici yeni Osmanlı cumhuriyeti de aynı yolu izleyerek bir korku cumhuriyeti yaratıyor. Türkiye bir karanlığın içine doğru sürükleniyor.

Türkiye’yi umutsuz ve mutsuz insanlar ülkesine dönüştüren kapitalist bir cumhuriyetin, güzel bir gelecek adına topluma bir şey sunması mümkün değil. Türkiye sermaye sınıfının ve onların siyasi temsilcisi gerici iktidarların da böyle bir derdi yok zaten. Çünkü Nazım ustanın dediği gibi, “Onlar, umudun düşmanıdır, serpilip gelişen hayatın…”

Toplumu din ve milliyetçilik gibi enstrümanları kullanarak bölen ve bağnazlaştıran egemen iktidarlara karşı tek çıkış yolu sınıf eksenli eşitlik ve özgürlük temelinde bir aydınlanma mücadelesi damarı yaratmaktır. Doksan yılda biriken bu pisliği ancak devrim temizler.

Türkiye emekçi halkları hiçbir zaman seçeneksiz değildi. Hem de Mustafa Suphi’lerden bu yana. Şimdi, “bize darbe yaptılar” diyerek OHAL’in önünü açan, OHAL ile refarandumun önünü, oradan da “başkanlık”ın önünü açmaya çalışan Recep Tayyip Erdoğan ve onun gerici partisinin sermaye uşağı iktidarı, kendi korkusunu faşizmle bastırmaya çalışıyor.

Bu toprakların ilerici aydınları, bilim, sanat, edebiyat gibi alanlarda bedel ödeyerek de olsa, güçlü bir aydın damarı yaratmayı başarmıştır.

Türkiye seçeneksiz değildir. Bütün bu yaşanan süreçte, sosyalist seçenek daha güncel hale geliyor: “Paranın padişahlığını, yobazın karanlığını yenmek için”, aydınlık bir Türkiye yaratmak için güncel görevler bizi bekliyor.

Aydemir Güler’in Ocak 2017’de Çukurova Kitap Fuarı’ndaki “Sosyalizmin Penceresinden Cumhuriyete Bakış” konulu sunuşunda belirttiği gibi, cumhuriyetin aydınlanma damarında, Nazım Hikmet’ten, Aziz Nesin’e, Muhsin Ertuğrul’a, Sabahattin Ali’ye, Halet Çambel’den, Behice Boran’a, Orhan Kemal’e, Abidin Dino, Yaşar Kemal ve Yılmaz Güney’e kadar pek çok değerli isim vardır ve hepsi de sosyalizmin aydınlarıdır. Ama bu kapitalist cumhuriyet, onlara ağır bedeller ödetmiştir.

Türkiye’nin aydınlık geleceğine giden yolda, onların yaşamları, anıları, çabaları ve yapıtlarının oluşturduğu miras, sosyalist bir gelecek oluşturmada ışık olmaya devam etmektedir.

Ne Nazım Hikmet’in dediği gibi, “Onların cebinde fırkamızın bileti yoktu/Onlar, kurtuluşun kapısına varmayı/Ferdin cesur hamlelerinden uman” güzel insanlardı.
Onlar sadece Enver Gökçe’nin dizelerindeki “Uğruna çekilen/Derttir, mihnettir/Senden yana olduğumuz sebeptir/Kollektif hayat!”ın özlemi içindeydiler.
Bu kolektif hayatın hülyasıyla yanıp tutuşanları, bunun için bedel ödeyenleri saygıyla anıyoruz.
 
 
OY BENİ
Türkiye yaşanmaz oldu!
Her gün bir başka zehir.
Görmedik,
Bir bahçe, bir çiçek, bir şehir,
Görmedik bir gülen,
Hasılı bir ferah, bir rahat:
Uğruna çekilen,
Derttir, mihnettir
Senden yana olduğumuz sebeptir
Kollektif hayat!

 

DOST

Ben berceste mısraı buldum

Hey ömrümce söylerim

Gözden, gezden, arpacıktan olsun

Hey ömrümce söylerim!

Bizsiz Ilgaz'ın çam ormanları güzel değildir.

Hayda günlerim hayda

Sırtını düşmana verdikçe

Murat dagları güzel değildir,

Dost dost ille kavga!

Biz olmasak gökyüzü, biz olmasak üzüm,

Biz olmasak üzüm göz, kömür göz, ela göz;

Biz olmasak göz ile kaş, öpücük, nar içi dudak;

Biz olmasak ray, dönen tekerlek, yıkanan buğday,

Ayın onbeşi;

Biz olmasak Taşova'nın tütünü, Kütahya'nın çinisi,

Yani bizsiz

Anne dizi, kardeş dizi, yar dizi

Güzel değildir.

Gel günlerim gel de dol

Gel Aydınlım İzmirlim,

Gel aslanım Mamak'tan

Erzincan'dan Kemah'tan

Düşmanlar selam ister

Gözden, gezden, arpacıktan!

Adana'nın pamuğu dokumada;

Diyarbakır, Afyon, Kütahya fabrikada

Ümit işkencede mahzun

Tenim, ayaklarım uryan

Ekmek işkencede mahzun

Ve Divrik'in demiri arabada

İşçi-köylü ve işçi birarada

Söyle türküler yadigarı kardeş

Söyle ağrılar yadigarı kardeş

Neden alınterleri

Nimetler, haklar haram oldu sana

Gel gunlerim gel de dol

Gel Aydınlım İzmirlim

Gel aslanım Mamak'tan

Erzincan'dan, Kemah'tan

Düşmanlar selam ister

Gözden, gezden, arpacıktan

Sana selam olsun

Hürriyetlerin meçhul olduğu dünya

Canım Türkiye,

Memleketimiz!

Calısan halklarıyla ümmi

Calışan halklarıyla garip,

Irgadı, esnafı, madencisi, iptidai aletleri

Kadınları, erkekleri, hapishaneleri;

Başı boş suları, dumanlı vadileri, yoz topraklarıyla,

İşşizleri, realist şairleri, mücahitleri,

Sokak şarkısı, keten helvası,

Akşam Haberleri satanlarıyla memleketim

Sana selam olsun

Sürgünler, mahkûmlar, hastalar

Alacağın olsun

Seni İstanbul seni

Seni Bursa, Çankırı, Malatya,

Sizlere selam olsun üniversiteler!

Öğretmenleri alınmış kürsüler,

Öğretmenler

Sizlere selam olsun

Hürriyeti yazan eller, dizen eller

Sizlere selam olsun makineler

Entertipler, rotatifler, bobinler

Bu gülünç, aşağılık,

Namussuz şeyler dışında,

Sana selam olsun

Zincirin zulmün kar etmediği,

Kırbacın kar etmediği

Büyük tahammül!

Gel günlerim gel de dol!

Gel Aydınlım, İzmirlim,

Gel aslanım Mamak'tan

Erzincan'dan, Kemah'tan

Düşmanlar selam ister

Gözden, gezden, arpacıktan

                      Enver GÖKÇE