Başlarken

Mehmet Ali Olpak

Blog: Serbest Kürsü

Üniversitelerle ilgili meseleler zaman zaman ülke gündeminde ön sıralara çıkıyor. Bazen devrimci öğrencilere yönelen şiddet, bazen bir yolsuzluk/usulsüzlük meselesi, bazen de ilerici bir akademisyenin hedef gösterilmesi gibi olaylarla karşılaşıyoruz. Son yıllarda bu meselelere bir de “asistan mücadelesi” eklendi. Esasen asistan mücadelesi yeni bir başlık değildi, geçmiş yıllarda ülkemizde önemli bir akademisyen ve asistan örgütlenmesi deneyimi vardı. Ne var ki akademide mücadele zaman zaman molalar veriyor; asistanlar başlığında molanın sonuna gelindiğinde yıl 2010'du.

Üniversite Konseyleri Derneği, üniversitelerle ilgili tüm meselelerle ilgilenen ve üniversiteyi bir bütün olarak mücadelenin konusu haline getirmeyi amaçlayan bir dernek olarak asistan mücadelesi meselesine de eğildi. Ama farklı bir yaklaşımla. Meseleyi bir “asistan meselesi” olarak değil, Türkiye'nin yeni yetişen bilim insanı kuşağını, “genç bilim emekçilerini” bir bütün olarak mücadelenin öznesi kılmayı amaçladı. Halen bu yaklaşımla hareket eden ÜKD, yakın zamanda konuyla ilgili özel bir çalışma da başlattı. Bu çalışma, en temelden, bilim emekçisinin tarifinden başlayan bir tartışmayla ilerleyerek, genç bilim emekçileri düzleminde yaygınlaştırılabilir bir mücadele pratiği geliştirmeyi amaçlıyor.  

Burada, sözünü ettiğimiz tartışmayı ilerleteceğiz. Bilimsel üretimin konusu, araçları, örgütlenişi, içerdiği işlev paylaşımı, mevcut düzen ile ilişkisi gibi noktalardan hareket ederek, bilim emekçisinin tabi olduğu süreçler, nasıl yetiştiği, hangi koşullarda ürettiği, tam olarak ne ürettiği gibi soruları yanıtlamaya çalışacağız. Genç bilim emekçilerinin bilimin neresinde durduklarını, güncel durum bağlamında ne tür sorunlar yaşadıklarını açıklamaya çalışacağız. Ve tabii ki, genç bilim emekçilerini bir bütün olarak mücadelenin öznesi kılmanın nasıl mümkün olacağını görmeye ve göstermeye çalışacağız.

Geçmişte “asistanlık sürelerinin dolması”, görevlendirme sorunları, atama/yükseltme kriterleri, gerici kadroların ideolojik baskısı gibi meselelerle her defasında başka bir yerinden açılan  bu tartışma, soyut bir düzlemde de yürütülmek zorunda. Zira ne olduğumuzu, nerede durduğumuzu ve ne istediğimizi somut ve can yakan meselelerin baskısı olmadan tartışamazsak, güncel mücadele başlıklarını da kendi içinde tutarlı bir biçimde ele alamayız. Dahası, mevcut düzen de aynı veya benzer sorulara bir şekilde yanıtlar üretmek zorunda ve dolayısıyla ideolojik bir çarpışma alanı hali hazırda kurulmuş durumda. 

Elbette bu tartışma, üniversitelerin ve bilimsel araştırma kurumlarının Türkiye'de ve dünyada ne tür işlevler üstlendiğini de göz önüne almak zorunda. Zira bilim hiçbir zaman kendinde bir uğraş olmadı, daima ve doğal olarak içinde geliştiği düzenin bir parçası oldu. Dolayısıyla bilim emekçisinin kim olduğunu, ne ürettiğini, nasıl yaşadığını ve nasıl mutlu olacağını anlamak için bu ilişkiyi de incelenmek durumundayız. Tam da bu nedenle, şu soruyla başlamak istedik: Nasıl bir üniversite, nasıl bir Türkiye istiyoruz? Genç bilim emekçilerinin bu soruya birlikte yanıt verebilmeleri, mücadelenin öznesi olabilmelerinin ilk koşulu olacak.

O zaman başlayalım, merceği kendi üzerimize tutalım. Bakalım ne göreceğiz...