Kavga onların omuzlarında yükseliyor: Devrimci kadınlar!

Hakan Erol

Blog: Serbest Kürsü

"Ve aralık ayının ilk günlerinde, 
Petrişçevo'da Vereiya şehri dolaylarında, 
kar gibi mavi bir gökyüzünün üzerinde 
Alamanlar 18 yaşında bir kız astılar. 
18 yaşındaki kızlar belki nişanlanır 
astılar onu.

Moskova'dandı. 
Gençti, partizandı. 
Sevdi, anladı, inandı
ve geçti harekete. 
İpin ucunda ince uzun boynundan sallanan çocuk
bütün azametiyle insandı."

Yukarıdaki şiir Nazım Hikmet’e ait. Nazım, bu şiiri on sekiz yaşındaki Komsomolcu partizan Zoya Kosmodemanskaya için yazıyor. Zoya, yurtseverliğin ve ahlâki yüceliğin en yüksek aşamasına çıkmış, Sovyet halklarının tarihsel gelişimi boyunca eriştiği en yüce duyguları özümlemiştir... Almanların, ağzından alabildikleri tek laf ismi olmuş, on sekiz yaşında faşizm onu da vurmuştur! Naziler tarafından asılır Zoya. Son defa bağırır:

‘’Ölmek için korkmuyorum, halkım için öleceğim için mutluyum!’’

Stalin’in tanımına göre, Komsomol, partinin yedeğidir. Parti kadrolarının tamamlanması bakımından bir kaynaktır. Kadro dinamiğinin önemine vurgu yapar Stalin. Ve yetişen bu kadroların, Zoya gibi mücadelesine sıkı sıkıya bağlı, içi halk sevgisiyle dolu, gencecik yaşta bile bir komünistin olabilecek en olgun hâliyle davranması, bir kez daha kadronun önemini ortaya koyuyor. Zoya, sosyalizmin kızıllığına gömülüyor…

Olga Tihomirova, keşifçi ve aynı zamanda hastabakıcı hemşireydi. Şalbof ormanındaki çarpışmalardan birinde grup komutanı yaralanmıştı. Olga onun yarasını sardıktan sonra, partizanları, düşman sığınaklarına karşı saldırıda bizzat yönetti. Bir gülle parçası onun sağ kolunu kopardı. Arkadaşları büyük bir titizlikle yaralarını sardı. O yılmadı! Olga, önde gitmekte devam ediyordu. İkinci bir gülle yetişti ve iki ayağını birden kopardı. Olga yaşamını yitirdi; fakat son anına dek yoldaşlarını yüreklendirdi!

Bir başka partizan Vera Lesova... Almanları pek çok kayıplara uğrattı. Ayağından yaralanan Vera, Almanların eline düştü. Almanlar, ondan partizan birliği hakkında bilgi alabilmek için göğsünde ateş yaktılar! Fakat bu canavarca işkence bile Vera’dan tek kelime koparamadı. O, düşmanlara hiçbir şey söylemeden öldü. Boyun eğmedi faşizme, tükürdü cellatlarının yüzüne…

Asteğmen Mariya Stepanova Batrakova… 1943 yılının Eylül’ünde Maloçna ırmağının ele geçirilme kavgasında Batrakova, komutanlarını yitiren askerleri tank saldırısına karşı yönetmeyi başarmıştı. Sovyet askerleri bu yiğit kadının komutası altında 120 saat süren savaşa dayanmışlar ve düşmanın 53 karşı saldırısını püskürtmüşlerdi. Muazzam bir direniş örneğini tarihin tam ortasına çakmışlardır!

Nişancı pilot Ekaterina Vasilevna Budanova… Alman bombardıman uçağını keşfeden Budanova, cesur pilot, bunların arasına dalıyor. Şaşıran Almanlar bombaları stepe atıyor; fakat bir tek nişancıyla karşı karşıya olduklarını anladıklarında karşı saldırıya geçiyorlar. Çarpışmayı kabul eden Budanova bir bombardıman uçağını düşürüyor, diğerini ise üslerine dönmeye zorluyor. Budanova’nın kişisel hesabındaki kazanç hanesinde, düşürdüğü 20 Alman uçağı kayıtlıdır…

Alman faşizmine gerekli cevabı veren Sovyet halkları, cephe gerisinde-ilerisinde bir bütün olarak kavga verdiler. Zira öbür türlü bu savaşı kazanmaları çok zordu zaten. Cephe öyle bir ölçüdür ki, orada birçok insancıl duygular arasında, bağlılık ve dostluk da sınavdan geçer. Kadın militanlar, bu sınavdan fazlasıyla başarılı geçmişlerdir! Kadınlar, kavganın en ön safındaydı. Yukarıdaki kahramanların hepsi kadın, hepsinin yüreğinde sosyalizm ateşi, anayurdun savunulmasının önemi yatıyordu…

Zehra Kosova öncü bir kadın işçiydi. Onu hep tütün işçisi Zehra Kosova olarak hatırlıyoruz. Tütün işçiliği, Kosova’yla özdeşleşiyor. Zehra Kosova, 1995 yılında DİSK’in Kadın Emek Ödülü’ne değer görülen ilk ve tek işçi oldu.

