Aşık olduğun partin, düşünü gerçekleştirmek için 'hazır' Zehra!

Serap Emir

Blog: Serbest Kürsü

“...Hayatta ne menfaat düşündüm ne bir şey. Nasıl bir insan bir insana aşık olursa ben de öyle aşık oldum partiye, mücadeleye. Hayatım boyunca bir gün denizin durulacağını, fırtınanın
dineceğini, benim gibi milyonlarca insanın sakin ve rahat bir hayata ulaşacağını düşündüm. İnsanların ezilmeyeceği, sömürülmeyeceği bir dünyanın özlemi ile yaşadım...”
1

Tüm hayatını adlı adınca partili mücadeleye, örgütlülüğe adamış bir komünist işçi Zehra Kosova. İşçiliği, 1924’te Kavala'dan Tokat'a mübadelelerinden bir yıl sonra, henüz 14 yaşında bir
çocukken, bir tütün fabrikasında başlıyor ve 1970 yılında bir tekstil fabrikasında sonlanıyor. Ancak komünistliği; geçmişte TKP’nin tütün işçileri arasındaki sendikal örgütlenmelerinde,
bugünse partinin her geçen gün sayısı artan işyeri birimlerinde yaşamaya devam ediyor. Ve militanlığı ise, partili mücadeleyi hayatının merkezine koyan her bir komünistin bilincinde bugün
yeniden hayat buluyor.

Zehra Kosova'nın “Ben İşçiyim” adlı kitabında anlattığı yaşam öyküsüne baktığımızda iki şey görürüz: Biri tütün işçilerinin işsizlik, açlık, yoksulluk ve zorluklarla dolu hayatları ise, diğeri
TKP’nin işçiler arasında başlayan yaygınlığı ve örgütlenme çabalarıdır. Öyle ki, Zehra Kosova’nın parti ile teması, bu çabalardan birinin ürünüdür. TKP’li Kara Ramazan’ın, Zehra’ya
kendi çalıştığı tütün salonunda iş bulması; ona “yoldaş” diye seslenmesi ve nihayet bir gün tütün sandığının üstüne, “8 saatlik işgünü ve kadın erkek işçilerin eşitliği talebi”ne dair TKP’nin bir bildirisini bırakması tesadüf değildir ve bugün, Zehra’nın yoldaşlarına tanıdıktır. Bu örgütlenme pratiği Zehra Kosova’yı ilkin bir grev deneyiminin içine, sonra da partili mücadele saflarına çeker.

Henüz “sınıf esasına müstenit cemiyet kurmak” yasak olduğundan, parti bildirileri sabahları erken saatte sokaklarda belli yerlere konur; ve polisler toplayana kadar işçiler arasında elden ele
dolaşır. Zehra Kosova, o yıllarda bu bildirilerin her birini soluksuz okur, okudukça çoşkulanır ve anlamadığı yerleri işyerindeki TKP’li arkadaşlarına sorar. Artık gündüzler, fabrikalarda tütün
işçilerinin bilinçlenmeleri için örgütlenme çalışmaları ve grevlerle yoğrulmuş bir pratikle örülürken; geceler evde sınıf mücadeleleri tarihinden okumalarla, Nazım’ın ve Tevfik Fikret’in
şiirleriyle geçirilir. Ve nihayet parti saflarında Zehra'ya, ve Zehra'nın hayatında da partiye, bir daha hiç kapanmayacak kocaman bir kapı açılır.

Parti, her anlamda bu işçi kadın için bir okul ve hayatında bir dönüm noktası olur. Parti Zehra’yı 1934'te örgütlenme çalışmaları için eğitim almak üzere Moskova'ya, Doğu Halkları Komünist Üniversitesi, KUTV'a göndermeye karar verir. Zehra, kendi ailesinin de bir parçası olduğunu bildiği büyük ailenin, işçi sınıfının kurtuluşu için sevdiklerinden ayrılmayı göze alır ve
Moskova’ya gider. Zehra Kosova’nın KUTV’da aldığı eğitim süresince, Sovyetler Birliği’nde geçirdiği yıllar sosyalist iktidarın gerçekleştirdiği toplumsal devrime ilişkin hayranlık
uyandırıcıdır. Yemekhane, revir, yıkanma ve soyunma odalarını içeren fabrikalar, özellikle hamile kadın işçilere gösterilen özen, sağlık sisteminde insan hayatına verilen değer, dünyanın dört bir yerinden gelen komünistlere sunulan eğitim imkanı… Ve Türkiye’de tek göz odalarda yaşanan sefalete karşın, Sovyetler Birliği’nin ücretsiz konutlarda yurttaşlarına sağladığı konfor… Sovyetler Birliği’nden ülkesine dönen Kosova, işçi sınıfının örgütlenmesinde öncü rol üstlenir. 1946’da Cemiyetler Kanunu’ndaki değişiklikle birlikte Şefik Hüsnü’nün kurduğu Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’nin Yenişehir Teşkilatı’nın kurucuları arasında yer alır. Aynı yıllarda yoldaşlarıyla Tütüncüler Sendikası’nı kurarak, tütün işçileri arasında hatırı sayılır bir örgütlenme ivmesi yakalarlar. Bunlar yanında her çalıştığı işyerinde, mutlak bir örgütlenme içindedir.

