Bu topraklarda sanat yapan aydınlar safını bilmelidir

Uğur Pişmanlık

Blog: Serbest Kürsü

John Reed’in romanından sinemaya aktırılan “Dünya’yı Sarsan On Gün” filminin bir sahnesinde bir Rus işçisine neden devrime katıldığı sorulduğunda, “İki tane sınıf vardır: burjuvazi ve proleterya” diyerek kendi sınıfını hatırlatıyordu. Eğer iki sınıf varsa iki de kültür vardır. Burjuvazinin kendi kültürüne karşılık, emekçi sınıfların kendi kültürü. Burjuvazinin kültürü eklektiktir. Bu yanıyla bir bütünlük oluşturmaktan da uzaktır.

Burjuvazi, kendi sınıf çıkarları doğrultusunda pragmatik bir tutumla her şeyi kullanır ve onu ticari bir nesneye dönüştürürken, emekçilere de eknomik, politik ve ideolojik saldırıda bulunur. Halkın kültürel yaşamına müdahale ederek, emekçilere uygun gördüğü yoz bir kültürü dayatır.

Aynı şekilde halkın içinden çıkmış edebiyatçıları ve sanatçıları da ödüller vererek, sponsorluk yaparak kendi safına çekmeye çalışır, olmazsa da emekçi halktan uzaklaştıramaya dönük manipülasyon uygular. Türkiye’de sermayenin bu alandaki pek çok uygulaması örnekleri ile bilinmektedir.

Aslında vereceğim örnek neredeyse Türkiye’nin pek çok kentinde yapılan bir uygulama. Ama ben Mersin’den örnek vererek yola devam edeceğim. “Ticaret ve sanayi odası”, “sanayici ve iş adamları dernekleri” gibi kuruluşlar neden sanat ödülleri dağıtır? Bu sorunun bendeki yanıtı çok kısa ve nettir. Ama buradan ilerlemek kolaycılık olur.

Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (METSO), bu yıl 9. Kez Mersin Kenti Edebiyat Ödülü verdi. Bu yıl ki ödül şair ve çevirmen Cevat Çapan’a verildi.

Mersin Ticaret ve Sanayi Odası “Mersin Kenti Edebiyat Ödülü” verirken, Mersin Sanayiciler ve İş Adamları Derneği (MESİAD) ise bu yıl “10. Yılın İş İnsanı Ödülü“ verdi. Bu kuruluş da sanatçılara ödül veriyor.

Mersin Ticaret ve Sanayi Odası, “Mersin Kenti Edebiyat Ödülü”nü şu ana kadar verdiği isimler şunlar: Nezihe Meriç, Tahsin Yücel, Osman Şahin, Latife Tekin, Leyla Erbil, Ahmet Oktay, Demir Özlü, Metin Cengiz ve Cevat Çapan.

Şair ve çevirmen Cevat Çapan, ödülünü Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı faşist Burhanettin Kocamaz ve Mersin Vali Yardımcısı Cezmi Türk Göçer’in elinden aldı.

Burada iki önemli temel yanlış var. İlki “Mersin Kenti-Edebiyat Ödülü”, Mersin dışındaki yazarlara veriliyor. Bir tercih sorunu gibi görünse de, “Mersin Kenti-Edebiyat Ödülü” diye tanımlanıyorsa, bunu Mersin’de yaşayan, edebiyat alanında üreten ve yapıtları ile belirli bir niteliği yakalamış ya da gelecek vadeden yazarlara verilebilirdi. Verilmelidir ve doğrusu da budur.

İkincisi ise yine “sanayici ve iş adamları kuruluşları neden sanat ödülü dağıtır?” sorusuyla ilgilidir.

Evet, “Sanayici ve iş adamları kuruluşları neden sanat ödülü verir ya da dağıtır?”. Ortada bir yanıyla çok tuhaf bir durum var. Buna şöyle yanıtlar üretilebilir: Bizim sanayici ve iş adamlarımız kendi burjuva kültürünü yaratmaya çalışıyor. Ya da bu toprakların yarattığı ilerici, aydınlanmacı kültüre müdahale ediyor ve kendi denetimine almaya çalışıyor.

Bununla bağlantılı olarak, bugün Türkiye burjuvazisinin bir kültürü olmadığından ya da anladığımız anlamda bir burjuva kültürü yaratamadığından söz edebiliriz. Yani sözün kısası bizim burjuvamız, görgüsüz burjuvadır hala. Bu kültürü yaratma çabası içinde olan kimi örneklerden söz edilebilse de, bunlar bütünü kapsayamadığı ve etkileyemediği için kendinde bir durum olarak kalıyor.

Tarihsel olarak bakıldığında ise, Türkiye’nin bir aydınlanma devrimi ve çağı yaşamamış olması bir nedendir. Ancak, Türkiye burjuvazisi ve hizmet ettiği emperyalist dinamikler, bu topraklarda cumhuriyetin kuruluşu ile başlayan aydınlanma çabalarını hızla boğmuş, toplumu ırkçı, din temelli gericiliğin alanına doğru yönlendirmiştir.