1951 TKP Tevkifatı’nda tutuklanıp ağır işkence görür. Bu işkencede bacağı kırıldığı hâlde, tek söz etmeyen, direngen ve onurlu bir gelecek bırakıyor bizlere… Mücadelemizin notunu kadınlar düşüyor, kavgaları yolumuzun mihenk taşlarını örüyor.

‘’Partili olduğum zaman hayatta hiçbir menfaat düşünmedim. Nasıl bir insan bir insana âşık olursa, ben de öyle âşık oldum partiye.’’ Ömründe mücadeleden hiç kopmayan, her zaman insanlığın eşit ve özgür bir dünyaya mutlak olarak kavuşacağına olan inancı ve kararlılığıyla haykırıyor Zehra Kosova.

Mücadelenin sürekliliğini, verilen mücadelenin önemini onun ağzından dinlemekte fayda var:

’’Hayatım boyunca bir gün denizin durulacağını, fırtınanın dineceğini, benim gibi milyonlarca insanın sakin ve rahat bir hayata ulaşacağını düşündüm. İnsanların ezilmeyeceği, sömürülmeyeceği bir dünyanın özlemiyle yaşadım. Bugün de doksan yıla yaklaşan ömrümle aynı özlemi taşıyorum…’’(1996)

Behice Boran 69 yaşında, sokağa çıkma yasağı olan 1 Mayıs’ı, Merter’den Taksim’e giderek kutlayacaktır. Polis saldırır, gözaltına alınır. Hâkimin karşısında çıktığında alnı açık, başı diktir. Hâkim, yolun uzaklığından yakınır, bunca yolu, yaşlı bir kadının gidemeyeceğini düşünür. Boran’ın yanıtı: ‘’Dinlene dinlene gidecektim’’ olur. Boran, akıntıya karşı tek başına kürek çekiyor!

Yani mücadele yaş dinlemiyor. On sekizindeki Zoya, altmışlarındaki Boran, doksanlarının başındaki Kosova… Sınıf kavgası genci olgunlaştırırken, yaşlıyı ise her daim diri tutuyor. Tarih ders niteliğindedir ve bunların tümü bizim tarihimizdir, hepsini sahiplenmekten onur duyuyoruz.

Gerilla Tanya, Rosa Luxemburg, Clara Zetkin, Sevinç Tanık ve daha nicesi… Tarih bu direnç gösteren kadınların omuzlarında yükseliyor. Bu listeye Yüksel’de Semih’le beraber direnen ve şimdi içeride olan Nuriye Gülmen hocayı da eklemeyi anlamlı buluyorum…

Bu sayfalar ne Kosova için, ne Boran için ne de diğer mücadeleci kadınlar için yeterli değildir. Ciltler dolusu kitap yazılabilir, verdikleri azimli ve kararlı mücadeleyi burada iki satıra sığdıramayız belki, ama onların değerini, sosyalizm yolunda kadınların mücadelesinin önemini bir kez daha hatırlatabiliriz, bunu fazlasıyla hak ediyorlar…

Kadınlar, sosyalizm mücadelesinin bayrağını daha da ileriye taşıyacaktır. Sosyalizmin bayrağını bu memlekette en güzel şekilde dalgalandıracağız, bunda partili, militan, kadro olmuş kadınların rolü hiç de az olmayacaktır. En ön saflarda omuz omuza yürüyeceğiz. Militanlığımızı çelikleştirecekler, kavgayı disipline sokacak, devrime olan inancımızı bileyecektir kadın yoldaşlarımız…

İdris Erdinç… TKP’nin şanlı tarihinin en önemli sıra neferlerinden birisi olan Şoför İdris’i de örgütleyen bir kadındı. Emine, gelecekte de ilk eşi olacaktı…* Nice Şoför İdris’leri örgütleyecek kadın yoldaşlarımızın çoğalması umuduyla, nice Emine yoldaşlarımızın olması dileğiyle...

*Şoför İdris’in ilk eşi, yani onu partiyle buluşturan Emine, veremden dolayı yaşamını yitirir. Emine, içeri alınıp işkence gördüğünde bile tek kelime etmez. Kamçıları sırtına yer, ıstırap duyar. Yine de konuşmaz. Direngen bir kadın, sıkı bir komünisttir! Şoför İdris, Emine’nin yanına gömüldü. Kavgaları mezarlarında buluştu, sonsuza dek…