Yoksulluğun yönetimi!

İlhan Ayer

Blog: Serbest Kürsü

Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin eski Devlet Konseyi Başkanı Egon Krenz’in Çin gezisi dönüşünde anlattıkları ilgi çekici: Krenz, Çin’de son yıllarda 600 milyon kişinin fakirlikten kurtarıldığını belirtiyor. (Junge Welt, 24 Kasım 2015, s.3) 

Devletler sadece insanları fakirlikten mi kurtarmalıdır? Emekçiler büyük pastadan sadece fakirlikten kurtulacak kadar mı pay almalıdırlar?

Federal Almanya emek piyasası da bu tür sınırda hayat kurtarma mantığına göre konumlanmış: İşsizlik parasıyla geçinenler bir nebze rahat nefes alırken, “Hartz IV” reform yasaları gereği, sosyal yardım alanlar ayakta zor duruyorlar. Federal Almanya’nın ithalat kalemlerinden gıda, tekstil ürünlerini Üçüncü Dünya ülkelerinden ucuza ithali, Alman halkını fakirlikten koruyor, kolluyor. Devlet, bir taraftan da, sosyal harcamaları karşılamak için çalışanlar sınıfı üzerine bir balyoz gibi iniyor: Devlet, çalışanlarından topladığı inanılmaz rakamlarla, "devlet"  diye bir sınıfın var olduğunu, devlet çalışanlarının da bu sınıfın üyeleri olduklarını bizlere hissettiriyor. Nerede ekonomik bir hareketlenme varsa, orada vergi var demektir: Federal Almanya’da en kutsal iş vergi toplamaktır.

Gelelim bize: Emeğin yönetimi şimdiye kadar nasıldı, şimdi nasıl olacak?

Ali Koç’un ve bazı sermayaderların kapitalizm eleştrilerinin altında yatan gerçek nedir? Gerçek, Türkiye’de büyüyen nüfusun, artan emekçilerin sosyal yaşamlarının nasıl yönetileceğidir. Hükümet, 1.300 TL’lik asgari ücret çıkışıyla topu patronlar katına atmaktadır. Sermaye sınıfı ise çalışanların durumlarının düzeltilmesi için sosyalizm sopası gösterek bunu devletin üstlenmesini istemektedir. İstenen, sosyal demokrat bir devlettir. Türkiye burjuva sınıfı, dünya emekçiler hareketinden haberi olmuş olacak ki, iş daha da radikalleşmeden bir uzlaşma devletine yeşil ışık yakmaktadır. Öte yandan, radikal bir din hareketinin, devletin sosyal boşluklarından yararlanıp güçlenemeyeceği ne malum? Liberal ABD örneğimiz ortada: Neden ABD gibi ekonomik hayatı liberal bir ülkede bu kadar çok sayıda tarikat var? İnsanlar kendilerini güvende hissetmediklerinden dolayı mı tarikatlara giriyor? Neden ABD’ye göre “daha sosyal” bir devlet olan Federal Almanya’daki tarikat sayısı ABD’dekinden daha az?

Sosyal yardımlar, asgari yaşam ücreti, insanın kötü işlere bulaşmaması, ayakta kalabilmesi, kimseye boğun eğmemesi için bir yöntem olabilir. Ancak, kapitalizm içerisindeki bu kolaylığın insanları bencilleştirdiği, yalnızlaştırdığı da doğrudur. Kimi düşüncelere göre, bu durum alttan bir sömürü şeklidir de. 

Fakirlik sadece fakirlik midir?

Devletler ile tekelci şirketlerin kanka olduğu, para bolluğunun yaşandığı dünyamızda, bu kadar kan dökülmesini nasıl açıklayabiliriz?

Sus paylarıyla kötülükleri engelleyebilir miyiz?

Kötü insanlar, doğaları gereği, zaten kötüdürler. Öte yanda, iyi insanların kötü yanları da ortaya çıkabiliyor: Zorunluluklardan, durumların, olayların ittiği kötülükler. Toplumsal teoriler üzerine düşünürken, insanı kötülüğe iten durumları hesap etmek, açık yolları kapatmamız gerekiyor. Sosyal yardımlar bu yolları kapatacak “en iyi” bir yöntem değil.

Bazı halkların emeklerinin değerli olduğunu, bazılarının ise mallarının değerli olduğunu görüyoruz. İsteğimiz, emeğin değerli olduğu günleri de ülkemizde görmek, çalışanların kendileri üzerine düşündükleri, yöneticilerin kontrolünün ilke haline geldiği, aracısız, kimsenin kimseden iş istemediği, insanın istediği işte çalışabildiği, toplumsal yasalar altında, toplumsal kurtuluşu yaşamaktır.