O, o şekil inanır; bu, bu şekil. Peki sonra?

Ufuk Terzi

Blog: Serbest Kürsü

Bir geyik muhabbetinin dışında ele alırsak popüler bir soruyla başlayalım; sahi neydi bu gerçek İslam, cevaplayan çıktı mı?

Çıkmadı.

Baştan belirtelim; zaten genel geçer bir "gerçek İslam" (ya da Hristiyanlık veya Yahudilik veyahut başka bir inanç türü, önemli değil) tanımını tarif etmek, "gerçeklik" kavramı gereği imkansızdı. Zira gerçeklik kavramı çok uzun sürelerdir beraberinde  felsefi bir tartışma getirmiş bir kavram. "Gerçek gerçeklik" diye bir paradoksa bağlanıyor olay bir yerden sonra. Belirsizlikte tam burada başlıyor, "gerçeklik" maddi dünyayı baz almadığımızda belirsiz bir kavram halini alıyor.

O zaman tartışmayı maddi temelden yürütmemiz şart. Diğer türlü herkesin şahsi olarak bir yerlerden, bir şekilde, öğrendiği müslümanlığa "gerçek müslümanlık" demesinin ve bunu doğru saymasının sonuçlarını yaşıyoruz.

Doğru kavarmı da felsefi bir kavram gibi görünse de  buraya girmeye hiç çekinmiyorum, çünkü konuyu maddi bir zemine getirdiğimizde doğru bir anda tekleşiveriyor ve tartışma konusu olmaktan çıkıyor. Örneğin Dünya. Dünya, genel geçer, tartışılmaz bir şekilde yuvarlaktır bakınız:

Dünya'nın yuvarlak olduğu doğrudur. Bunu tartışmaksa gericilik. Maddi dünyada kanıtlanabilir şeyler bir gerçeklik oluşturuyor bununda varlığını söylemek doğruyu işaret ediyor. Aslında insanoğlu buna bilimsellik diyor.

İşe bu kadar temel şeyleri izah etmekle başlamamın nedenleri var aslında. Mesela günümüzde bunları tartışır olduk artık. Dünya'nın yuvarlak oluğuna dair kutsal kitaplarda ayet arayacak durama gelmeye başladı solcular. Gericilik hep konuları maddi zeminden koparıyor ve istediği bir konuma getiriyor, gericilik kendi sahasına konuk olan rakibine karşıysa çok avantajlı. İşin garibi Türkiye solcusu, laik toplamın azımsanmayacak bir bölümü de deplasma gitmeye çok hevesli.
 
Kısaca gericilik solun ve aydınlanmacı insanların içine liberalizmin etkisiyle, özgürlük kılıfıyla sızdırılıyor. Solcular içlerinden bu iltihabı temizlemek durumunda. Aksi taktirde; bu iltihap önce solun içine, sonra soldan dolaylı olarak toplumun vicdanına doluyor, daha da dolacak. Sonuç olarak herkesin anladığı dini başkasına dikta etmesi ve ortaya çıkan dinin de birilerinin çıkarları doğrultusunda kullanılması söz konusu oluyor ve daha da olacak.

Çekinmeden söyleyelim maddi temelde bakıldığında "gerçek" müslümanlık diye bir şey yok. Ama müslümanlık bir gerçeklik. İslam diye bir din var. Bu tartışma bazılarımıza çok ilerletici gelebilir ya da gelmeyebilir ama "inanç özgürlüğü" tartışmasının temelinde bu "gerçek"ler yatıyor ve inanç özgürlüğü bir yerden sonra "kafa kesme özgürlüğü" halini alabiliyor, dahası bu son tahlilde dini vecizelere göre doğru kabul edilebiliyor.

Olayın buraya gelmesi çok olası, dini kitapların içeriğinden bağımsız olarak çok olası. Zira konu inanç. Çünkü; inanç yoruma açık bir kavram, çünkü; o, o şekil inanır, bu da bu şekil. Sorun onun o şekilde inanıp inancını maddi dünyaya bir gerçeklik olarak müdahale etmesi. İşte olay burada gericileşiyor ve tartışma zemini kayıyor. İnanç metafizk bir bir kavram, bilimsel bir karşılığı yok ama toplum bilimsel bir olgu.