Yani burjuvazi ta cumhuriyetin başından beri kendi burjuva devrimine, onun aydınlanmacı karakterine ve de yaratacağı sonuçlara karşı çıkmıştır. Bu yüzden bu ülkenin burjuvazisi dün de bugün de gericidir, emperyalist işbirlikçisidir. Kendi kültürünü bile yaratmayan, ama hep devşirmeyi tercih eden asalak bir sınıftır.

Bu nedenledir ki, kendi oda, dernek vakıf gibi kuruluşları aracılığıyla kültür ve sanat alanına ödüller vererek, sponsor olarak, sanatçıları kendi kokuşmuş camialarının içine çekerek bir kültürel bir kimlik yaratma, olmuyorsa da varmış gibi gösterme uğraşısı içindedirler.

Bu yazının konusunu oluşturan soruya bir kez daha gelmek gerekirse: Hangi kentte ve adı ne olursa olsun, siz hiçbir vakıf, dernek oda gibi kültür sanat kuruluşlarının “Yılın İş Adamı” ödülü, “En iyi ihracat” ödülü, “Vergi Rekortmeni” ödülü verdiğini duydunuz ya da gördünüz mü? Niye versin ki? Aynı alanda, aynı kulvarda değiller ki, sanayici, iş adamı, ticari kuruluş denilen başka bir şey, kültür ve sanat ise bunların yakınından geçmeyen başka bir şeydir.

Peki, neden bu sanayici ve iş adamları kültür sanat alanına el atıyor ve bu alanda ödül dağıtıyorlar? Edebiyatçılara ve sanatçılara ödül dağıtmak onların işi midir? Bu yetkiyi kim veriyor onlara?

Neden örneğin, edebiyatçılar derneği, yazarlar sendikası ve pek çok kültür sanat kuruluşu bu sermaye kuruluşlarına karşı durmuyor ve müdahale etmiyor?

Neden, kendini ilerici, aydın, emekten yan tarif eden ve önemli bir bölümü sol cenah içinde yer alan edebiyatçılarımız, sanatçılarımız kendilerine bu sermaye kuruluşları tarafından verilmek istenen ve verilen ödülü reddetmek yerine kabul ediyor?

Ne kadar ilginç değil mi? Yazar Osman Çutsay, aşağıda okumanızı da önerdiğim linkteki yazısında, “Bugün Türk edebiyatı, tek tük istisnalar hariç, sosyalizme düşman birleşik bir cephedir” * diyor. Edebiyatın baronları bu yazının konusu değil ama sermaye kuruluşlarından bu ödülleri, edebiyatın ve sanatın eski solcuları, yorgun demokratları alıyor. Bir de bunları burjuvazinin kurumlarına öneren eski solcu danışmanları var. (Nobel ödülleri de anti-komünist adaylara veriliyor)

Ne tuhaf bir durumdur ki, aslında sermaye kuruluşları bu ödüllerle, ödül alanları yüceltmiyor, kendini yüceltiyor. Kendi burjuva kültürünün eksikliğini eklektik bir şekilde kapatmaya uğraşıyor. Üstelik bunun reklamını da kendince en iyi şekilde yapıyor. Edebiyatçı ya da yazar ödülünü alıyor ama bu etkinliğin asıl karşılığını söz konusu sermaye kuruluşları çıkartıyor. Yani, sol cenahın aydınlarının aslında sermayenin vereceği ödüle ihtiyacı yok, asıl onların bizim aydın yazarlarımıza ve sanatçılarımıza ihtiyacı var. Ve bizim aydınımız bu düzenin oyununa geliyor. Burjuvazi halkın sanatçılarını kendi yanına çekiyor ve çekmeye çalışıyor. Ülkemizde bunun pek çok örneği var. Yine Osman Çutsay aynı yazısında “Komünist bir şairimizin, Nihat Behram’ın mükemmel vurgusunu biraz eğerek söylemiş olalım: Gerçekten de düşmanla ya teslim almak için ya da teslim olmak için temas kurarsınız. Edebiyat bir piyasadır artık, onunla temasınız ya teslim almak ya da ona teslim olmak içindir. Acı, ama böyle bu” diyor. Katılmamak mümkün değil. Bu durum aynı zamanda 12 Eylül sonrasında aydın damarımızın nasıl kurutulduğunu ve neden yeni bir aydın hareketi yaratamadığımızı da açıklıyor.

Sonuç olarak, bu sömürü düzenin sahibi sermaye sınıfı kendi burjuva kültürü oluşturma çabasına emekten, yana ilerici ve aydınlanmacı değerlere sahip bilim, kültür ve sanat insanlarının alet olmaması gerekiyor. Burjuvazinin değil işçi sınıfı aydınlanmasından yana tavrını koymalıdır.

Burjuva sınıfı ve onun kültür sanat ödülü dağıtan ticari kuruluşların ödülleri reddedilmelidir.

Bu topraklarda sanat yapan aydınlar safını bilmelidir.

 

* http://www.abcgazetesi.com/piyasaci-memur-yazici-semih-gumus-batakliginda-vakit-kaybi-6231.html