Bir PEN bildirisi ve Nâzım'ın baktığı yere bakmak

Merve Uzel

Blog: Serbest Kürsü

1 Eylül Dünya Barış Günü Bildirisini PEN Türkiye adına, PEN Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi ve şair Haydar Ergülen kaleme aldı.

15 Temmuz gecesi sokağa dökülen halktan, 'demokrasi' adına umutlandığından söz ettiği bildiriye Nâzım’ın: “Günler ağır / Günler ölüm haberleriyle geliyor”  dizeleri ile giriş yapıyor Ergülen. “Mutlu insanlar hayal ediyordu” diyor Nâzım için ve bağlıyor:“ Ütopya, rüya demek sayılır biraz da. Oysa şimdi gördüklerimizin acısından gözlerimizi kapatamıyoruz bile, rüya göremiyoruz.”

Nâzım bir türlü kendisini anlatamadı sizlere. Cümle iktidarlardan bugünün şairlerine, yazarlarına kadar…

Hayalperest değildi Nâzım. Önce bunu bir geçelim. 'İyi insan' yılışıklığına, kıvırmasına sıkıştırabileceğiniz kadar hiç değildi! Bunu topyekûn geçelim. Hem hükümeti incitmeyeyim, hem barış kardeşlik adına Nâzım'dan söz edip, Hilmi Yavuz'a da, Aslı Erdoğan'a da değinip geçeyimcilik... İşte bunu geçmeyelim. Suçlulara işaret etmeden, o topa hiç girmeden...

Bildiride TBMM için: “Demokrasinin ve laikliğin evi” diyor Ergülen. Öyleyse, bunca İmam Hatip okuluna, bunca tecavüz vakasına, bunca kamu içi cemaat kadrolaşmasına, adliye koridorlarına serilen seccadelere Türkiye Futbol Federasyonu mu göz yumdu?  Yetmiyor devam ediyor: “Fakat Türkiye tarihinde ilk kez halk darbecilere karşı direndi. Bu unutulmaz direnç, ülkemizde demokrasi, hukuk, parlamenter rejim ve laikliğin cumhuriyet içinde sonsuza dek yaşayabileceği ve yaşaması gerektiği yolunda umutlarımızı yeniden tazeledi.” Cumhuriyet’in azılı iki düşmanının çarpışması gerçeğinin göz ardı edilmesi bir yana; savunulacak bir demokrasi varmış gibi! Bir yandan AKP iktidarına lütufta bulunup bir yandan laiklik, cumhuriyet söylemleriyle her nabza şerbet.

Bu ülkede bir şair umudunu buradan üretiyorsa sözün bittiği yerdeyiz demektir. Demokrasi kazanıyor diye sevince düşerken, OHAL ile yaşadığı hayal kırıklığı için sahiden üzgünüm. Ama demokrasi kazandığına göre örneğin; Aslı Erdoğan’ın tutukluluğu OHAL’den olmalı… En nihayetinde demokratik bir ülkeydik, darbeyi savurup bunu kanıtladık. Hem sosyalist kimliği ile bilinen akademisyen, öğretmen, doktor görevlerinden OHAL’den sebep alınmış olmalı… Yoksa niçin olsun ki!

Haydar Ergülen’in “demokrasi kahramanları” övgüsünü bir kenara bırakacak olursak…

Bu bildiri, bir “Dünya Barış Günü” bildirisi değil; Suriye politikasından, emperyalizmden yolu geçmeyen, dolayısıyla Kürt sorunundan da söz etmeyen bir askıda metindir. O sebeple; emperyalizmin olduğu yerde barış olmadığı gerçeğini hatırlatmayı gerektirir.

PEN adına yazılan bildirilerde kullanılan dil ve içerik yüzeyselliğinin ilk örneği değil Haydar Ergülen. Çok değil, bundan birkaç ay evvel, yine PEN adına bu defa, 2016 Dünya Öykü Günü bildirisini Ayşe Kulin kaleme almıştı. “Dedesine kulak olma sorumluluğundan”, kedimizin köpeğimizin nasıl öykü olduğu kadar bir şeyden söz etmişti.* Halkına karşı sorumluluğunu dedesine kulak olma vazifesinden öte geçirememiş bir “küçük kız çocuğu” mu söylemeli “sözümüzü” diye düşündürmüştü.

Yerden bir tek taş kaldırmayan, kaldırmadıkları gibi gözü sorunun merkezinden çekip, etrafında dolaştırarak taşa taş koyan bu ülkenin kaçamak şairleri, yazarları...

Dünyaya baktıklarında gördükleri; günlerin ölüm haberleriyle geldiği kadar bir şeyse, biz daha fazlasını görmek, sözümüzü söylemek zorundayız:
 

“Varılacak yere 
                kan içinde varılacaktır. 
Ve zafer 
          artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar 
                                                   tırnakla sökülüp 
                                                                   koparılacaktır...”**
 

*Söz konusu Dünya Öykü Günü bildirisi: http://kulturservisi.com/p/ayse-kulinin-kaleminden-dunya-oyku-gunu-bildi...

** Nazım Hikmet – Zafere Dair