Tatil bitti

Mahmut Can

Blog: Serbest Kürsü

Malumunuz üzere, yaz gelince ülkenin tümünü tatil havası sarıyor. Tüm plan ve programlar tatilin konseptine uygun.

İşimizin bir şeyleri değiştirmek olduğuna inanıyorsak, tatilin hakkını verirken, hakkını veremediklerimizi hatırlamamız gerekiyor. Tatil başlığında “bizim taraf” karşı taraf yok, herkese tatil. Bu mevsimin genel öncelikleri; deniz, kum, güneş...

Siyaset “mevsiminde” siyaset, tatil mevsiminde tatil, hepimizin hakkı. 14 yıldır geride bıraktığımız tüm tatil mevsimlerinde, tatili hak ediyor  “Bizim taraf”. Kafamızı rahatlatmanın vakti çoktan geldi.

Haritadan yer beğenelim kendimize. Kafamızı rahatlatmak adına ülkemizin hangi tatil yöresine gitmeliyiz ? Suudi prenslerin ultra lüks yatlarında parti düzenlemek için tercih ettiği, Akdeniz, Ege kıyıları nasıl ?  O sahillerde güneşlenmeye ne dersiniz ?  Serin Karadeniz’ de ferahlamak ister misiniz ? Karadeniz’de prensleri göremezsiniz belki ama Suudi Arabistan’dan gelen paralı gericiliği çok rahat hissedebilirsiniz. Sizi bilmem ama ben, bu tatilde kafa rahatlatacağım bölge bulmakta zorlanırım.

Karşıda rakip görmeyen büyük kalabalıklar, kentlerin dokusunu değiştirmeye başlayalı çok oldu. Çanakkale’ye otobüslerle “taşınan” gericiliğin hesabını tutabilmek için, iyi bir matematikçi olmak yetmeyebilir artık.

Hal böyleyken, kendimize, “tatilde” yada psikolojisinde olduğumuz şu günlerde sorular sormak zorundayız.

Elimiz karşı tarafta duranlar kadar rahat mı ? Süresiz tatil düşünebilir miyiz ?  Mücadeleyi bir kenara koyarak yada mücadeleyi unutarak tatil mümkün mü?

Mesele ciddiyetini arttırıyor. Cihangir “Sakinlerinin”  hala ne olduğunu anlayamaması bana ilginç gelen bir şey değil. Yeni yeni başlayan korkularını kendileri hazırladı. Gericiler o bölgede örgütlenirken “bizim taraf” yaşam biçimi üzerine tezler yazıyordu.

“ Ne olacak canım, herkesin yaşam biçimi kendine.“ söylemi “bizim tarafa” uyar mı ?

Ülkesini, kendi mahallesinden ibaret görmeyen, bir gün o mahallenin de kuşatılacağını bilip mücadele edene, gericiliği “beslemeyene” sözüm yok.

Türkiye’nin bir çok yerelliği için benzer örneklemeler yapılabilir. Barışın Kenti olarak anılan Çanakkale’de şeriatçı çeteler oldukça rahat örgütleniyor artık. Barlar sokağında İslam’a davet bildirileri dağıtılması, kente uğrayamadıkları dönem ile bugün yapabileceklerinin neler olduğunu gösteriyor. Artık sokaklarında cübbeli sarıklılardan epeyce var.

Çanakkale halkı da, sandıklara “örgütlendiğinden”, kentin kuşatılacağı öngörüsünde bulunamamış.

Tatile kaldığımız yerden devam edelim.

Tatilin en alasını yapabiliriz ama mücadeleyi kenara itemeyiz, aklımızdan bunu çıkardığımız anda neye uğradığımıza şaşırır, oluşacak açığı kapatmakta zorlanırız. Hele ki yıl boyu tatil modu bizim tarafa ait olamaz.

Dünyanın neresinde olursa olsun, sınıfsız, sömürüsüz ve aydınlık bir dünya mücadelesi verenler için tatil; deniz, kum ve güneşin tadını çıkarıp akabinde kış uykusuna yatılacak bir dinlence değildir. Önceki dönemin kritiği gelecek döneme hazırlık v.s . Hiç bir şey düşünmesek bile enerji biriktirmek zorunluluk. Bizde bu meselenin daha fazla önem arz ettiği ise büyük bir gerçeklik.

İçerisinden geçtiğimiz dönem bir cephe savaşı kadar net. Bir tarafta, geriye gidişin yangınına ateş taşıyanlar, diğer tarafta Anadolu’nun aydınlanma birikimine sırtını yaslanmış, bu topraklarda karanlığın filizlenmeyeceğini bilen, inanan Anadolu’nun sahipleri.

Mevcut iktidar, ülkeyi freni olmayan bir kamyona yüklemiş geriye götürürken kurtuluşunun iki seçeneği mevcut ya bu halk o kamyonu, belkide son yokuşunu tırmanırken, durdurur ülkeyi ellerinden geri alır yada o kamyon duvara toslar.

İkinci ihtimal felaket; göz yaşı, kan, göz gözü görmeyen toz bulutu, yıkım ... zifiri karanlık.

AKP öncesinde de iki taraf aynı gerekçelerle birbirinden ayrılıyordu. Aralarında ki gericilik ve ilericilik netleşmesinde bir değişme hiç olmadı.

Hızla yol alan bir gericilik ten söz ediyoruz, karşı tarafın hala militanlaştıramadığı bir toplantı ise alınan yolun farkında olup yedekleneceği anı bekliyor. Bu çürüme canımızı çok acıtır.

