Kahraman çıkarmak

Hakan Erol

Blog: Serbest Kürsü

Örgütlülük bakımından zayıf toplumlar, her zaman bir yerlerden kahraman çıkarmaya çalışırlar. Kendi güçleri dışında her güce taparcasına inanırlar. Bir yerde bu, çaresizliğin açığa vurulmuş halidir. Bir yerde de mücadeleden kaçıp, kolay yolu tercih etmenin göstergesidir…

Nedir? Abdüllatif Şener, AKP kurucularındandır. Milletvekili, Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanlığı yapmıştır. Yani 1. Cumhuriyetin ortadan kaldırılmasında, gerici dönüşümlerin topluma yerleştirilmesinde, ilerici birikimlerin tasfiyesinde, AKP’yle beraber kol kola, omuz omuza yer almıştır. AKP’den ayrılıp, yeni bir parti kurması ve ardından Halk TV’de haftanın bir günü konuk olarak ekrana çıkıp, oradan AKP’nin ne kadar kötü bir parti olduğundan bahsetmesi bizler açısından onun gericiliğini değiştirmiyor belki ama ‘’kahraman bekleyenler’’i oldukça tatmin edebilecek düzeyde yerini alıyor. Şener’de son dönemin revaçta olan sözünü yineliyor. AKP’nin "öncesi iyiydi, sonradan bozdular!" narasını tekrarlıyor. Halk TV’yi izleyenler arasında çoğunluk, bu adamın masumluğuna inanmış, yer yer onun da Erdoğan tarafından ‘’kandırılmış’’ olduğundan bahsedip, şimdiler de AKP’ye karşı en muhalif unsurından biri olduğundan dem vuruyorlar.

Sonuç, gericileri ekrana çıkararak onları şirin göstermek, halkın umudunu, kurtuluşun reçetesini, sahte hülyalara, toz pembe rüyalara kanalize etmek, halkı, seçimden seçime bir şeylerin düzelebileceğine inandırmaktır. Şener, toplumda bu rolü gören ve anamuhalefet partisinin kanalında boy göstererek, muhalif belli bir kitlenin ‘’güven’’ini kazanırken, umutlarını hiç edebiliyor. Ancak buradan kahraman çıkmaz, çıksa çıksa palyaço çıkar.

Nedir? Metin Feyzioğlu, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Erdoğan’la girdiği "edepsizlik" tartışmalarından ötürü bir anda kahraman ilan edilivermişti. "AKP’ye tek başına kafa tutuyor, helal olsun!" denilerek yüceltilmişti. Bundan sonra bir süre sessizliğini koruyan Feyzioğlu, daha sonrasında AKP’nin attığı her adımda, destekleyici ve yapıcı sözler sarf edip, bunu da bir takım eylemlerle desteklemiştir. O ‘’edepsizlik’’ günlerini tabir-i caizse unutturmaya çalışmıştır. Geçen yıl "Türkiye’de Tayyip Erdoğan dönemi bitmiştir!" derken seçim öncesinde ve sonrasında Davutoğlu’nun açıklamalarını samimi bulup "Başbakan’ın kucaklayıcı yaklaşımı önemli, kutuplaşmayı bitirelim" demiştir. Bu tutarsızlıkların, onun sınıfından geldiğini, sınıfının aldığı pozisyona göre, konumunu belirlediğini gösteriyor… Feyzioğlu’ndan kahraman çıkaranlar, onun son dönem açıklamalarına dönüp bir bakabilir. Akademisyenlerin imzasından sonra başlayan linç operasyonuna karşı, ‘’işgal döneminin sözde aydınlarının kalıntıları gibiler’’ diyerek, akademisyenlerin linç edilmesine ortak olan Feyzioğlu, başımıza ‘’niyetçi’’ kesilip, akademisyenlerin iyi niyetli olmadığını belirtiyordu. Mersin’de bir toplantıda avukatlar tarafından ‘’Tayyip seninle gurur duyuyor!’’ denilerek protesto edilen Feyzioğlu, kürt coğrafyasında süregiden savaşa dair:’’Ya devletin yanındasın ya PKK’nın’’ sözleriyle, AKP’nin ekmeğine yağ sürmekten geri durmamıştır.

