Bağnazlık çocuk edebiyatımıza da sızdı

Tülin Tankut

Blog: Serbest Kürsü

Günümüzdeki  toplumsal, siyasal, ideolojik değişimler çocuk edebiyatımızda da yeni tartışmaları gündeme getiriyor. Ancak bu tartışmaların artık bilineni yinelemenin ötesine geçmesi gerekiyor.

Piyasa ekonomisinin sanata, edebiyata el attığı süreçte, edebiyatın gücünün tartışmalı hale gelmesi, buna karşılık edebiyat dünyasının kayıtsızlık içinde kalmasından yakınıyor; çocuklarımızın geleceğe hazırlanmasında kültür-sanat ve edebiyat eğitimi açısından yeterli donanıma sahip olamayacaklarından kaygılanıyorduk.  

Günümüzdeyse kaygılarımıza bir yenisi eklendi. Bir takım çevreler farklı dinsel, mezhepsel aidiyetleri dışlayıp İslâm’a dayandığını iddia ettikleri bir tür dini-ahlakî bilginin üretimini üstlenerek yaptıkları yayınlarla çocuk edebiyatını kullanmaya kalkışıyorlar.

Kuşkusuz beklenmeyen bir durum değildi bu. Küreselleşmeyle birlikte eğitim sistemimizde bilimsel bakış açısı bulandırıldı, felsefe gözden düşürüldü, teknoloji yüceltildi. Eğitimde laiklik, Batı’da bile egemen güçlerin öz çıkarları doğrultusunda bağnaz yorumlara açık tutulurken, Müslüman ülkelerde laikliğin korunmasının güçlüğünü kendi ülkemizde yaşayarak görüyoruz. 

Oysa uzmanların da belirttiği gibi, eleştirel düşünmenin gelişmesinde çocuğun “bilimsel ve felsefi düşünme yöntemleriyle tanıştırılması” önemli bir etmendir. Ama okullarda ders programları hazırlanırken bu ilkeye kulak asılmadı. Bir yandan da cemaate, aidiyete övgü; geleneği, geçmişi arayış özlemi doğrultusunda yaygınlaştırılan  propaganda faaliyetleri… Dolayısıyla çocuk edebiyatını, İslami bilgiyi taşıma aracına indirgeyen kitapların yayın dünyasında kendine yer bulmasına  şaşmamalı.

Çocuk edebiyatına elbette ki konu sınırlılığı getirilemez; dini motifler, dini konular da içinde olmak üzere, yaşamı keşfetmek temelinde, yaşamdaki her şey konu edilebilmelidir; yeter ki konunun işleniş biçimi çocuğun eleştirel, sorgulayıcı bir bakış açısı edinmesine engel oluşturmasın. Dolayısıyla dini konuları işleyen yazarlar da bağnazlığa yenilip gerçekliği çarpıtmadıkları sürece  yapıtları çocuklar tarafından zevkle okunacaktır. Tersi durumda kitap yazınsal değerinden kaybetmiş demektir; bilinçli çocuk okurun kitaptan alacağı yazınsal hazzın azalacağı da aşikârdır.

Çocuk edebiyatımızda, çocuğun yaş grubuna uygun olarak ona aynı zamanda kültürel mirasımızı tanıma ve koruma bilinci kazandıracak konular da işlenmelidir. Geleneksel sporlar ve sanatlar, Anadolu’daki uygarlıklar, mitoloji, dini törenler, tapınaklar, eski çağlara ait Anadolu efsaneleri, minyatür, çanak çömleğe kadar her şey  çocuk edebiyatına girebilir. Yazarlarımızdan beklenen, okura tek yönlü bir bakış açısı dayatmadan, verdikleri ipuçlarıyla kitabı sorgulamayı ve değerlendirmeyi okura bırakıp kesinlemelerde bulunmaktan kaçınmasıdır.

Ancak okuldaki tarih dersleri bilinçli okur olarak yetişme konusunda çocuğa gerekli altyapıyı sağlamaktan uzaktır. Oysa Türkiye en eski uygarlıkların geliştiği bir ülkedir. Anadolu çeşitli uygarlıklara sahne olmuştur. Ama Anadolu’nun tarihi çocuklara süreklilik ve bütünlülük içinde sunulmaz. Başka din, mezhep, etnisite v.b. farklılıklar dikkate alınmaz. Çocuk bu topraklardan gelmiş geçmiş başka uygarlıkları da öğrenmelidir. Zira o takdirde zihninde ayrımcılık da barınamayacaktır. Aynı topraklarda yaşayan halk çocukları arasında “kimlik hiyerarşisi”ni kırıp önyargısız bir etkileşimin yaygınlaşmasını çocuk edebiyatı sağlayamaz mı? 