Günümüzde açığa çıkmış birçok bilimsel gelişme mevcut ve bunları anlamak zor değil. Zaten bunlara karşı çıkanlar anlamıyor da değiller. Ancak insanlık tarihi boyunca kaynaksız süregelmiş ekonomik yapılar ve bu yapıların ürünü anlatılar, değer yargıları, kültürler, ahlak tanımları vb. kümülatif bir şekilde günümüze ulaşmış ya da ulaştırılmış. Tamamı değil tabi ancak ulaşanların temeli çok eskilere dayandığı için kökü çok sağlam. Bu köklerde turnusol bilimsellik kuşkusuz. Bilimsellikten hareketle gerçeklik. Gerçeklik tartışılabilecek bir şey midir? Tek cevap var buna verilecek; hayır! Peki ya "gerçek olduğuna inanmak", bu tartışılabilir mi? Pek tabi. İki farklı inanç doğalından bir karşılık ve tartışma barındırıyor içinde. Tartışmak yararlı olur mu? Bence hayır, bugüne kadar bir yararını görmedim. Ancak burada durum göreceliliğe geliyor ve görecelilik üzerinden bir düzen inşa edilmek isteniyor. "Cumhurbaşkanına göre şeriat olmalı" mesela. Ya da "kitaba göre olmalı" diyenler de var. Kitabı farklı yorumlayanlar peki? Hristiyanlar? Yahudiler? Ya da başka bir dine inanlar? Ateistler, yani inanmayanlar ne olacak?

Aynı olaya, mesela yetişkin insanların evlilik dışı cinsel ilişki yaşamasına, inançların yaklaşım farklılıklarının örneklerine bakalım;

"Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun. (NUR SURESİ 2)"
"Biri başka birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina ederse, hem kendisi, hem de zina ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir. (LEVİLİLER 20-10)"
"Zina etmeyeceksin. (YAHUDİLİK 7. EMİR)"
" Eğer karşındakinin gönlü razı ise, (madde 4'e göre) yumul, ve Miki Fare aşkına, bir KONDOM TAK! Cidden, sadece bir lastik parçası. Eğer iyi hissetmeni engellemesini isteseydim onu dikenli olarak falan yaratırdım. (PASTAFARYAN KİTABI 8. EMİR)"

Uçan Spagetti Canavarı dinini komik olsun diye koymadım. Konu inançsa o da bir inanç. 

Bunlar farklı inanç türlerinden örnekler, şimdi neye göre bir düzen oluşturacağız. Burada sadece tek değişkenli bir örnek verdim, toplumsal bir düzence binlerce değişken girer işin içine.

Bundan dolayı inanç toplumsal bir düzen oluşturmak için kullanılamaz. Bundan dolayı solcular din üzerinden yapılan tartışmalardan sidik yarışana giremez, bundan dolayı kendini ilerici, solcu, sosyalist oalrak tanımlayanlar, buna özgürlük olarak bakamaz. Toplumun gercileştirilmesi, din örtüsü altında birilerine boyuna müdehale edilmesi, diğerlerinin sömürülmesi, birilerinin de kasalarına para doldurması özgürlük falan değil. Dinselleşmeye karşı söylenen şeyler, dinin kendisene karşı söylenmiyor ki. Bu konuda çok rahat olmak lazım. Hatta dinselleşme konusu, Türkiye gerçekliğinde en somut mücadele başlığı olarak önümüzde duruyor bugün.

Laisistler, aydınlanmacılar, dinselleşme ve gericilik başlığıyla mücadele etmezse, bu işi başkalarına bırakırlarsa, tembellik ederlerse bir kurtarıcı beklerlerse ileride resmiyette de yaşayacakları laik bir ülke kalmayacak. Dinselleşme başlığına karşı olabildiğince sert ve örgütlü bir mücadele yürütmek gerek. Bu konuda cesur olmaktan başka bir yol kalmadı. Yine net yazalım, yobazlarla uzlaşma sağlanamaz! Umutsuzluğa hem yer yok, hem de gerek yok.

Bir adım öteye götürelim, daha önce de yazıyorduk; bu gerici ablukadan düzen içi kurtuluş yolu yok, buna karşı yürütülecek mücadele ise -ülkenin içinde bulunduğu siyasi konjektürün tamamını hesaba katarak- devrimci bir hattı hareketlendirmesi çok olası. Dahası bu fay hattı hiç bu kadar gerilmemişti belki 2013 haziranı öncesinde bile... Aydınlanmacı insanlar, devrimciler neyle karşı karşıya olduklarının, tarihsel bir fırsatlar yumağının yaklaştığının farkında mı?