Emperyalizmin aydınları ya da imzacı ajanlar

Özenç K. Demir

Blog: Serbest Kürsü

Ankara Katliamı'nın üzerinden çok da uzun bir süre geçmedi. Memlekette her şey “tıkırında” ilerliyor.

Evet, kana ve acıya rağmen her şey “tıkırında”.

Koalisyon hesapları “tıkır tıkır”, TÜSİAD raporları “tıkır tıkır”, hükümeti barışa çağırma seansları “tıkır tıkır”...

Bunca acıdan ve insan yaşamının yitiminden sonra  düzen özneleri için her şey “tıkır tıkır” ilerliyor.

Bundan sonra yaşanan her katliamdan sonra “olur olur”desinler. Onlar öldürür, dizayn etmek bize düşer de diyebilirler.

“Tıkır tıkır” ilerleyenlerden bir başka kesim de Merkel'e Erdoğan'ı şikayet eden imzacı aydınlar...

Şöyle ifadelerle seslenmişler biricik sevgilileri, AB'nin patronu, Alman oligarklarının sesi, Alman sağcısı muhafazakarına:

“Sayın Angela Merkel,

Size modern Türkiye tarihinin en kanlı terör saldırısının hemen ertesinde henüz tuttuğumuz yas esnasında yazıyoruz. Genel seçime kısa bir süre kalmışken ülkemize yapacağınız ziyarette dikkatinizi çekmek istediğimiz önemli bir husus var.

AGİT gözlemci heyetinin tüm uyarılarına ve konu hakkında yazdığı iki rapora rağmen Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın anayasal zorunluluk olan tarafsızlığını ettiği yemine rağmen korumadığı bu kampanya ikliminde, bu ziyareti yadırgadığımızı Türkiyeli akademisyenler olarak belirtmek zorundayız. 

...

102 kişinin ölümüyle sonuçlanan Ankara Katliamı göstermiştir ki Sn. Cumhurbaşkanı ve Sn. Başbakan AB’nin ortak değerlerini yok saymaktadır.

Bu bağlamda yapacağınız ziyaretin kampanya ikliminde siyasi bir destek olarak görüleceğinden ve AB’nin en önemli değerlerini çiğneyen siyasetçileri taltif etme ihtimalinizden dolayı akademisyenler olarak fevkalade rahatsızız. Sn. Erdoğan ve Sn. Davutoğlu ile yapacağınız ortak basın toplantısında bu hususları gündeme getirmenizi rica eder, ülkemizi demokrasimizin güçleneceği günlerde de ziyaret etmenizi umarız.

Saygılarımızla”

Bir insanın hesap sorabilmesi ve ayakta durabilmesinin ilk yolu yaşadığı olayları ilişkin bir muhataplık hissi geliştirmesinden geçer. Kendini bir felaketten kurtarmaya çalışırken, başka unsurlarla dayanışma içerisinde olmak başkadır, o felaketin nedenlerinden biri olan bir öznenin gölgesine sığınmak başkadır.

Davutoğlu ve Erdoğan’ın işledikleri onca suçun AB değerlerine uymadığını gerekçe göstererek Merkel'e şikayet etmek bir muhataplık mıdır?

Bir gölgeye sığınmak mıdır?

İkisi de değildir.

Emperyalizmin ajanlığını üstlenmektir.Açımlayalım: bir büyük gücü; başka bir coğrafyada siyasi ve hukuki olarak meşrulaştırmak, bahsi geçen siyasi coğrafyanın temsiliyetine almaya dönük ünvan ve sıfatlarla  bunu gerçekleştirmek, o büyük güç adına bir “faillik-agency” faaliyeti yürütmektir.

Nedir o yüce AB değerleri?

Bugün birçok "çevre" ülkesinde yaşanan problemlerin kaynağında AB değerleri vardır. Finans ve yatırım hamleleri ile "çevre" kapitalist ülkeleri borçlandırması, yerinden yönetim ve adem-i merkezileşme ile sermayeye muazzam hareket alanı açıp kamucu yönetim nosyonunu sonlandırması, tarımı tasfiye edip kır yoksulluğunu artırması, kentlerde birçok işsizlik ve ucuz emek gücünün oluşmasına sebep olan bu AB değerleridir. Hatta ve hatta AKP'nin bu kadar palazlanıp gelişmesinde rol oynayan AB değerleridir (2002-2010 arası sağlık,eğitim ve kalkınma alanında tüm kurumların dönüşmesinde ve tam boy piyasacı olmasında AKP'ye en büyük desteği AB vermedi mi?). Şimdi o AB değerleri ile bu emperyalist kurumun koçbaşı olan Alman emperyalizminin sağcı-muhafazakar temsilcisine, Erdoğan'ı mı şikayet ediyorsunuz? 

Bunca sömürü ve talanın arasından yeşeren hoşgörü ve insan hakları mıdır?

Yoksa aşırı sağ ve faşizm midir?

Merkel'in de manipüle etmekten geri durmadığı; işçi sınıfına olan düşmanlıkta karakterize olan aşırı sağdır AB değerleri arasında yeşermekte olan.

Hadi hakkaniyetli olalım.

AB ülkelerinde bizim gibi katliamlar işlenilmez.

Bunu sadece “oranın halkının mücadelesi” parametresi ile açıklamak mümkün değildir. Emperyalist sistemdeki hiyerarşide üst sıralarda yer almak isteyen veya buradaki yerini sağlamlaştırmak isteyen; ülkeler-devletler pisliği örtmekte de ustalaşmak durumundadır. İç ve dış politikada meşruiyet sorunsalının doğmasına izin vermeden, çok farklı coğrafyalarda düşmanlar yaratmakta ve düşmanları “iç politikada”  kullanmaktadır. Yani emperyalist zincirin en üst halkalarında yer alan devletler; sisteme-kendilerine içsel pislikler üretmekte, bu pislikleri kendine dışsallaştırmakta, hatta bu pislikler üzerinden çok çeşitli coğrafyalarda siyasal-askeri operasyonlara girişmektedir.