Yaşam Zehra Kosova’yı partisi ve kocası arasında bir ikilemin içinde bıraktığında,1933 yılında eline aldığı bir bildiriden beri partili mücadeleyi hayatının merkezine koymuş olan bu komünist kadın partisini seçer. Aynı zamanda yoldaşı olan kocasının kendisinin partili mücadelesini kısıtladığına kanaat getirdiği anda,onca yıl çekilen sefalet ve yokluğa artık tek başına katlanmayı göze alır. Çünkü, kadınların asıl kurtuluşunu bu düzenin çatısı altında kurulacak “mutlu” evliliklerde değil; sömürü, eşitsizlik ve şiddet üreten tüm koşulların ortadan kaldırılacağı, insanca bir başka düzenin kurulmasında görmektedir. Bu anlamda bugün kendi ülkelerinde devrimlerini arayan komünist kadınlara, güçlü ve cesur bir örnektir Zehra Kosova.
İşte bu dönemeçler yanında, işsiz kalındığı zaman iş aramak için yollar arşınlanan, bir işe girildiğinde ise hemen örgütlenme çalışmalarına başlanan, ve ne işsizlik ile sefaletten ne de
sorgulamalar ve işkencelerden korkulan, kışın borçlanılan ve yazın ödenen, hep yaşam kavgası içinde ve parti var olduğu sürece hep onunla geçirilen, inişli çıkışlı, daima onurlu bir yaşam…
Bu yaşamda tekrar tekrar altı çizilmesi gereken şudur: Akıl almaz işkencelere rağmen asla partisine ve yoldaşlarına ihanet etmeyen bir tütün işçisinin; onca yoksulluğa, hastalıklara ve
çaresizliklere karşın, bir an bile partili mücadeleden vazgeçmeyi aklından geçirmemesi… İşte Zehra Kosova’yı Zehra Kosova yapan bu mücadelesine adanmışlık ve partisine duyduğu
güvendir. Şu satırlar buna en güzel kanıttır:

“Artık savaş rüzgarları dağılmaya başlamıştı. Mustafa’dan ayrıldıktan sonra hayatımı yeniden düzenlemek zorundaydım. Bu yıllarda yine işsizdim. Ama ekmek parası kazanmak için her şeyi
yapabilirdim, hırsızlık, namusunu satma, sahtekarlık dışında her şeyi. Yine de iş bulmak çok zordu. Bir yandan da parti içindeki görevlerimi yerine getiriyor, mücadelenin üstüme düşen
payından geri kalmıyordum.”
2

Kimi zaman yaşadığı şehirler, kimi zaman ülke, kimi zaman oturduğu semtler ve çoğu zaman da çalıştığı işler değişse de, o eline aldığı bildiriden beri Zehra'nın hayatında hiç değişmeyen bir şey vardır: partisi ve sosyalizme olan inancı. Bu iki özellik, bir partiliyi tarif ederken sayılabilecek nitelikler olmanın çok ötesinde; bu kadın işçinin hayatının tam ortasına çakılmış iki sabit olma özelliğini taşır. Partisi bir sabittir; çünkü hayatının her kritik dönemecinde hep o “aşık olduğu partisi”nin izi vardır. “Sosyalizme inancı tam”dır, öyle ki son yıllarında kendisiyle yapılan bir röportaj, bugün komünizmin kurulacağından şüphe eden çok okumuş-bilmişlere, hayatını işçi sınıfının örgütlenmesine adamış bir işçinin attığı tokat niteliğindedir:

“Şimdi bile diyor burjuvazi, bazı partiler… Türkiye’de komünizm yoktur… Vardır… Vardır; çünkü işçi sınıfı vardır. İşçi sınıfı olduğu müddetçe de Türkiye’de de vardır; bütün dünyada da
vardır. İşte ben sizin karşınızdayım, ben komünistim!”
3

Ve şimdi Zehra Kosova’nın aşık olduğu partisi; 100. Yılından gün alırken, çalışkanlığı, militanlığı, cesareti, örgütçülüğü, adanmışlığı ve komünizme inancıyla yoldaşlarına örnek
alınacak pek çok nitelik bırakan bu komünist işçinin “İnsanların ezilmeyeceği, sömürülmeyeceği bir dünyanın özlemi” düşünü gerçek kılmak için “Biz Hazırız!” diyor.


1) Zehra Kosova - Ben İşçiyim Belgeseli, 0-19. Saniyeler arası:
https://www.youtube.com/watch?v=m1jjkoAE6ew

2) Zehra Kosova, Ben İşçiyim, Sarı Defter 21, TÜSTAV Yayınları, 3. Basım Mart 2019,
syf 100

3) Adı geçen belgesel: 24. Dakika, 21. saniye