Halkın dostları kimlerdir?

Hakan Aydın

Blog: Serbest Kürsü

Toplumsal klasik olmuş bir soru değil mi? Kapitalizm hergün yeni hikayeler üretiyor, bu hikayelerin ayrıntılarında ise bu soru yeniden kendini gösteriyor.

İşte yeni bir hikaye daha...

İki işçi (Çetin Arat ve Barış Kiracıoğlu), 19 Ağustos (2015) tarihinden bu yana Silivri İlçe Belediyesi önünde, kaybettikleri işlerini geri alabilmek için grev yapıyorlar. 55. gününde bitecek gibi görünen bu grev 30 Ekim'den itibaren "açlık grevi" halini alıyor, 31 Ekim'de ise; belediye zabıtaları ile başkanın korumaları Belediye Başkanı'nın talimatıyla grev çadırına ve grev yapan iki işçiye saldırıyorlar. İşçiler, bu saldırılara direniyor, direniş sürdükçe saldırganlık artıyor, grev çadırı parçalanıyor ve işçiler yerlerde sürüklenerek oradan uzaklaştırılmaya çalışılıyordu. Bu arbede sırasında, "yasal hak haykırışları" ile küfür ve hakaretler birbirine karışıyordu. Bu yaşananlar pek tabii ki, Başkan'ın gözetiminde oluyor ve ne yazık ki, birkaç çatlak ses dışında "Silivri halkı" da bu hikayede seyirci olarak yerini alıyor, Başkan'ın sevilen sloganını paylaşıyorlardı: "Silivri'de yaşamak güzeldir..."

İşçiler, DİSK Genel İş sendikasına bağlı ve grev boyunca sendikalarını temsil eden, o sarı kırmızı renklerden oluşan grev önlüklerini üzerinde taşıyorlar. Grevin belirli bir aşamasında DİSK Genel Başkanı Kani BEKO ilçeye geliyor. İşçilerle grev alanında görüştükten sonra Başkan ile "yemekli" toplantı yapıyor. Bu toplantı sonrasında işçilere "sorunu çözecekler, sizi işe alacaklar" anlamına gelen bir şeyler söyledikten sonra gidiyor. O günden sonra ne ondan, ne DİSK'ten, ne de Genel İş Sendikasına bağlı herhangi bir yöneticiden haber alınamıyor. Halbuki, sorunun çözümünü konuşmak, konuşabilmek içinse bu görüşmelere birilerinin aracılık etmesi gerekiyordu. İşçilerin daha önce yaptığı tüm görüşme taleplerine sırtını dönmüştü Başkan. Görüşme olanağı bulabilmek için her başvuru yaptıklarında aşağılanmışlardı, ailelerinin yanında rencide edilmişlerdi. Bu sırada, Silivri Demokrasi Platformu, Eğitim Sen aracılığıyla Başkanın işçiler ile bir araya gelmesini sağlamıştı. Görüşme gerçekleşmiş, işçilere işe alınacakları söylenmiş ve bunun üzerine işçiler grevi durdurmuştu.

İşçilerin Silivri Belediyesi'ne karşı yürümekte olan mahkemeleri bulunuyordu. Bu davanın konusunu işe iade oluşturuyordu. Kıdem ve İhbar Tazminatı istemiyorlar işlerini, sosyal güvencelerini, geleceklerini istiyorlardı. Görüşmelerin yapıldığı sırada bu davanın sonuçlandığı, davayı işçilerin kazandığı haberinin yayılması üzerine Başkan bir açıklama yayınlıyor ve "baskı ve tehditler bizi yıldıramaz" diyerek işçilerin işe alınmayacağını ilan ederek davayı temyize gönderiyordu. O andan itibaren ara verilmiş "işe dönüş grevi" işçiler tarafından açlık grevine dönüşerek yeniden başlatılmıştı. Devamında ise işçilerin yerlerde sürüklenmeleri ile sonuçlanan olaylar yaşanmıştı.

Silivri sessiz! İki işçi yalnız! Ve gelecekleri için mücadele etmeleri gerektiğinin bilincindeler. Şu anda Silivri İlçe Belediyesinin önünde grevlerine devam ediyorlar. Bu işçilerin dostları kimlerdi?

İşçilerin bağlı bulunduğu sendika DİSK Genel İş demiştik! Bu sendikanın tarihinde çok onurlu işçi direnişlerinin yaşandığı bilinmektedir. Bugün işçiler; tarihine, sendikasına, sınıfına yakışır bir direniş sergiliyorken bu sendikanın yöneticileri neredeydi? Sınıf mücadelesinin tarihinde nokta kadar alanı kaplamayan bir sorunun çözümünde neden yoklardı? Acaba bu "yokluk" lar geçmişte de var mıydı? İşçi sınıfı kırk yıldır bunun için yeniliyor olabilir miydi? İşçi sınıfının dostları sendika yöneticileri miydi?

İşçilerin çalıştığı belediye CHP'nindi! CHP, ülkenin kuruluşundaki devrimci değerlere hala sahip miydi? Sosyal Demokratlık iddiasıyla işçi sınıfını sermayeye ezdirmeyecek, taşeron işçiliği kaldıracak, sınıfları uzlaştırıp mutlu edecek miydi? Önce Türkiye miydi? CHP İlçe Başkanı'nın bunlardan haberi yok muydu? Parti değerleri adına Belediye Başkanını denetleyecek miydi? Yoksa Belediye Başkanı bu değerlerin üzerinde miydi? "Ben MHP'den, AKP'den, Tarikatlardan oy alıyorum" sözü sınıf tavrını ortaya koyuyor muydu? Başkan yardımcılarının çoğu sermayeden yana olunca artık sola gerek yok muydu? "Ben istediğim sendikayı belediyeye getiririm." derken neyi anlatıyordu? Sosyal demokraside sendika "beğenme" pazarlıkları yaparak neyi kazanıp, kimin dostu oluyordu? İşçi sınıfının dostları CHP yöneticileri miydi?

Bu işçilerin hikayesinde, Silivri'de yaşamak güzel miydi?

Kapitalizm ne garip hikayeler üretiyor. İyi olan kim? Kötü olan kim? Belli değil, mi?

Ha... Unutmadan!
Halkın dostları kimlerdi?