Örnek isteyen İŞİD'e baksın..

AB değerlerinden demokrasi ve özgürlük çıkmaz. Merkel'e şikayet ile, yurdumuzdaki sorunlar çözülmez. Erdoğan defteri kapanır, çok daha kanlı bir defter açılır.

Tıkır tıkır devam eder işler...

Bir başka bildiri de aralarında Zizek, Hardt, Harvey, Negri gibi emperyalizmin “solcularının” da yer aldığı aydınlardan geldi. Bildiride yer alan ifadeler:

“Türkiye hükümetinden bu olayların hesabını vermesini, tüm dünya hükümetlerinin de Türkiye hükümetiyle ilişkilerini gözden geçirmelerini talep ediyoruz” denilirken, katliamın gerçekleşmesinde devlet aktörlerinin işbirliği olduğuna yönelik iddiaların Birleşmiş Milletler çatısı altında kurulacak komisyonlar tarafından soruşturulması gerektiği belirtildi. “

Bir insan da sormamış... Birleşmiş Milletler ve NATO ne iş yapar? 

Dünya hükümetlerinin hepsi meşru mu; Almanya, İsrail, ABD meşru mu? 

ABD'nin 15 yıldır Irak'ta, Suriye'de, Afganistan'da işi ne? Rusya'nın ABD'nin uçaklarının Suriye fink atmasının sebebi ne? 

Türkiye'yi savaşa savuran uluslarası sistem-emperyalizm bir döneme kadar Türkiye'ye meşruiyet kazandırmadı mı? Bu meşruiyet Türkiye'nin Suriye'de izlediği işbirlikçi ve savaş kışkırtıcısı rolü uzunca bir süre gözlerden uzak tutmadı mı?

Birleşmiş Milletler, Suriye hakkında yalan üstüne yalan söylemedi mi?

Kimi kime şikayet ediyorsunuz?

Emperyalizmin kendi iç krizine de sahne olan bir dönemde; ülkedeki diktatörü emperyalistleri meşrulaştırıp göreve çağırarak mı devireceksiniz? 

Emperyalist sol görev başında!

İki bildiri için de son sözleri söylemeden evvel şunları ifade etmekte fayda var. İşçi sınıfının gündelik, kısa erimli, bölgesel "ekonomik" "politik" taleplerini düzen içi, uzlaşmacı ve reformcu bir biçimde dile getiren sosyal demokrasi vardı.

İşçi sınıfı ve ezilenler arasında ilişki kuran devrimci-demokrat, halkçı ve çeşitli dönemeçlerde siyasi iktidarla "mutlak karşıtlık" hattında duran radikal sol vardı.

Reel sosyalizmin mevcut olduğu ve kapitalizm-emperyalizmin tüm alanlara nüfuz edemediği, birçok siyasal-toplumsal ölçekte zorlandığı ve bu zorlanmanın ideolojik-politik alanda ve üretim ilişkileri alanında yaşandığı dönemlerde; sosyal demokrasinin zamanı vardı, radikal solun yaşanabileceği siyasi-coğrafi ölçekler vardı.

Şimdi sosyal demokrasi ve radikal sol iç içe geçmiş durumda. Ve zamanları yok. 

Aydınlarının da zamanı yok restorasyon gelmeden egemenlerinin eteğinin dibinden bile ayrılmayan bu figürler; dünyada anti-emperyalizmin ve gericilik karşıtlığının ancak komünist saflarda yapılacağını tersinden kanıtlamış oluyorlar.

Örnek isteyen Konya'ya baksın. Cümle “sol vicdanlı” Konya'ya hayıflanıp “burası bizim değil bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi” diye mızmızlanırken Konya'nın komünistleri ne dediler: Konya aynı zamanda, yüzbinlerce emekçinin alın terinin toprağa düştüğü, emek mücadelesinin fabrikalarda ve tarlalarda ilmek ilmek örüldüğü, 'Bu Memleket Bizim' yürüyüşlerinde adım adım yollarını arşınladığımız, 1920’den bu yana komünistlerin mücadele ettiği bir yerdir. Yaşananlar göstermiştir ki gericiliğe, karanlığa, yobazlara, emperyalizme ve uşaklarına karşı çıkmadan barış mücadelesi verilmiyor. Dün futbol müsabakasındaki saygısızlık AKP’nin ülke toprağına çalmaya çalıştığı mayanın bir çıktısıdır. Buradan ilan ediyoruz; Bu maya tutmayacak!

Bizler inanıyoruz!

Konya’yı umutsuzluğa ve karanlığa teslim etmeyeceğiz. Gelecek güzel günler, bizim emeğimizle, bizim mücadelemizle gelecek.

Örnek isteyen Yunanistan Komünist Partisi'ne baksın. Onurun ve gerçek dayanışmanın nasıl olduğunu görür.

Bize lazım olan tek şey var. Sınıf siyaseti ve sosyalist devrimle karakterize olan komünist siyaset..

Emperyalizme, gericiliğe ve faşizme karşı..

Ötesi emperyalizmin solculuğu..

Onlar korkuyorlar, muhataplık bilinci geliştirdikleri ve aidiyet duydukları bir coğrafya yok, sınıf uzlaşmacılıklarını öteleyecek bir zamanları, zamanları yok..

Bizse inaniyoruz. Çözümü Merkel'de, BM'de, NATO'da değil, kendimizde, Türkiye işçi sınıfında arıyoruz.