Sonuç, tüm bu olanlar onun değil, ondan kahraman çıkaranların ayıbı olmuştur… Oysa Feyzioğlu’nun tavrı hep bildiğimiz gibiydi… Sistem sıkışıklığını gidermek ve düzenin güvenirliğine destek aramak, yer yer CHP-HDP-MHP ile oluyorsa, yer yer de Baroların çıkışlarıyla mümkündür…

Nedir, Fatih Portakal ve İsmail Küçükkaya, son zamanların haber spikeri denilince akla gelen iki ismi olmuştur. Sundukları haberlerde ufaktan ufaktan AKP’ye göndermede bulunmaları, narin bir şekilde AKP’nin yanlış yaptığını belirtmeleri, onları bir anda muhalif siyasetin baş odağı yapmaya yetti. Yer yer eleştirdikleri diğer partilere bakılmadan, salt AKP eleştirisi yapan keskin muhalif odaklar oldukları söylendi… Bu satırları okuyanlar, bizler, gülüp geçebileceğimiz bu olaylarda, TV’ler de onları izleyen insanların, gerçekten onlara bel bağladığını görünce şaşırabiliyoruz. Gülüp geçemiyoruz o yüzden…

Sonuç, Son seçimlerin açıklanıp, AKP’nin tek başına iktidar olduğu netlik kazanılınca –yani sandıkların açılmasından 1 saat sonra- bu ikili, AKP’yi kutlayıp, ‘’demokrasimiz kazanmıştır’’ , ‘’halk böyle istemiş demek ki’’ diyerek, canlı yayından AKP’ye başarı dileklerini iletiyordu… Kahramanlar kanatlanıp uçuyordu bir kez daha…

Nedir, Ahmet Hakan seçim öncesi özellikle, bulunduğu kanalın HDP’yi ve HDP’lileri sık sık ekrana çıkarmasından ötürü ve ara ara AKP’lilerle didişmesinden dolayı, o da kahraman kervanına katılmıştı. Melih Gökçek ile girdiği diyaloglar ve üzerine Abdurrahim Boynukalın ile giriştiği sürtüşmeyle beraber, evinin önünde tartaklanması, onu muhalif vicdanlarda en üst sıraya kadar yerleştirdi. Bizim solcularımızın en sevdiği şeydir; vicdan edebiyatı… Siyasi pozisyon almakla uğraşmaz, vicdanına başvurur. Çünkü daha kolaydır ve alıcısı fazladır! Ahmet Hakan’ı da bu vicdan muhasebesi yükseltmiştir.

Sonuç, Ahmet Hakan, siyasi duruşundan hiç vazgeçmemiştir. Hala gerici bir liberaldir ve gericilerle haşır neşirdir. Hala yazılarında veya arada bir naif siyasi çıkışlarında din olgusu ön plandadır. En son Demet Akalın’ın iki yaşındaki çocuğuna namaz kıldırırken çektiği videoyu övmüştür. Akalın’a sadece, ‘’bu zamana kadar nerelerdeydin eyy dost’’ diye sitemkarca çıkışmıştır. Hakan’dan kahraman çıkarmaya çalışanların elleri yine boş kalmıştır…

Nedir, Beyazıt Öztürk’ün canlı yayında, Ayşe öğretmeni konuşturup alkışlatmasıyla başlayan olaylar silsilesinde, kahraman çıkarmaya meraklı toplam yine sahneye atladı. Beyaz’ı ilk gün yerlere göklere sığdıramayan anlayış, onun ne kadar ‘’başı dik’’ olduğunu öve öve bitiremedi. ‘’Beyaz farkı’’ argümanı, dillere pelesenk oldu…

Sonuç, fazla değil, ikinci gün gelen özür dileme ve devletimin yanındayım açıklamaları, bir kahraman çıkarma operasyonunu daha boşa düşürmüştür… Aynı senaryo, Bayülgen içinde geçerliliğini sürdürmüştür.

