12 Eylül darbesinin işçilere etkisi

Hüseyin Ekinci

Blog: Serbest Kürsü

12 Eylül Faşist Darbesinin üzerinden 35 yıl geçti.

Bu cümle, çok kolay yazıldı... 

Kolayca da söyleniyor, "12 Eylül faşist darbesinin üzerinden 35 yıl geçti." 

Oysa gerçek başka. Gerçeklerin anlatılması kolay değil.  

12 Eylül 1980 darbesi üzerinden 35 yıl geçti, geçti ama, deldi de geçti!…

Gerçekleri, herkes kendine göre anlıyor.  Anlatılanları, yine herkes, anladığı kadar biliyor.

Anlatılsa bile, anlatılanları, yaşamayanlar tam anlayabiliyor mu?..

Doğrusunu söylemek gerekirse gerçek, tam olarak, yaşayanlarca biliniyor. 

Eylül, ülke insanının bir kesimine göre her zaman zor ay. 

Sonbaharın ilk ayı. 

Sonraki mevsim, kış... 

Kışın içinde bir de "zemheri" var ki...

Adına uygun bir soğuk yapınca, titretir insanı...

Odun, kömür.  

Okul, çanta, defter, kalem. 

Ayakkabı, önlük…

Zor mu? Zor, hem de çok zor… 

12 Eylül ise zorların en zoru...

Ne anlarsan anla...

Birileri için, vatanın kurtuluşu...

Birileri için, ürkeklik...

Birileri için, kuşku...

Birileri için, işsizlik, açlık...

Birileri için muhbirlik...

Birileri için polis kapıda, bileklerde kelepçe...

Birileri için aylarca, yıllarca hapislik, işkence...

Birileri için, "asmayalım da besleyelim mi"?

Birileri için, darağacı...

Kaybolan babalar...

Babasız kalan çocuklar...

Ağlayan analar...

Dinmeyen gözyaşları... 

Kısaca işte, 12 Eylül'ün özeti...

Devletin başına oturup, yönetime el koyan zorbalar, toplumun birçok kesimine suçlu gözüyle bakıyor.

İşçi sınıfının bir kesimini, DİSK ve üyelerini, zanlı gözüyle değil, karar verilmiş "suçlu anlayışı" ile görüyorlar.

12 Eylül Generali, ülke yönetimine el koyduğu ilk günlerinde “otel garsonu bile benim kadar maaş alıyor” demişti. Daha ilk, demeçlerinden birinde... 

Ülkede ki gerçek ve devrimci sendikaları “suçlu” ilan etmişti. 

Darbeciler, ülke yönetimine el koyar koymaz, DİSK ve üye sendikaların faaliyetlerini durdurdu. Yönetimlerine kendileri gibi, emek ve emekçi düşmanı "kayyum" tayin ettiler. 

Yine bu sendikaları, yıllarca bu anlayıştaki darbe hayranı, darbecilerin gözü kulağı durumundaki "kayyumlarla" yönettiler.

DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk ve yöneticilerin tamamını, temsilci ve üyelerin ileri gelenlerini tutuklattırıp, yıllarca hapis damlarında yatırdılar. 

Davutpaşa Otağı Hümayum da işkencelerden geçirdiler...

İnsani vasıfları gelişmemiş, darbeci ve uşakları tarafından insanlık, unutulmak, unutturulmak istendi.

Sendika merkez, şube ve ofislerinde defalarca arama yaptılar. 

Suç belgeleri aradılar, didik didik ettiler her yeri. Yok işte, delil yok, suç belgesi yok. 

Suç yok, delil de yok...

Suçlu ilan ettikleri, DİSK yönetici ve üyeleri "suç yok, delil de yok" ama nedeni belli bir şekilde hapis damlarına kondu.

Yargılamalar yıllarca sürdürüldü. 

Sonunda "sıkıyönetim mahkemelerince" beraat ettiler. 

Yönetici, temsilci ve üyeler hüküm giymedi, mahkûm olmadı. 

İşte bunu da söylemek kolay, iki kelime, sadece iki kelime "beraat ettiler."

Beraat ettiler diye söylemek ve yazmak da çok kolay...

Bu uzun sürede, içeride ve dışarıdakilerin yaşamı elbette devam ediyor.

Çocuklar okula başlayacak, 

Okula götürecek, baba yok. 

Soba yanacak, odun yok.

Odun alınacak, para yok.

