'AK Parti' ve 'İYİ Parti'nin misyonu arasındaki benzerlik ve farklılıklar

Tunca Özlen

Blog: Serbest Kürsü

Programından ziyade ismi ve amblemi tartışma konusu olan İYİ Parti, yeni rejimin Erdoğan’ın suretinde somutlaşmasına bağlı olarak AKP’nin toplumsal tabanının daraldığı bir konjonktürde siyaset sahnesine sokuldu.

Kurucu genel başkan Meral Akşener her ne kadar MHP kökenli olsa da, Akşener’in son 20 yılda “merkez sağ”ın odağı olmuş partilerde zaman zaman görev aldığı görülüyor.

Bir dönem Doğru Yol Partisi’nin kadın kolları başkanlığını yapan Akşener, 1996 yılında DYP’nin Refah Partisi ile kurduğu koalisyonda İçişleri Bakan’ı olarak görev aldı. Bu dönem Kürt savaşının en kanlı ve kirli yöntemlerle sürdürüldüğü kesitlerden biri olarak biliniyor. Sonrasında DYP’den ayrılan Akşener, Refah Partisi’nin kapatılması sonrası Milli Görüşçüler arasında yaşanan ayrışmada tercihin “yenilikçiler” lehine kullandı. Ancak bu birliktelik kısa sürdü ve Akşener geçen yıla kadar içinde yer aldığı MHP’ye katıldı.

1 Kasım 2015 seçimlerinde MHP’nin milletvekili sayısında HDP’nin epey gerisinde kalması üzerine Bahçeli’yle parti içi mücadeleye girişen Akşener bu kavgayı kaybetse de, 16 Nisan referandumda MHP tabanının hayırcı kesiminin sözcülüğünü üstlenmeyi başardı. Hikâyenin sonu İYİ Parti’nin kuruluşuna varıyor.

Bu girizgâhın ardından, merkez sağdaki boşluğu doldurma potansiyeli taşıdığı söylenen ‘İYİ Parti’ ile benzer bir iddiayla kurulan AKP arasındaki benzerlik ve farklılıklar üzerinde durabiliriz:

1.AKP kurulduğunda Erdoğan şeriatçı kökeninden sıyrılmış, muhafazakâr ama demokrat bir görüntü veriyordu.

İYİ Parti de benzer bir misyonla, şimdilerde "çağdaş" bir profil çizen kontrgerillacı Akşener'i iktidara hazırlamak için yola çıkıyor.

2.AKP sağın tarumar olduğu, DYP, MHP ve ANAP’ın barajın altında kaldığı 2002 seçimlerinin hemen öncesinde kuruldu.

İYİ Parti benzer bir konjonktürde, AKP’nin oylarının 7 Haziran 2015 seçimlerindeki düzeye çekildiği, tek başına iktidar olma gücünü yitirmeye başladığı, MHP’nin ise barajı geçip geçemeyeceğinin meçhul olduğu bir dönemde kuruldu.

3.Irak’ın işgaline ayak dirediği söylenen Ecevit’in iç politikada da burjuvazinin yönetememe sorununu büyüten bir kriz dinamiği haline gelmesi, emperyalistlere ve sermayeye güven veren bir figür olarak Erdoğan’ın önünü açmıştı. DSP’nin payına ise bölünmek ve ilk seçimlerde tarihe gömülmek düşmüştü.

Benzer biçimde, ABD ile vize krizinin sürdüğü, Almanya ile “normalleşmenin” ufukta görünmediği günlerden geçiyoruz. Erdoğan’ın kendini sağlama almak için attığı her adım iç siyaseti daha kırılgan kılıyor; kendi partisindeki dengeleri alt üst ediyor. Akşener emperyalistlere ve sermayeye güven veren yeni bir lider olarak bu kesimlerin onay ve desteğini giderek daha fazla kazanabilir.    

4.Gericiliğin kökünü kazıyacağı sanılan 28 Şubat süreci, Refah Partisi’nin en Amerikancı ve piyasacı unsularının önünü açarak AKP’nin iktidara taşınmasıyla sonuçlanmıştı. Burjuvazinin yönetememe krizinin bir tezahürü olan 28 Şubat, çözüm olarak AKP’yi iktidara taşıdı.

