İş cinayetleri ve 28 Nisan

Uğur İşlek

Blog: Serbest Kürsü

“Adalet Arayan İşçi Aileleri” 28 Nisan gününün İş Cinayetlerinde hayatını kaybedenler için bir “anma ve yas günü” ilan edilmesine yönelik bir çalışma yürütüyor.

“Adalet Arayan İşçi Aileleri“ iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiş olanların bir mücadele platformu.  Bir taraftan ilgili davaları üstleniyor ve izliyorlar, diğer taraftan ise iş cinayetlerine yönelik bir farkındalığın oluşturulmasına yönelik farklı araçlar da kullanıyorlar. Adalet ve Vicdan nöbetlerinin yanı sıra çıkardıkları iş cinayetleri Almanakları var.

2014 itibariyle 30 dan fazla ülkede  28 Nisan resmi olarak bir “anma ve yas günü “ olarak kabul edilmiş durumda.  Yine aynı günü bir çok uluslararası ve Ulusal sendikanın yanı sıra farklı kurumlar da işçi sağlığı ve güvenliğine yönelik ilişkilendirmiş durumda. 28 Nisan Uluslararası Çalışma Örgütü’nce 2001 yılında “Dünya Çalışma Güvenliği ve Sağlığı Günü” ilan edildi.

Türkiye gibi iş cinayetlerinde Avrupa da birinci, dünyada üçüncü sırada yer alan bir ülke için, iş cinayetlerine yönelik mücadele özgün boyutlar taşıyor. Gerçekten de ölümlerin hem sayısı hem sektörel yaygınlığı ve yoğunlaşmışlıkları açısından ülkemiz tam bir dramatik tablo sergiliyor.   

Göstere göstere gelen acılar, bu acıların geçiştirilme biçimleri ve bıraktığı “alışmışlıklar” bu dramatik tabloyu daha vahim noktalara taşıyor. Herşey den önce yaşananlar ne kadar hüzün ve öfke yüklü olursa olsun bir türlü sorumlular tanımlanamıyor, gerçek anlamıyla yargılanamıyor ve neredeyse bu konuda hiç kimse kendisini hesap verme noktasında görmüyor, daha da ötesi sorumlular bir çırpıda mağdur haline getirilebiliyor.

Tam da bu nedenle, iş cinayetlerine yönelik kavganın şekilsizliği kaçınılmaz hale geliyor. Bu şekilsizlik içinde mücadele adına yapılan her şey, harcanan her emek “tuhaf” bir cenderenin içinde öğütülüyor.

İş cinayetleri konusunda ikirciksi z olmak gerekiyor. Siz konuya en başından üretim olan her yerde bu tür riskler olur derseniz,  mücadele adına gelebileceğiniz en iyi nokta en kötülerin tukaka ilan edilmesiyle iştigal olmaktan kurtulamayacaktır.

İster kapitalist bir ülkede isterse sosyalist bir ülkeden söz edin, kuşkusuz  her iş yapılırken hem ölüm, hem sakatlanma hem de mesleki bir hastalığa yakalanma olasılığı teorik olarak vardır. Önemli olan tam da burada açığa çıkıyor.  Soru şudur: Sistem bu riskleri bertaraf etmeye yönelik mi yoksa yeniden ve yeniden üretmeye yönelik mi işliyor?

Kapitalizmde yaşananlar bir kaza olmaktan tümüyle çıkıyor ve tam anlamıyla bir cinayete bizim gibi ülkelerde ise tam bir katliama dönüşebiliyor. Gelişmiş denilen ülkelerdeki iş cinayetlerine daha az rastlanıyor olması, bu konunun çözülmüş olmasından ziyade,  emperyalizmin ucuz iş gücü sömürüsüyle ilişkilendirilmesi gerekiyor. Bu tıpkı, yine gelişmiş ülkelerde işçilerin daha yüksek ücret almaları, daha fazla sosyal haklara sahip olmalarından daha farklı bir biçimde açıklanamaz. Doğrudur daha azdır ve belki de giderek de azalmaktadır ama şunu iyi bilmeliyiz ki, emperyalist ülkelerdeki bu iç rahatlatıcı tablo, başka birçok ülkede ucuz emek gücü olarak sömürülen ve katledilen, hasta edilen milyonlarca insanın karşılığıdır.

Sosyalizmin bir sistem olarak ürettiği çözümler hem yaşanan bir tarihsel deneyim olarak SSCB deneyiminde, hem de güncel bir örnek olarak Küba örneğinde irdelenebilmektedir. Sosyalizmde sağlık sistemi bütününde işçi sınıfının çıkarları üzerine inşa edildiği ve yapılandırıldığı için, sistem bu tür acıların önüne geçmek için bütün olasılıkları baştan barındırmaktadır. Yine sosyalizm deneyimlerinde, başta sendikaların ve işçileri doğrudan katılımı ile yapılmış üretim planlaması bu türden risklerin asgariye indirilmesi için olağanüstü olanaklar sunmaktadır.

28 Nisan mücadelesi, işte bu zemin üzerinde bir anlam taşımak durumundadır.

Bir; Kapitalizm öldürür ve öldürmeye devam eder.

İki; Kapitalizm bu cinayetlerin ve katliamların sorumlularının bulunabileceği bir sistem değildir.

Üç;  Kapitalizm, beslendiği sömürücü, emperyalist özünün ötesinde, düzeni bütününde karşısına almayan her türden liberal, dinci, demokrat politika ve ideolojileri ile bu cinayetlerin, katliamların kah fıtratlaştırılmasına, kah meşrulaştırılmasına kah sınırlı sorumlu icat edilerek geçiştirilmesine yönelik muazzam bir hareket alanına sahiptir.

Bu nedenle, Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından, 28 Nisan’ın “Çalışma güvenliği ve sağlığı” başlığına sıkıştırması, emperyalist ülkeler başta olmak üzere bir dizi ülkede sadece ve sadece “anma-yas” zeminine oturtulmaya çalışılması kaçınılmazdır.

28 Nisan’ ın gerçek anlamıyla bir hesap sorma günü haline dönüştürülmesi, kapitalizmi her boyutuyla bütününde karşısına alması zorunludur.

Biz komünistler, 28 Nisan a böyle bir anlam yüklüyoruz. Tıpkı 1 Mayıs’lara yakıştırılan diğer anlamlara karşı direndiğimiz gibi.