Beş, altı yıl sonra, 

Baba beraat ediyor, suç yok...

Baba iş arıyor, iş yok.

İş yok, aş da yok...

Darbeci general, ''garson benim kadar maaş alıyor'' diyerek çalışanların ücretlerinin yüksek olduğunu da işaret ediyordu. Ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı ''ben zengini severim'' diyenle, kolları sıvadı ve işçi ücretlerini birlikte ayarladılar!.

İşçileri zorla sarı sendikalara üye yaptırdılar.

Çalışanların, demokratik mücadele sonucunda, toplu sözleşmeler yolu ile elde ettikleri ikramiye, kıdem tazminatı, çalışma süreleri ve iş güvenliği gibi kazanılmış haklarını birer birer tırpanladılar.  

Sendikalarda çalışan personelin tamamını işten çıkarttılar. Fabrikalardan, solcu diyerek bir çok işçiyi işten attırdılar. Yıllarca bu insanlar iş bulamadı.

Anneler tencerelerde dert kaynattı...

Babalar, kurulan ev sofralarına aç oturup, bu gün iştahım yok diyerek aç kalktılar... 

Soğuk günlerde birlikte titrediler. Darbeciler ve yalaka siyasileri bir kere olsun bu suçsuz, anne, baba ve çocukları düşünmediler.

İnsanlığı öldürdüler...

Garip olan şey, kendilerinin "büyük" olduklarını, her demeçlerinde övünerek söyleyen konfederasyonun, (TÜRK-İŞ) bir yöneticisini darbeci generalin başında olduğu yönetime bakan vermiş olmasıydı... 

Sendikal örgütlenme, grev hak ve uygulamalarını zorlaştırıp, işçilerin gerçek mücadele, yön ve yöntemlerini ortadan kaldırırken, çok enteresandır, çalışma bakanlığı koltuğunda, bir sendikacı oturuyordu! 

Bu, Türk-İş Genel Sekreteri, Sadık Şide'den başkası değildi. DİSK ve üye sendikaların, yöneticileri hapishanelere gönderilirken, Türk-İş yöneticileri sus pus olmuşlardı.

Devrimci sendikaların yönetimlerine oturtulan, faşist zihniyetteki "kayyumlarla" işçilerin gerici ve sarı sendikalara transfer pazarlıklarını sürdürüyorlardı! 

Kısa zamanda, umduklarını bulamadılar. 

Gerçek sendikacılık eğitimi alan DİSK üyeleri uzun süre direndi.

DİSK üyeleri, direnç gösterdikçe, sıkıyönetim mahkemelerinde, davalar uzatıldıkça uzatılıyordu. Bu süreler içinde işverenlerin bir kısmı ise, bilinçli işçileri işten çıkarmaya devam ediyordu...

Onları ve ailelerini işsizliğe, açlığa mahkum ediyorlardı.

İşten çıkardıkları işçilerin iş bulmamaları için, daha önceden tespit ettikleri isim listeleri, çoktan işverenlerin kendi aralarında paylaşılmıştı.

Darbeciler, bir kısım patron ve "sarılar", el birliği yaparak amaçlarını gerçekleştirdiler. 

DİSK'in sınıf bilinçli tabanını dağıttılar… 

İLERİ DEMOKRASİ
İşçi sınıfının, demokratik mücadele örgütü olan sendikal çalışma yolu ile elde ettikleri kazanılmış hakları, ellerinden alınırken bile, darbe kalıntısı siyasiler ''İleri Demokrasi" şirinliğini ağızlarından hiç eksik etmedi. "İleri Demokrasi" söylemlerini hep tekrarlayıp durdular... 

Nasıl bir "ileri demokrasi" ise, hala çalışan büyük kesimin grevli toplu sözleşme hakkı yok.

Hakkı olan kesimin ise grev hakları oldukça sınırlı...

Sendikalara serbestçe üye olma özgürlüğünün önünde, sayısız engeller hala dururken, siyasiler ve büyük işçi konfederasyonu, sessizliğini sürdürmeye devam ediyor


Hüseyin Ekinci: DİSK kurucu üyesi,Türkiye Maden-İş sendika temsilcisi, şube gençlik kolu başkanlığı, Silahtarağa Merkez Şube Başkanlığı, 6. Bölge Temsilciliği, 2. Bölge  Ankara) Temsilciliği, Maden İş Genel Başkan Vekilliği ve Toplu Sözleşme Dairesi Başkanlığı görevlerinde bulundu.