Nedir, Selahattin Demirtaş, seçim öncesinde bir canlı yayında çaldığı saz ile tüm muhalifleri kanatları altında toplamayı başarmıştır. Herkesin izlediği havuz medyasında söylediği ‘’NATO’yla bir alıp veremediğimiz’’ yok sözünü üç gün sonra, bir sol kanalda ‘’NATO bizim düşmanımız’’ diyerek açıklayan Demirtaş’ın bu tutarsızlığı, kahraman çıkarmak için uğraşanlar açısından hiç önem arz etmiyor. Önemli olan saz çalmak… ‘’Gezi’de darbe var!’’ diye kitlesini geri çekmeye uğraşan Demirtaş, yine aynı oyuna başvurarak solun ağırlığının olduğu yerde, solcu kesilip, DİSK Genel Kurulu’nda ‘’Bu ülkeye devrim gerek!’’ diyebiliyor. Bu çelişkiler onun yansıttığı sınıf açısından tutarlılığını gösteriyor. 7 Haziran sonrası TÜSİAD ziyareti böyle bir yere oturuyor. Biz yadırgamıyoruz… Kürdistan’da, AKP eliyle öldürülen insanların kanı daha kurumamışken, mecliste, partisi ‘’başörtülü kadınların rahatlığı için meclis içinde özel kuaför açılsın’’ diye önergede bulunabiliyor. Her gün işçi ölümleri olurken, gericilik hayatın belirleyeni durumuna gelmişken, Diyanet’in ve yandaş yazarların, gerici fetvaları ortadayken ‘’Tekke ve zaviyeler geri getirilsin’’ diye mecliste önergede bulunmak, aymazlıktan başka bir şey ifade etmiyor.

Sonuç, Sazda keramet olsaydı, bugün Yavuz Bingöl’ü, solcu bir lider diye başımıza korduk. Kahraman çıkarmak isteyenler bu seçeneği bir düşünebilir!..

Bu kahraman listesi uzayıp gider… Kahraman çıkarmak uğruna, cemaatlere de yanaşılır, Koç’da sevimli gösterilir. Cemaatin, AKP’yle 12 yıl boyunca ilişkisini bir anda unutup, dinci gericilikle zehirledikleri gençleri atlayıp, her gün saldırdıkları sola ve korktukları sosyalizme küfürlerini hiç olmamış gibi sayıp, hayatına normal seyirde devam eden, kahraman çıkarma sevdalıları var. AKP’nin, cemaatin gazeteleriyle, televizyonlarıyla uğraşması, cemaate meşruluk katıyor. Kahramanlık, cemaatle bütünleşir hale geliyor. Kimileri Samanyolu’yla, kimileri Zaman gazetesiyle dayanışıyor. Düne kadar koltuğun ortakları olanlar, şimdi bir anda, kaybettikleri o koltukları devirecek kahramanlara dönüşüveriyordu!

Aynı sevdalılar, Mustafa Koç’un ölümünden sonra da, sarılacak bir kol, tutunacak bir dal aradılar. Gezi’yi, liberallikleriyle pisletmeye kalkışanlara ortak oldular. Türkiye tarihinin en önemli direnişini, kaybettiğimiz gencecik insanlarımızı, bir otel kapısına sıkıştıran ve buradan Koç güzellemesi yapan, kahraman çıkarma sevdalıları, kendilerinin birer kahraman olduklarını unutalı çok olmuş anlaşılan…

Yukarıdaki isimlerin ortak noktada buluştukları yer, temsil ettikleri sınıftır. Bu sahte kahramanların karşısına, gerçek bir özne olarak çıktığımız vakit, kahraman arayışı son bulacaktır. Çünkü, örgütlü mücadelenin ve gücün arttığı yerde, kahramanlara gerek kalmaz. Düzenin ön plana çıkardığı, halkın da bunu kabullendiği sahte kahramanlar furyasına son vermek, halkın kendi kurtuluşunu yine kendi ellerinde görmesi ve bilmesi inancında yatar... Örgütlenip, kurtuluşu umut simsarlarının elinden alalım. Asla çaresiz değiliz…