Zoraki metro yolculuğu

Ogün Eratalay

Blog: Serbest Kürsü

Vay be Yalçın(1) Usta. Demek üzerinden üç seneyi aşkın geçmiş. Geçenlerde soğuk mu soğuk metro istasyonunda karşılaştık seninle. Seninle konuşmayalı uzun zaman olmuştur herhalde. Haziran seçimlerinde partiye oy istemek için konuştuğumuzda beni AKP’nin ekmeğine yağ sürmekle, oyları bölmekle suçlamış, ipin ucunu kaçırmış lafı bizim hainliğimize kadar ilerletmiştin. Telefonda kötü söz söylemeyeyim diye bizim Ostimcilerin yaptığı gibi rehberden adını silerek hem seni hem kendimi korumaya çalışmıştım.

Oysa ne de güzel günlerimiz geçmişti beraber. 1 Mayıs alanında kendimi ifade edebileceğim bir siz varsınız diye korteje gelmiş, hatta elimdeki bayrağı kapmıştın. Tanışıp iyi de arkadaş olmuştuk. Ondan sonra… Ondan sonra kavga günleri. Birlikte sohbetlere katıldık, bağlama derslerine gittik. Ortak dostlarımız da katıldı aramıza. İşçinin hakkını beraber arayalım dedik. Sende vardı bir CHP sevdası. Bizi, komünistleri de seviyordun amma iş sandığa, seçime geldiğinde onların arkasından gidiyordun işte.

Oysa 1 Haziran Cumartesi, hani o Gezi günlerinin en civcivli günlerinde, hani Ethem’in vurulduğu gün, hani düzene dar edilen Kızılay Meydanına çıkarken sen de oradaydın. Yanında CHP’liler yoktu be ustam. Komünistler vardı. Belki senin için unutması daha kolay…

*

Beraber yaptığımız zoraki metro yolculuğu senin için de benim için de uzundu. Anlattın ev aldığını, biliyordum oysa çok önceden. Kredinin ise 8 yılı daha var. Sekiz koca yıl. Sekiz yıl boyunca her ay simsarlara para yetiştireceksin. Üçüncü çocuğun yeni doğmuş, onun masrafları ve geleceğine dair telaş. Diğerlerini soramadım bile. Ulus durağında ineceksin çünkü tütün alacaksın. Çok içtiğinden değilmiş, iş yerindekilere sigara sarıp satar olmuş bizim ustamız, malum hazır paketlerin fiyatları aldı başını gitti. Hem tornacı hem esnaf. Evden işe işten eve “korsan”la gidip geldiğini söylüyor. “Korsan” aslında kendi özel arabasıyla kayıtdışı toplu taşıma yapan işçilerin kod adı sanayide. Mahallende oturan arabalı bir işçiyle anlaşıyorsun, seni her sabah alıyor, akşam da eve bırakıyor kapına kadar. Arabadaki dört sabit yolcudan birisi oluyorsun. Dememe kalmadan bizim usta yetiştirdi evin taksidi bitince ben de başlayacağım diye.

*

Patronların düzenine kafa kaldırmasına kaldıran, bileği güçlü, yiğit olmasına yiğit işçi, hem anlatıyor hem de benden anlayış bekliyordu. Yalçın Ustam sorun yok, rahat ol! Maaşına patronundan çok konan vergiye ses çıkartma, zorunlu bireysel emekliliğe boyun eğ, mahallenden geçmeyen toplu taşıma aracına ses etme, eve ekmek getirmek için ek iş yap, iki göz bir ev sahibi olmak için geleceğini simsarlara sat. Sorun yok! Yeter ki işçi sınıfının güçlü olduğunu unutma, bütün işçilerin birleşince yapabilecekleri hatırla ve seni sekiz koluyla sarmalayıp kıpırdatmayan ahtapotun, o yere batasıca sermaye düzeninin beynini ele geçirmesine izin verme.(2)


1 Ustamızın gerçek adı değiştirilmiştir

2 Okuyanlar bilir ünlü Sovyet dönemi edebiyat eserlerinden Moskova Önlerinde - Volokolamsk Savaşları adlı eserde yazar Mihail Bek, Sovyet kahramanı Kazak asıllı Teğmen Baurjan Momışuli’nin savaş anılarını anlatır. İlk Nazi saldırıları öncesinde korkarak düşmana teslim olmaya yeltenen bir askerin durumunu anlatarak başlar roman. Askerin affedildiğini yazar sonra da hayatın romanlardaki gibi toz pembe olmadığını söyleyerek hainin gerçekte vurulduğunu ekler. Yukarıda bahsedilen görüşler tek bir kişinin betimlemesi değildir aslında, genel olarak işçi sınıfının vurulduğu prangaları anlatmak için kaleme alınmıştır. Acıdır ki ahtapotun onca kolunun cenderesi içindeki işçi, aklını kaçırmamak için durumunu gerekçelendirmeye çalışacak ve bir zamanlar sınıf kardeşleriyle beraber yaptıklarını veya ileride yapabileceklerini unutacaktır. Yalanla yaşayacaktır çünkü gerçekler acıdır. Bile isteye aklını teslim etmiştir sermaye düzenine. Komünistler ise bizatihi varlıklarıyla onlara gerçekleri hatırlatmaktadır. Olsun varsın, kavga yükseldiğinde safı bellidir Yalçın Ustanın, sınıf olduğunu hatırlayacak, eline o taşı yeniden alacaktır.