Üstüme yapar mısın?

Mine Yıldız*

Blog: Serbest Kürsü

Güzel ülkemin güzel insanları.. Demagoji/duygu sömürüsü karşısında yelkenleri suya indiren tipik Türkiye durumları.. Ah şu yarışma programları var ya!

Çoğunlukla yoksul hayatlardan gelip, hayata tutunma mücadelesi. Bu mücadele zamanla farklı program formatlarıyla sunulmaya devam ediyor. Trend neyse o yönde. Bazen ses/müzik yarışmalarıyla, bazen bilmem ne adasındaki yaşamla, bazen yemek yarışmalarında bazen evlenme/gelin-kaynana programlarıyla. Evlenme programlarında, adayların hayırlı kısmeti (!) seçme konusunda ailece, sülalece müdahale etme geleneği biz de zaten bolca mevcut. Zira bu konuda hiç zorlanmayız. Ülkemde iki kişi değil de, iki sülale evlendiği için pratik bol yani bizde. Şimdi bu iki sülaleye ( hani böyle uzata uzata “Efeniiiiim 78 milyon bizi izliyor” diyorlar ya), bir de kız tarafı/ erkek tarafı psikolojisinde izleyici kitlesi katıldı. Hemen her TV kanalının gündüz kuşağında bu tür programlar var. Nerden mi biliyorum? Bazı arkadaşların işyerlerindeki bilgisayar ekranlarından..

Evlenmek (!) için programa katılan kadınlar soruyor; evin/araban/işin/SGK/emekli maaşın var mı? Bunları üstüme yapçan mı? Evlilik değil tapu pazarlığı :)) Bir yerde okumuştum; Program yayınlanmadan önce taliplilere gelen ihbar telefonları ciddiyetle inceleniyormuş. Eğer sana gıcık biri varsa yandın yani :) Televizyon eliyle ihbarcılık!  İhbarcılık deyince 80 döneminde anlatılanlar geldi aklıma, nedense!?

Gelelim ses yarışması programlarına.

Sadece akraba ve arkadaş ziyaretlerinde tanık olduğum, ancak eğer evimde isem bilinçli olarak izlemeyi reddettiğim programların başında Acun Ilıcalı’nın yaptıkları geliyor. Ama ortada bir de sosyal medya gerçeği var. Ve “Ilıcalı yarışmacıyı programında kovdu” haberi benim gibilerin de ilgisini çekiyor. Yoksa yarışmacılar kimmiş, vah vah çok mu yokluk çekmiş gibisinden muhabbetler değil. Ünlü isimlerden seçilen jüri üyeleri aracılığıyla öyle bir algı oluşturuluyor ki, zannedersin ki bunlar tırnaklarıyla kazıyarak gelmişler oraya. Bu türden programlar, sanki birisi aklıma tecavüz ediyor hissi yaratıyor ben de. O nedenle izleyemiyorum. Hele bir de bu derece zenginliğin sadece çalışarak ve hak ederek kazanılamayacağına inanıyorsanız! Öyle olsaydı gece gündüz demeden çalışan maden işçileri göçük altında kalmaz zengin olurlardı değil mi? Neyse dönelim konumuza. Sosyal medyadan okudum. Ilıcalı'nın programında yarışmacılardan biri elenince Ebru Gündeş’e demiş ki; ‘İki tane çocuğum var ama işim yok, işsizim, Ebru Abla işim yok’. Acun Ilıcalı olaya müdahale edip; ‘Bu isteği Ebru Gündeş’den isteyeceğine seyirciden isteseydin iyi olurdu. Bu yaptığın canlı yayında hiç hoş bir davranış olmadı’ diyerek yarışmacıyı sahneden postalamış.

Hoş olmayan ne biliyor musun kardeşim? İnsanları dilenecek hale getirmek! Aç bırakmak, sonra da şükretmesini beklemek! Adam iş istiyor, çocuklarım var diyor. Bu kültürel yapıda yoğrulmuş ve de kültürü hatmetmiş, naçizane bir sosyal bilimci olarak, iddia ediyorum ki; Ilıcalı o programda yarışmacıyı terslemeyip bağrına basıyor(muş!) gibi yapıp, bir kaç demagojik laf etseydi (hadi abartalım, bir de gidip sarılıverseydi), bizim toplumun gözünde ilahlaşır, gariban koruyucusu adam oluverirdi. Ağlatırdı kitleyi. Ama bunu düşünememiş belli ki. Yoksa o potansiyel kendisinde fazlasıyla var. Ayrıca Zerrab’dan alıp yoksula verse Ebru Gündeş, Robin Hood oluverse olmaz mı ki!

