Haklı olmak ne kadar önemli?

Kerem Yıldırım

Blog: Serbest Kürsü

“Dövüşmek lazım olduğu zaman sadece dövüşülür” diyor Tanpınar Sahnenin Dışındakiler’de.

Her kavganın bir zemini vardır. Çünkü her kavganın tarafları vardır. Yenilecek ve yenecek tarafları. Kavganın öznesi ol(a)mamışların ise o kavgadan galip çıkma şansı yoktur.

Hani Marx, Komünist Parti Manifestosu’nun başında “tarih, sınıf mücadelelerinin tarihidir” diyor ya, işte merceğimiz budur. Her sosyal ve siyasal kavganın temsil ettiği bir sınıf vardır. Kavganın mahiyeti de bununla ölçülür zaten. Meselenin en berrak hali budur, nettir.

Kavga edenler aynı sınıftandır bazen, kim yense o sınıf kazanır.

Kim yense piyasacılık, dincilik ve emperyalizme bağlılık kazanır.

23 Haziran’dan sonra da yine öyle olmadı mı?

“Ama kavga var. Kavga başladığında seyredecek misiniz, karışmayacak mısınız?”

Kavganın sınıflarına bakacağız önce, sonra “bizim dahil olamadığımız bu kavgadan hangisi galip çıkarsa bize daha çok zararı olur?” diye soracağız ve ona göre görüş bildireceğiz, ki bildirdik, yine bildireceğiz.

Ancak kesinlikle taraf olmayacağız, çünkü bu kavganın sonucunda bizim temsil ettiğimiz sınıf hiçbir şekilde galip çıkamayacak! Çünkü biz bu kavganın öznesi değiliz.

Gerçek bu, biz bunu biliyoruz.

***

Lenin meşhur Ne Yapmalısı’nda, başından sonuna, kavgaya tutuşacak olanın durduğu zeminin sağlamlığına vurgu yaptı.  O zemin teorik çerçeveydi, devrimci programdı. Çünkü kavgadan daha önemli olan durulan yerdir, programdır. Momentin kayarsa kavgada kaç yumruk atıp, kaç yumruk yediğinin de bir önemi yoktur.

Lenin’in tartıştığı Ekonomistler için durulan yerden daha önemli olan şey hareketti, “kavgaydı” ve Roboçeye Dyelo’da Marx’ın şu sözlerine yaslandılar:

“İleriye doğru atılan her adım, her gerçek ilerleme, bir düzine programdan daha iyidir.”

Lenin’in yanıtı sertti:

“Teorik kargaşalık döneminde bu sözcükleri yinelemek tıpkı bir cenazede yaşlılara ‘gözünüz aydın’ demeye benzer. Üstelik Marx’ın bu sözleri, içerisinde ilkelerin formülasyonundaki seçmeciliği şiddetle mahkum ettiği Gotha Programı konusunda yazdığı mektuptan alınmıştır. Eğer birleşmek zorundaysanız, diye yazıyordu Marx, hareketin pratik amaçlarını karşılayacak anlaşmalara girin, ama ilkeler konusunda herhangi bir pazarlığa izin vermeyin, teorik ‘ödünler’ vermeyin.”*

Lenin bu paragrafın ardından o meşhur çıkarımını yaptı:

“Devrimci teori olmadan, devrimci hareket olamaz.”

Rusya’da emperyalist savaşı bitiren, Rusya’ya barışı getiren, işçilerin ülkesi Sovyetler Birliği’ni kuran “hareketçi” Ekonomistler değildi. Lenin’in ısrar ettiği teorik sağlamlık ve devrimci program Rusya’da iktidar oldu. Evet, devrime o program klavuzluk etti. O program olmasa devrim de olmazdı.

***

Haklı olmak, bir duruş işidir, program ve teorik sağlamlık meselesidir.

Ve haklı olmak sınıfsaldır. Herkes haklı olamaz öyle.

Dünyanın en haklı eylemi için; işçi sınıfı iktidarı için “beklemek”, “hareketsiz kalmak”, ve hatta bazı dostlara göre “gevezelik yapmak”; “iş yapacağım” diye düzene bir tarafından teslim olmaya tercih edilebilir mi? Ne kavgalar gördük, yaşadık; barikatlı, gaz bombalı ve mapuslu.

Neredeler şimdi?

TKP işçi sınıfının ideolojik/politik zemininden kopmadığı için haklı ve düzene teslim olmuyor.

TKP işçi sınıfının devrimci programından sapmadığı ve sosyalizmde ısrar ettiği için düzenin adamlarının peşine takılmıyor.

Evet, bir yandan ipekböceği gibi emekçi kozasını örerken, diğer yandan emekçilerin bir siyasal özne olarak kavgaya gireceği güne hazırlık yapıyor. Bekliyor ama durmuyor. En sonuncu kavgayı bekliyor.

Tercih size kalmış, “o kadar vakit yok” deyip, düzene bir kenarından eklenmek de bir seçenek tabi.. Ama işçi sınıfı devrimciliği açısından bu bir tercih değil.

Kıymetini bilelim. Eleştirelim elbet ama kıymetini bilerek.

İyi ki TKP var. Hem de yüreği ve aklı Emekçilerin Türkiyesi için çalışan herkes için var.


*Ne Yapmalı, V.İ.Lenin, Sol Yayınları, Çeviri: Muzaffer Erdost, sy:31-32, 1990, Ankara.