Ama konu seçiminde de yıllarca Batı’nın dayattığı modalara uyuldu. Bir zamanlar kâr amacı gütmeyen yayınevlerinin dışında aklı, bilimi yadsıyan; büyücü, kehanet, doğaüstü güçleri kucaklayan,  kurgular kitapçı vitrinlerini dolduruyordu.

Otuz yıl öncesine kadar sistemle bütünleşmiş kültüre karşı, muhalif kültür vardı. Nitelikli kitap tanımıysa “eleştiri” yoluyla çıkmıştır. Klasikler için “kendi tarihsel görecelikleri içinde değişmez bir estetiksel değer taşırlar” değerlendirmesinin referans noktası da budur. Ama küresel kültür sanat ve edebiyat politikaları, onu da başardı! Edebiyatın eleştiri işlevini devre dışı bıraktırdı. Eleştirinin  yeri, keyfi yorumlara açık kitap tanıtımıyla doldurulmaya çalışıldı. Edebiyatı eleştiri kurumundan yoksun bırakarak denetim altında tutma politikası, pedagojinin çocuğa göre’lik ilkesinin de  çocuğu apolitize etmek için kullanılabileceği kuşkularına zemin hazırladı. 

Asıl sorun, kitapların yeterince denetlenmeden çocuklara okutulmasıdır. Özellikle eleştirel okuma bilinci gelişmemiş çocuklar üzerinde bu eksikliğin ne tür etkiler bırakacağı, araştırma konusu olmalıdır. Neyse ki, gazetelerin kitap eklerinde, çocuk sitelerinde kitap tanıtımından öte eleştirel değerlendirme yazılarına rastlayabiliyoruz; akademik çalışmalar da durmuyor; bu çalışmalar konuyla ilgili çevrelere -ebeveyn ve öğretmenlerden yayınevlerine- yeterince ulaşabiliyor mu o da ayrı bir araştırma konusu.

Çocuk edebiyatımız çocuğun ilgisini çekebilmek, düşlem gücüne hitap edecek, özgül yazınsal özelliklere sahip yapıtlardan da yoksun değil. Ancak edebiyatı teknolojik yenilikleri kullanan çocuk için çekici kılmak zorlaşıyor. Artık eskisinden farklı bir okur kitlesi var. Dijital sinemada istenilen her şeyin filmi çekilebiliyor. Hayal gücünün ötesinde bir dünyaya götürüyor çocuğu bu tür filmler.

Peki yazar teknolojinin gücüyle nasıl rekabet edecek? Edebiyat dilinin gücüyle. Teknik buluşlar da insanların hayalleri sayesinde gerçekleşiyor; ne denir: Kitaplardaki dünya, gerçek dünyayı keşfetmemiz için bir adımdır.

Konularını çocuk dünyasındaki sorunlardan seçen, çocuk haklarını önemseyen, bu konudaki duyarlılığını kitaplarına yansıtan  yazarlarımıza güvenmeliyiz. Dünyanın dört bir yanında, Ortadoğu’da burnumuzun dibinde, savaş rüzgarları esiyor; göç, sığınmacı, göçmen, Avrupa’da ırkçı hareketler, ABD’de  ülkeye kaçak girmeye çalışanların çocuklarına yapılanlar, çocuk işçiler, çocuk gelinler v.b. sorunlara karşı kalemiyle mücadele verecek yazarlarımızı bekliyoruz. (Elbette, kitabın gerçekliği yansıtma boyutlarının  yazınsal kaygıların önüne geçmemesi koşuluyla.) Bunlarsız çocuk edebiyatımız eksik kalır.    

Çocuklarımızın geleceği için geleneksel yerel ve evrensel kültürün gücünü de ardımıza alarak çocuk edebiyatımızı yenileştirmenin yollarını aramak bir zorunluluk haline gelmiştir.   Çocuk edebiyatı adı altında, anlatının çocuk üzerindeki etkisini pekiştirmek için dini bilgileri -hangi dinden olursa olsun- kullanma heveslilerine gelince; çağdaş dünyada gerçeklikten koparak, çocukların beklentilerini yansıtamadıkları için çabaları boşunadır.

Ancak çocuk kitaplarının aynı zamanda bir “sosyalleşme" aracı olduğunu bildiklerinden bu tür faaliyetlerden vazgeçmeyeceklerdir. (Yuva çocuklarına sözde “Değerler Eğitimi” veriliyor.) Çocuk edebiyatımız artık popüler kültür yayınlarının yanı sıra kendini bunlara karşı da korumak zorundadır. Kitabı bütünleyen okurdur; dolayısıyla  savunmasız durumda kalmamaları için çocuklarımıza “eleştirel bilinç” kazandırılması önemsenmelidir. Çocuklarımızın geleceği için kültür-sanat edebiyat  alanındaki  ilerici mücadeleleriyle tanınan eğitim çevrelerine, bizlerin –kamuoyunun- vereceği destek, onların çocuk edebiyatının sorunlarıyla ilgilenmelerini kolaylaşacaktır.