“Amaaaannn 
sonuçta bu bir eğlence programı” diyenleri duyar gibiyim. Hayır efendim, değil. Diğerini ez, yok say, hiçleştir, arkasından konuş, b…k at, satılığa çıkar ruhunu, bu mu eğlence anlayışı?

Kutuların açıldığı yarışma programını hatırlayın;“Var mısın, yok musun”. Bu tür yarışmalarla kumar özendirilmiş olmuyor mu? Ya, Babana bile güvenme fikrini bilinçaltına yerleştiren, beynine kazıyan “Güven Bana(!)” programına ne demeli? Güven duygusunun dibini dinamitlediler. Dostluğu, imeceyi, dayanışmayı parçaladılar, unutturdular. Her birimiz şüpheci paranoyak tiplere dönüştürüldük.

Kapitalizmin temel amacı olan kar ve kazanma hırsı, başka bir platformda medyada perçinleniyor! Kişisel ve toplumsal bilinçaltımız her gün bu tür programlar aracılığıyla iğdiş ediliyor. Kapitalist zihniyetin sloganı; Popüler ol köşeyi dön, az emek bol kazanç, zengin koca arayışı, üstüme yapcaksan evlenirim, bedenim de ruhum da senindir durumları! “Ayy Ebru Abla ben sizi çok seviyom annemgillerde çok seviyoooo” halleri.

Yarışma programları aracılığıyla yaratılmaya çalışılan yeni insan tipini görmezden gelemiyorum. Eğlendirirken (!) bile kamu yararını gözetmelidir tüm programlar. Hani diyorlar ya, “Şunu yayından kaldıralım kültürümüze/ahlak anlayışımıza ters” diye. Asıl ahlaksızlık buralarda yüceltilmiyor mu? Paran varsa evlenirim diyen kadın (kadınların bu hale düşmesi de ayrı bir konu tabi) kendini eşyalaştırmış, alınır satılır bir metaya indirgemiş olmuyor mu,  farkında bile olmadan belki de? Bu ahlak anlayışımıza uygun mu? ”Canım sadece bizde mi tüm ülkelerde var bu programlar” diyorsunuz biliyorum. İyi de kardeşim orda var diye buradakiler, masum bir hale mi bürünüyor? Yarattığı tahribatı söylemeyelim mi? Nasıl bir kamu yararı var reyting rekorları kıran şu programlarda, biri bana açıklasın. Yarışma programlarının çok büyük bir kısmı, depolitizasyon,  yozlaşma, dejenerasyon, güvensizlik ve kısa yoldan köşe dönmeyi pompalıyor, bolca hırs ve rekabeti. Başarılı ol da, nasıl olursan ol:Diğer adayın kişilik haklarını ezerek ol, karşındakinde eksik arayarak ve bularak ol, yok sayarak ol, çelme takarak ol, jurnalcilik/dedikodu yaparak ol, farketmez. Her yol mübah yani. Yaşasın Makyavelizm! (Makyavel, “başarıya giden yolda her tür yalan, dolan, üçkağıtçılığa başvurabilirsin, amaç aracı meşrulaştırır, her türlü ahlak ilkesini hiçe sayabilirsin” diyen siyasi görüşün sahibidir. Bu görüş bugün sadece siyasal alanı değil, toplumsal alanı da kaplamış durumda.)

Sahip olduklarıyla yetinmeyen, aşırı hırslı, kıskanç, rekabetçi, gösterişe meraklı, mutsuz, herşeyi meta olarak algılamaya başlayan bir insan tipi yarattılar farkında mısınız? Bu insani değil, bu insanca hiç değil! Bu insan tipi, çocuk yetiştiriyor. En acısı da çocukların aldığı tahribat; Yağmalanan ise psikososyal sağlıkları.. Sonra; “Bencil bu çocuk, kime çekti bilmem ki”  der dövünürsün! Gelin: İnadına paylaşmayı, inadına emeği, inadına ötekine saygı duymayı öğretelim çocuklarımıza!

Makyavel mezarında göbek atıyor olmalı! Zira tüm yarışmalarda birincilik onda! 


* Siyaset Bilimi Dr. /Sosyolog