Altın madenciliği ve borsa cambazlıkları

Gürkan Topbaş

Blog: Serbest Kürsü

Altın Madenciliği yürüten Dünya çapındaki firmaları incelediğimizde kurulan şirketler ağırlıklı olarak Toronto ve New York borsalarında faaliyet göstermekte. Birkaç adet firma ise Londra ve Melbourne merkezli. 4 borsanın tümünü incelediğimizde altın arama bütçesinin yarıya yakın kısmını Kanada merkezli firmaların yaptığını anlıyoruz. Kanada borsasına kayıtlı ve sadece Türkiye altın madenciliği yapmak üzerine kurulan firmalar mevcut. Bu durum ilgi çekmekte lakin araştırmayı biraz daha derinleştirdiğimiz takdirde Kanada’da ki altın şirketlerinin ağırlıklı olarak tek ülkede faaliyet yürütmek için kurulduğu bilgisine ulaşılmakta.

Dünya altın konseyinin açıkladığı verilere göre son yıllarda altın üretimindeki artışın %80’e yakın bir kısmı gelişmekte olan ülkelerde üretilmiştir. Yani emperyalizm tarafından sömürüye açık olan ülkelerde. Bu ülkelerin mali yapısına baktığımızda, dış borcu en fazla olan ve/veya dünyanın en yoksul ülkeleri olduğunu görmekteyiz.

Aynı veriler ışığında Emperyalist ülkeleri ayrı tutarak bir inceleme yaparsak, diğer ülkelerde son yıllarda üretim %100’ü aşan bir artış göstermekte. Bu ülkelerden altın üretiminde ilk sıralarda bulunanlara baktığımızda dış satışının %13’ü altın ihracatı yine aynı ülkelerin dış alımını incelediğimizde % 10 altın üretimi ile ilgili hizmet alımı. Mali %59, Tanzanya %44, Gana %32, Guayana %26 oranında dış satışını altın ile yapmakta.  Altın ihracatının olduğu yıllarda bahsettiğimiz ülkelerde, bir dış borç azalması görülmemekle birlikte dış borcun artışı gibi bir veri mevcut.

Altın madenciliği sadece mühendislik, işçi emeği ve teknolojik gelişmeler ile değer kazanmamakta, spekülatif cambazlık ve borsalarda yapılan gizli oyunlar ile üretimden daha fazla değer yaratılıyor. 90’lı yıllarda ortaya çıkan bir oyun ile örnekleyelim; New York Borsasına kayıtlı Bre-X adlı bir firma Endonezya’da dünyanın en büyük altın rezervini bulduğunu açıklıyor. Borsaya gönderdiği yazılar ile rezerv hakkında bilgiler sunulmakta ve bu süreçte hisse senedine para yatıranlara 2,5 milyar dolar para kazandırmış. Bir süre sonra borsaya verilen analizlerin hepsinin balon olduğu ve Bre-X firmasının ruhsatının bile olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu olay kısaca birçok ekonomistin belirttiği dünyada mal ve hizmet alımının 60 trilyon dolar civarı olduğu tahmin edilirken borsalar bazında 600 trilyon üzerine nasıl çıktığının özetidir.

Bergama işletmesinin bir zamanlar sahibi Amerikalı madencilik devi olan Newmont Mining firmasının Türkiye’de izlediği yola göz atalım. Şirket Bergama’da ki altın işletmesini Koza Grubuna sattı. Satış içerisinde 63 adet saha ve şirketin tüm Türkiye’de yıllardır yürüttüğü (bilinen 8 yıl)  araştırma raporları da mevcut. Koza Grubu 2003'den itibaren madencilik faaliyeti yürütüyor. Bu yıla kadar matbaa sahibi olan ve davetiye basan Akın İpek grubu 2002 sonu itibariyle borsaya açılıyor 20 milyon Dolarlık bir şirket oluyor, sonrasında müthiş bir yükseliş ve Cemaat-AKP kavgası sonrası el konulan bir holding.

Newmont Mining'in sahibi Bush'a çok yakın biri olan Gary Goldberg. Firmanın Dünyadaki altın tekellerinin başında geldiği ve Koza grubunun tüm yurtdışı bağlantılarını sağladığı Cemaat-AKP kavgasında yandaş basında da yer buldu. Goldberg bu satış sonrası tamamen Türkiye’den vazgeçmiş midir? Koza Altın ile kamuoyuna açıklanmayan bir anlaşması devam etmekte midir? Aradan uzun bir zaman geçmeden firma başka bir bölgede karşımıza çıkıyor. Manisa Yunt Dağı'nda açılan maden sahası için yabancı bir ortak ile yatırım kararı alıyor…

Türkiye’de altın madenciliği denildiği takdirde AKP ile uyum içinde bu talana ortak olan firmalar, tamamen New York ve Toronto borsalarına kayıtlı yabancı ortaklar ile bu çalışmaları yürütmektedir. Bu anlaşmalar ağırlıklı olarak firmaların internet sitelerinde belirtiliyor. (ör; TÜPRAG, Eldorado Gold iştirakidir.) Direnişin olduğu ve halkın tepkisinin yoğun olduğu dönemlerde, işbirliği saklanarak tamamen yerli firma gibi gösterilmektedir. Kim bu pınar başını tutan firmalar önde gelenlerine bakacak olursak Tüprag ve Demirexport Koç Grubu, Koza Altın-Koza İpek Grubu, Lidya Madencilik-Çalık Holding, Gümüştaş Madencilik-Doğan Holding ve Kurmel gruba, Cerattepe’de açılmak istenen maden ise Cengiz Holdinge ait.

