Liberallerin müphem cehaleti

Özenç K. Demir

Blog: Serbest Kürsü

2 Ocak'ta Diken isimli internet sitesinde "Popülist solun müphem nesnesi" isimli bir yazı yayımlandı. Komünist Gençlik'in yapamış olduğu Orhan Pamuk prostestosuna ithaf edilen ve Boğaziçi Üniversitesi'nde görev yapan iki "Yrd.Doç.Dr" sıfatlı kişi tarafından yazılan yazı, mağduriyet ve saldırganlık dilini özenle harmanlayarak Türkiye solunu, yurtseverliğini ve komünizmini faşistlerle, milliyetçilerle, nazilerle özdeşleştirerek bitiyor. Ve ötekileştirici ve kutuplaştırıcı tonlara karşı Boğaziçi'nde bir ses çıkmasından memnun olarak yazı tamamlanıyor.

Mağduriyet perdesiyle örttükleri kavram ve analizlerle "ağır" ve "bildik" saldırıyı yineliyorlar.

Bu yazıda; olguları, kavramları, olayları ve tarihsel örüntüleri çarpıtmalarının karşısına solun ve sosyalizmin doğrularını koyarak yalan ve demagojilerine tek tek yanıt vereceğiz.

1) Boğaziçi Üniversitesi'nde Orhan Pamuk'a dönük bir saldırı olmamıştır. Boğaziçili komünistler, Orhan Pamuk'un Nâzım Hikmet kimliği ve düşüncesi etrafında şekillenen aydın onuru, komünist kimliği ve değerleri kirlettiğini ifade ettiler.

2) Eylemi haksız bulanlar, olayın ve olgunun içeriğinden bağımsız bir "faşist, ulusalcı" suçlamasına girişti.

3) Tepkinin içeriğinden ve tepkiyi verenlerin kimliği ve itiraz noktalarından bağımsız bir biçimde düşünerek "Orhan Pamuk'a sağcılar/milliyetçiler" karşı çıkıyorsa, Pamuk'a ilişkin eleştiri ve görüş önerenleri faşistlerle aynı safa itmek kolaycılığını Tayyip Erdoğan'dan biliyoruz. "Bize karşı çıkanlar kim kardeşlerim; CHP/MHP/BDP/PKK/İşçi Partisi/TKP" söylevlerine "yetmez ama evet"çi güruhun bu kadar rahatça angaje olması şaşırtıcı değil. Yazının ilerleyen bölümlerinde "ne etmiş bu liberaller/yetmez ama evetçiler size" yakarışları kuyruk acılarını ve saldırganlıklarının politik kaynaklarını ifşa eder nitelikte.

4) Orhan Pamuk'u entelektüel uğraş olarak okumak gerektiğini vaaz edenlerin, siyasal ve ideolojik pozisyonların bir edebiyat ve roman kuramı oluşturmasını reddeden bu tavrın, sadece Lukacs'ın estetik ve roman kuramı üzerine yazdığı ciltlerce yazıdan haberleri var mıdır? Yoksa, solun marksizmle ilişkisini "felsefenin temel ilkeleri"nden kalma bir külüstür olarak niteleme cüreti ve cehaletinin nereden geldiği merak konusudur.

5) Sağın/milliyetçilerin/faşistlerin çeşitli imaj ve fantezilerle kurduğu "emperyalizm" anlatısı ve tasavvurunu, kozmopolitizm düşmanlığıyla özdeşleştirip solun emperyalizm teorisi ve anlayışıyla eşlemek edepsizliğin açık bir örneğidir. Emperyalist müdahalelere, işçi sınıfına, kadınlara, bölge halklarına dönük saldırılara karşı koyan ve sosyalizmin eşitlik, özgürlük ve kardeşlik kavramalarını öne çıkaran sosyalistleri sağ ile özdeşlemek, "yrd.doç.dr" sıfatlı yazarların ancak belli misyonlara sahip olduğu durumda cüret edebileceği bir girişimdir. Bu kişilerin emperyalizmin ve "açık toplum"un fikri taşıyıcısı ve saldırganı haline geldiğini söylememiz mümkündür.

