Hayalleri Bolşevikleştirebilmek

Hakan Erol

Blog: Serbest Kürsü

İnsan zihni sürekli çalışır. Kimisi bu çalışmayı yoğun yaşar, kimisi az. Yoğun yaşayanların en belirgin özelliği ise "hayal kurmalarıdır."

Kötü şeylerin hayali olmaz. İyi şeylerin hayali, güzel şeylerin duygusu, düşe aktarılır. Aşık olursun; sevdiğinle el ele, yeşilliklerin içinde gökyüzüne baktığını hayal edersin. Gökyüzünün güzelliğinde seversin. Bu bir hayaldir ya da ‘büyüyünce doktor olup, hasta insanları ücretsiz tedavi edeceğim’ demekte bir hayaldir. Bunların tümü güzeldir. Güzel olmasa hayali kurulamaz zaten…

Hayaller aleminde de yaşadığımızı düşünmeyelim. Doktor olmak hayali, sadece hayalden ibaret kalmamalı örneğin. Kurduğun hayali bir derece ileri götürebiliyorsan anlamlıdır. Hayaline yaklaştıkça önemi de artar düşlediklerinin.

Hayallerin küçüğü-büyüğü de olmaz. Hayaldir, kişiye özgüdür. Karışılmaz. Karışılamaz.

Oktay Akbal, Önce Ekmekler Bozuldu kitabında hayallere değinir; "Savaş zaten ilk önce hayalleri yok etti" der. Savaşın acımasızlığını belirtir. Bir insanın hayalleri elinden alındı mı, yaşamı hep bir eksik kalır. Kötüler bunu bilir, buraya saldırır. Akbal, devam eder; "Herkesin hayali boyuna posuna göredir."

Kobani’ye saldıran emperyalistler ve onun barbar çeteleri, çocukların geleceğini çalmıştır. Aylan Kurdi’nin geleceğini çaldıkları gibi! Suriye’de de öyle. Suriye’de bir basın emekçisinin işini elinden çalarlar. Her yeri kan gölüne çeviren emperyalistler, basın emekçisinin kurduğu o güzel ülke hayalini yerle bir ederler! Kan görmekten, geleceğini hayal edememe noktasına gelir o insan. Her an ölebilme hissiyatı... Ukrayna’da bir mühendis, insan sağlığına yaraşır şekilde bir ev projesi çizerken, emperyalizm burada da kurulan hayali, başlamadan ‘yıkar.’ Taş üstünde taş bırakmaz! Yunanistan'da genç bir üniversitelinin, ülke kaderinin değişebileceği bir dönemde emperyalizmin taktiksel savaşıyla geleceği yerle bir olur. Bizimde hayallerimiz çalınır kötüler tarafından! Haziran 2013’ünde diktatörlüğe öfkesini haykıran milyonların hayallerinin ve umutlarının seçimlerle çalınması gibi… Kurduğu hayallerin, zorbalarca çalınmasına göz yummayan yiğit insanlarda var ve hayallerini ölüme değişmeyenlerde tıpkı Ahmet Atakan gibi; "Ne oldu lan büyük adam olamadıysak hayallerimizi satmadık ya!"

Anlayacağınız hayal kurmanın yaşı, ülkesi, cinsi yoktur. Hayaller evrenseldir. Hayalleri satmamak, peşinden gitmek, insana özgüdür. Ömrü boyunca hiç hayal kurmamış birini düşünsenize? Çok açık ki, ölüdür o insan, her anlamda…

Her güne başlarken umutlu, güzel hayallerimizle başlarız. Yağmurun hayalini kurarız. Basittir ama hayal senindir, süslemek sende biter. Yağmurdan sonra; güneşi çıkarmak, gökkuşağını oluşturmak senin elindedir. Senin düşünde, sınırsızdır her şey. Bu belirsizlik, çizgisizlik güzelleştirir zaten hayalleri.

Hayallerimizi paralize de ederler. Korktuğumuz vakit daha da üzerimize gelirler. Korku en insani duygudur ancak boyutu ve şekli önemlidir. Aziz Nesin korkuyu şöyle açıklar; "Korkuya bile saygı duyarım, insancıl bir duygudur, ama korkudan korkmak iğrenç bir şey…"

Hayaller kurarken cesur olmak zorundayız. Bu, şu, Ayşe, Mehmet ne der diye hayal kurulmaz. Onun adı yönlendirme olur ya da olsa olsa "hayalcik" olur. O yüzden hayallerimizde alabildiğine korkusuz ve sınırsız olmalıyız.

Dedik ya iyinin, güzelin hayali olur ve hayalleri somutlaştırmak –genellikle- bizim elimizdedir diye. Şimdi herkesin eşit, adil, sömürüsüz bir düzende yaşadığını hayal edelim. İşçi ve emekçilerin bir avuç azınlığın zenginliği için çalışmadığını, zengin-fakir ayrımının olmadığını, çocukların dilenmediğini, insanın insana kulluk etmedi bir dünyayı düşleyelim…

Emperyalizmin at koşturamadığı bir evren hayal edelim. Suriyeli emekçiyle, Türkiyeli emekçinin ortak noktasının "acı" olmadığını, emeğin yüceliğini ortaklaştırdığımızı düşleyelim. Çocukların her gün sokaklarda kan gördüğü, her gün emekçilerin katledildiği tabloyu silip atalım kafamızdan…

İşte tüm bu hayallerin karşılığı; sosyalizmdir. Ancak bu hayal durduk yere gelmeyecek. Örgütleneceğiz, bu düzenle derdi olanları safımıza katacağız. Güzel ülke ve dünya düşleyenleri hayallerimize davet edeceğiz. Hayal kurarken, emek harcayacağız. Hayal kurmak, düşlemekle bitmiyor. Onun ceremesini çekmek işin özüdür.

Biz bu hayalimizi 1917’de gerçekleştirdik. Emeğin kutsallığı, tüm dünyaya hakim olmuştu. Şimdi neden olmasın? O halde ilk işimiz bu hayalimizi birilerinin ileri-geri hesaplarına alet ettirmeden kurmaktır.

Bu topraklara ve insanlara küsmemek, daha fazla ve daha fazla hayal kurmak…

Kurulan hayali gerçekleştirmek…

Hayallerinde "ısrarlı" ve "inatçı" olanlar, bu hayallerini devrimle taçlandırmasını da bilirler… Tıpkı Bolşevikler gibi…