Holdinglerin bir kısmı cumhuriyet sermayesi diğer holdingler ise AKP’nin yarattığı yeşil sermaye. Altın madenine saldıran firmaların son yıllarda tüm özelleştirmelerin, baraj, otoban, 3. Havaalanı ve 3. Köprü ihalelerinin içerisinde yer alır iken; firmalar AKP iktidarı ile bütçelerini kat be kat artırmış durumda. Aynı zamanda aynı firmaların Ortadoğu ve Türki Cumhuriyetlerde faaliyetlerinin arttığı, Başbakan ve Cumhurbaşkanının bu ülkelere yaptığı ziyaretlerde eşlik ettikleri biliniyor. (http://haber.sol.org.tr/emek-sermaye/artvine-goz-diken-cengiz-holdingin-...)

AKP iktidarında Altın Madenciliğine teşvik ile kimi haklardan vazgeçişi görmekteyiz. Altın Madenciliğinde devlet payı %2’dir ve üretimin devlete belirtilen kısmı üzerinden % 2’lik gelir devlete verilecektir. Geriye kalan %98’lik pay ise Üretici firma ve Dış ortağı arasındaki anlaşma neticesinde paylaşılmaktadır. Gerçek sahibi halk olan, yenilenemez ve tükenme özelliği olan gelecek nesillerin de hak sahibi olduğu kaynaklarımızın, sermaye tarafından talan edilmesinin halka hiçbir katkısı yoktur. Tam aksine bu talanın çevre ve halk sağlığı açısından da ciddi riskler barındırdığı ortadadır.

Türk Tabipler Birliğinin Uşak Eşme’de tüm engellemelere rağmen alabildiği 9 kan incelendiğinde normalin 9 ila 40 kat kadar yüksek oranda siyanür çıktığı görülmektedir. Bu durum bünyelere göre farklılık göstermiş ve kısa vadede; baş ağrısı, nefes darlığı, el ve ayaklarda uyuşma yaşatmıştır. Siyanür vücutta brikime bağlı olarak 10-15 yıl sonra kanser yapma riskini de taşımaktadır. Kanada Ontario’ da yapılan bir araştırmada altın madeninde çalışanların işe başlama tarihini takiben 10 ila 19 yıl arasında mide kanserine yakalandığı ve buna bağlı olarak ölümlerin gerçekleştiği gözlemlenmiştir.

Davutoğlu’nun 'Açık işletme olan proje değiştirilerek kapalı galeriye dönüştürüldü' ifadesi algı yanıltma girişimidir. Cerattepe’de 1989 yılından itibaren proje hayata geçirilmeye çalışılıyor ve bu projenin üretim yönteminde herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. 3 şirketin değiştiği proje en başından itibaren kapalı işletme olarak oluşturulmuştur. Fakat çalışma sırasında başvuru ile açık işletmeye dönüştürülebilir. Asıl ayrım noktası ise bu sahaya bitişik olan altın madeni projesidir ve altın projesi için açık işletme yöntemi başvurusunda bulunulmuştur. Bu noktada dikkat edilmesi gereken nokta, açık işletmenin çevresindeki ekosistemi nasıl etkileyeceğidir. Yıllar sonra bir rekültivasyon çalışması yapıldığı durumda bile doğal yaşamın bozulması onarılabilecek midir? Altın madeni için kurulacak bir tesiste atık havuzu nereye kurulacaktır ve canlılara zararının önüne nasıl geçilecektir? Tüm dünya da yapılan 900 atık havuzu-barajda yapılan araştırma sonucu 800’den fazla sızma belirlenmiştir. Şehre ve şehrin doğal kaynaklarına yakın bir noktada böyle bir çalışma yapmak akla mantığa ve bilime aykırıdır.

Yukarıdaki tüm bilgileri göz önüne alarak Cerattepe direnişini tekrar yorumlamakta fayda var. Artvin Cerattepe’de gördüğümüz ve göreceğimiz her şey, sermayenin sınır tanımayan yayılması ve talanı içindir. Tüm plan ve projeler daha fazla kâr, daha fazla sömürü için yapılmakta. Bu düzende, siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel tüm değişimlerin temelinde sermayenin sömürü hırsı yatmaktadır.


*Daha detaylı bir okuma için TMMOB Maden Mühendisleri Odasının düzenlediği Altın Politikaları Sempozyumu kitabına bakılabilir.

** Altının doğuşu, yükselişi, sömürüsü ve Dünya piyasasında altının önemi için Aydemir Güler’in çevirisini yaptığı  Vladimiroviç Anikin’in Altın Sarı Şeytan kitabını okunabilir.