Akıntıya karşı Fazıl Say

Orhan Ulaş

Blog: Serbest Kürsü

Sanat, insan yaşamının hep bir parçası oldu. İnsanlığın ilerlemesiyle bir paralellik içerdi. Bu yüzden; sanat ve insan arasında bütünsel bir ilişki mevcuttur. Eser,sanatçıdan daha çok toplumun malı olarak görülebilir. Toplumsal yapıyı ve düşünüşü resmeder çünkü. Bu nedenle eser, artık sanatçıya değil gerçek yaratıcı olan topluma ait sayılır. Örnek verirsem Fazıl Say Türkiyeli bir sanatçıdır. Eserleri kişisel bir fanteziyi değil doğrudan yaşadığı toplumu yansıtır. Bir sanatçının başında memleketinin bir sıfat olarak yer almasının nedeni de tam da budur.

Sanatın gelişiminde, tıpkı insanlığın gelişimindeki sıçramalar gibi birliktelik göze çarpar. Toplumsal gelişim, yol kat ettiyse, insan özgürleştiyse sanatta o oranda gelişme gösterir. Örnek vererek devam edelim.

Orta çağ dönemi, skolastik düşüncenin egemen olduğu; düşüncenin, sanatın, edebiyatın özgür olmadığı bir evreyi işaret eder. İşte bu dönemde üretim kesintiye uğramış veya sadece kilise denetiminde bir ''sanat''yapılabilmiştir. Antik çağ döneminde ise kısmi bir özgürlük ortamı sanatı, felsefeyi, edebiyatı, bilimi geliştirmeyi başarmıştır. Yani sanatın gelişiminde ileriye ve geriye doğru sıçramalar olduğunu görürüz. Ama bu durum arizidir. Sonunda insanlık devam eder üretmeye.

Gelelim ülkemize. Ülkemizde sanat üretilmesi zor bir aygıttır. Fakat ''sanatçısı'' çoktur. Herkes, kendisine sanatçı diye bir sıfat yapıştırır. Kiminde bu sıfat, çok iğreti durur. Bazılarında ise; başka sıfatlar ekleme gereği duyar insan. İşte bu insanlardan birisi de Fazıl Say'dır. 

Fazıl Say, 1970 doğumlu, 4 yaşında başlamış piyano çalmaya. Ailesi müzik ile iç içe. Deyim yerindeyse müzik genlerinde mevcut. Sadece piyanist değil. Bir çok besteye sahip bir bestekar. Üreten bir insan. Beş kıta da konser veren, yirmiye yakın uluslararası ödül alan, Deniz Gezmiş'in merak ettiği, Nâzım'ın şiirlerini besteleyen sanatçıdır Fazıl Say. Aşık Veysel'in Kara Toprak eserini besteleyen, doğu ve batı kültürleri arasında yeni köprülerin kurulmasını sağlayan bir kişilik olarak karşımıza çıkar.

Yaptığı müzik, hiç de insanlara tepeden bakan bir müzik değildir.Tam tersine  Anadoluludur. Yurt dışında Türkiyelidir. Yurtta ise; konserleri iptal edilir, Cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrasından eserleri çıkartılır. Kendisi sürgün edilmez Nazım gibi, ama müziği Anayurdunda sürgün hayatı yaşar. Fakat bütün engellemelere rağmen eserlerini toplumla buluşturmaya çalışır. Kayseri'nin Karaözü köyünde eserlerini köylülerle birlikte yeniden üretir. Hiç bıkmaz, umutsuzluk kapısına sofrasını sermemiştir.

Evet; bugünlerde aydınlanma ve sanat olanca şiddetli bir baskıyla karşı karşıya. Tarihi mozaiklerin tepesinde gezinen belediye başkanından, ucube diye yıkılan anıtlarından, yasaklanan bestelerinden, gösterimden kaldırılan tiyatro oyunlarından bunu çok yakınlarından gözlemleyebiliyoruz. Fakat bu durumun tek muhattabı ne Fazıl Say nede diğer aydınlarımızdır. Faşizan baskılar, Anadolu insanının kendisine yapılmaktadır. Bu saldırılar ancak; muhattabı olan sınıfın bütünü tarafından yanıtlanmalıdır.

Sanat yapmak hep zor olmuştur dünyamızda. Üretmek,aydınlatmakta. Fakat hiç bir zaman insan vazgeçmemiş, bir yolunu bulmuştur. İşte ülkemizde bu durumun zorluğunu yaşayan ama yılmadan mücadele etmeye devam eden Fazıl Say, hiç boyun eğer mi insan demeye devam ediyor.