Türkiye’de kartlar yine bir askeri müdahale girişimi sonrası tekrar karılıyor. Erdoğan’ın gücü elinde toplamasına yaradığı düşünülen 15 Temmuz, gerçekte iktidarın Saray’a daralmasına, aynı anlama gelmek üzere zayıflamasına yol açtı. Koşullar, İYİ Parti’nin bu tabloyu emperyalistler ve sermaye açısından “normale” döndürmeye talip olmasına son derece müsait.   

Benzerliklerin yanında iki partinin kuruluşu arasındaki farklılıklar da göze çarpıyor:

1.AKP’nin gerici, piyasacı ve işbirlikçi kimliği büyük bir operasyona, Cumhuriyet’in kazanımlarının tasfiyesine girişilmesi için biçilmiş kaftandı. Operasyon tamamlandı, 1923’te kurulan Cumhuriyet tasfiye edildi.

İYİ Parti’nin ne 1923 Cumhuriyetini canlandırma, ne de yeni rejimi ortadan kaldırmak gibi bir iddiası bulunuyor. Akşener en fazla “Erdoğansız yeni rejim” olarak adlandırılan arayışın bir parçası olabilir. Bu, AKP’ye bir dönem yüklenen yıkıcı misyonla kıyaslandığında oldukça sınırlı bir misyon. Üstelik Akşener bu misyonu Kılıçdaroğlu ile paylaşmak zorunda.

2.AKP iktidarının ilk beş yılına demokratikleşme ve Avrupa Birliği yalanları, ikinci beş yılına “askeri vesayet karşıtı” kampanyalara dönüştürülen davalar ve “çözüm süreci” damgasını vurdu. Liberal kalemşörler AKP’nin değişen ihtiyaçlarını gözeterek her dönemde farklılaşan, toplumun onayını kazanmaya yönelik meşrulaştırıcı argümanlar ürettiler. AKP pek çok sert virajı liberallerin tarihsel ihaneti sayesinde aldı.

“Normalleşme” ihtiyacı İYİ Parti’nin viraj alma kabiliyetini baştan sınırlıyor. İYİ Parti ne AKP’nin yıktıklarını yerine koyabilir, ne de yıkıma aynı şiddet ve kapsamda devam edebilir. AKP yıkıcı bir projeydi, İYİ Parti en fazla yeni rejimin aşırılıklarını restore edebilir.

3.AKP yıkıcı bir misyonla tasarlandı ve iktidara taşındı. İktidar, devleti ve toplumsal yaşamı kademeli olarak kuşattı, dönüştürdü ve çürüttü. Bu yıkım projesi mesafe kat ettikçe söylem de, yöntem de, müttefikler de değişti. Erdoğan iktidarı paylaşmamak için her yola başvurdu ve altındaki zemini oysa da bugüne kadar gelebildi.

İlk genel seçimlerin ardından İYİ Parti karşımıza pek ala AKP’nin hükümet ortağı olarak çıkabilir. Bu tablo, Erdoğan’ın liderliği altında varılan bir uzlaşmanın ifadesi olabilir. AKP ve İYİ Parti arasında gericilik, piyasacılık ve Amerikancılık başlıklarında büyük ayrımlar olması düşünülemez. “Ülkeyi Erdoğan’dan kurtaracak kadın lider” olarak pazarlanan Akşener’in günü gelince Erdoğan’ın koltuk değnekliğine soyunması işten bile değil.    

Kıssadan hisse: Düzen siyasetinin fay hatları emekçi sınıflar adına siyaset yapan devrimcileri şüphesiz ilgilendirir. “Taktik” adına siyasetini bu fay hatlarının üzerine kuranlar, düzenin her krizinde enkaz altında kalır. Yapılması gereken emekçi sınıfları düzenin tüm aktörlerinden bağımsız kılacak, onlara güven aşılayacak sosyalist hattı güçlendirmek. Belki zor ama başka bir seçeneğimiz de yok.