6) Anti-entelektüel popülizm olarak tartışmaya açtıkları başlıkta okumayan, düşünmeyen, edebiyat ve dahi hayatla alakası kalmayan bir sol/sosyalist imajı ortaya koyarken hem kavramları, hem de olgu ve gerçekleri saptırıyorlar. Popülizm ve popüler söyleme eşlik eden zeminler, popüler bir siyasal ve toplumsal karşıtlık zeminine oturur. Popülizm, hegemonya olarak da tarif edebileceğimiz siyasal/sosyal rejime dönük bir karşıtlık zemininde ifadesini bulur. En azından marksistler için. Elbette düzenin ideolojik ve politik rızasını almaya dönük misyonu olan entelektüelleri karşısına alır. Düzenin sağcı, gerici, faşist, kadın düşmanı entelektüellerini karşıya almadan karşı-hegemonya inşası için popüler bir siyaset bloğu ortaya koyamazsınız. Türkiye burjuvazisinin, siyasal iktidarın ve sağ muhalefetin emperyal heveslerini ve taşeron kibirlerini destekleyen metinlere imza atan aydınları karşıya almadan bir popüler söylem de inşa edilmez. Yazarların kuyruk acısının, Pamuk'u ve Pamuk'la özdeş kıldıkları kimliklerinin düzenin organik aydını olup solun ideolojik mücadelesine hedef olmasından kaynaklandığını söylemek zor olmasa gerek.

7) İdeolojik ve düşünsel geleneklerin içerisinden, sosyal alana, sosyal dinamiklere ve siyasal düzleme ve dizilişe itiraz eden müdahale eden insanlar çıkar. Biz bunlara aydın deriz. Hakim düşüne ve egemen ideolojiye karşı koymayan, emperyalizmin yalan, tehdit ve şantajla ördüğü “yalanlara” gerçeklerle karşı koymayanlar aydın mıdır?

Türkiye’nin ve Dünya’nın siyasal ve toplumsal hareketlenmelerinde ,içerisinde büyük hesaplaşmaları taşıyan tarihsel kırılma anlarında, ağır gericilik yıllarında kendini konumlandıramayan ve buradan ileriye dönük dersler çıkaramayanlar aydın mıdır?

Emperyalizmin şantaj ve tehditlere dayalı olgularla yarattığı “sosyoloji” ile ürettiği yalanlara karşı koymadan düşünce üretmek, düşünmek ve fikri bir çerçeve çıkartmak mümkün müdür?

Aklını emperyalizme ve patron sınıfına teslim etmiş ve onlardan görece bağımsız bir zeminde emperyalizmin bilincini üretme becerisine bile sahip olmayanlar aydın mıdır?

8) Suriye'ye dönük emperyalist müdahale sırasında, emperyalist kamp ideolojik ve zor aygıtlarıyla coğrafyayı kuşatırken emperyalist yalan ve şantajı ifade eden "sonun Kaddafi gibi olur" gibi açık ve alçakça tehditler içeren metin sadece Esad'ı eleştiriyormuş. Orhan Pamuk'u bu noktadan eleştirmek "Esadperverlik"miş, faşizan sığlıkmış. Bu kişiler tehdit, şantaj ve yalan dolu metinlere imza atanları savunarak, kendi sığlıklarını gösteriyor.

9) Solun Baasçılık/Stalinizm ile kirlenerek bir türlü "demokratik sınavdan" geçemediğini söyleyen "yrd.doç.dr" sıfatlı yazarların, gerçeği alaşağı eden söylem, kavram ve kategoriler inşa etmek konusunda "sınavdan geçtiğini" söylemek mümkündür.

10) Siyasal itiraz noktalarından ve muhalefet etmenin en güçlü gerekçesi olan gelecek ufkundan yoksun olanların "rasyonaliteden yoksun bir anti-AKPcilik" yaptığını söylemek mümkündür. Kendi fikri ve düşünsel gelenekleri; AB'cilikle, açık toplumla, emperyalizmle işbirliğiyle, TÜSİAD'cılıkla, cemaatle kirlenmiş ve rasyo'sunu bunlarla emanet etmişlerin solu bununla itham etmelerineyse sadece gülünebilir.