“Bizim tarafta” ise dönem dönem geriye gidişe dur demeler olsa da bu durum süreklilik arz etmiyor. Kadınlar, sokaklara indiğinde, veliler imam hatip istemiyoruz diye haykırdığında karşı tarafın aklına frenlemek geliyor. Çünkü mücadele eden, gücünün farkında örgütlülükten korkuyorlar. Dediğim gibi bunlar süreklilik arz etmiyor. Örneğin bu ülkede artık laiklikten söz edemezsiniz. Oysaki laiklik, gericilik karşısındaki mücadeleyi tümden kapsayan bir başlık. Asıl önemli olan laikliği kazanmak. Tek tek saymak zorunda kalmayacağız kazandıklarımızı. Laikliği bu ülkeye yeniden kazandırmak bu saatten sonra mevcut düzenin işi değil,  köklü değişimler ister. En basitinden, mücadele başlıklarına kendince ayırıp, farklı önemler affederek, “burası bizim mahalle, Karaman’dan bana ne diyerek” değil bütünlük yitirilmediği taktirde gerçekleşir. Gericilikle sermayenin göbek bağı ile birbirine bağlı olduğu akıldan çıkartılmamalıdır.

Suudi prenslerin, ülkeme gericiliklerini getirmesi beni rahatsız ediyor. “Bizim taraf” olarak sende rahatsız olacaksın. Artık Ensar zihniyet,  her mahallenin köşe başını tutuyor. Göreceğiz, rahatsız olacağız.

14 yıldır neden kazanamadığımızı soracağız. Kendi kendimize değil bu sefer, ulu orta soracağız.

 7 Haziran seçimleri öncesi ve sonrasında “ kazandık hadi evlere.” “gizli” sloganı ağzına pelesenk edenlere, “sizin derdiniz ne ?” diye soracağız.

Gericilik her yıl bir önceki yıla oranla son sürat yol alırken “biz” bir arpa boyu yol almamışız. “bizim taraf” hiç bir dönemde kazanan değil yada kaybetmeye gebe. Oysa ki “bizim tarafın” düzen içi tercihleri, hiçbir zaman kaybettirdiğini hissettirmemişti.

Anlayacağınız bu taraflaşmanın “bizim tarafında” sıkıntı büyük. Epeyce geriye gitmeye gerek yok AKP’li  yıllardan örneklemeler yapalım.

Siz hiç, “Hz. Muhammed’in hayatı ders olarak gösterilsin mi?”  oylamasında, “hayır kardeşim laik bir ülke burası.” Diyen, karşı taraf gördünüz mü ? Ya da Tekel Direnişine gelip “bu ülkede işçi sınıfı var.” Diyen.

Ben “bizim tarafta” neler gördüm neler. “Türbana Özgürlük” isteyeninden tutunda, kara çarşafa rozetlere kadar. “Medreseler açılsın.” Diyenler ise cabası.

“Said’i Nursi kimin tarafta şimdi ? “diye soranlar bile olacaktır. Böyle böyle “maymun” oldu “bizim taraf.” Gezide darbeyi bile gördüler.

Şimdi, biraz daha yerli yerine oturtabiliriz.

Bizim taraf yokmuş zaten ortada, şimdi taraflaşma zamanı. Kandırılmayacaksın.

ODTÜ “İmam Hatipler Kapatılsın.” Derken “İmam Hatipleri Biz Kurduk.” Diyenler aynı taraf olamaz. Said’i Nursi anmaları yaparak solcu(bizim taraf) olamazsın.

Bizim taraf olamayanların derdi, “demokrasi” varsın uzak olsun.

Oysa bizim tarafın derdi büyük, ya durduracağız o kamyonu ya durduracağız.

Aydınlanmanın evrensel ilkeleri var. Bu ilkelerin ışığında yeni bir ülke kuracağız. Buna inanmıyorsan, bu zamana kadar kaybettiklerine diz dövmeyeceksin.

“Ahmet Hakan AKP’ ye çattı.” diye aklını teslim etmeyeceksin. Dertleri iktidarı biraz törpülemek. ODTÜ ile İmam Hatip’in ayrımına varamıyor işte, ısrarla kahraman yaratmaya çalışmayacaksın. Patronu havuz medyası ile kavga ediyor diye sahiplenmeyeceksin. Gazetesine, havuzdan yazar katar sanada o  yazılarını okutur. Onların paraları laikliği geri almaya yetmez.

Sana düşen; Bu zamana kadar neden olmadığı  soracaksın. Söz vereceğiz; tatilde, iş yerinde, okulda mücadele etmeye.

Kaybettiğini hissettirmeden kaybettirdiler, inancını kırdılar, belkide mücadeleyi bıraktın. Başka şansımız yok. Bu yazdan başlayacağız.

“ikametgahını” doğru adrese taşıyacaksın. Yoksa Anadolu’ya kiracı kalacağımızdan şüphen olmasın.

Yazın bitmesine kaldı bir buçuk ay, bir hafta tatil bir buçuk ay tatil modu el insaf, memleket ne olacak peki ? Ya inandıkların uğruna kavga.

Yavaşça Şezlonguna uzan, kımıldamadan biranın yudumla.

Tatil Bitti.


Not: soL portal kadrosuna teşekkürler. Serbest Kürsü ile “bir şeyler yazsam” diyenlerin cesareti oluyor ve sağ olsun sol okurları. Gelen, olumlu-olumsuz tepkiler yazmaya devam etmenin gerekliliğini öğretiyor.