Bağladilar başimu, istemeduğum yere*

Feride E.Tetik

Blog: Serbest Kürsü

Geçtiğimiz hafta soL haber sayfalarında yeni TBMM'nin ilk komisyonunun kurulduğunu okuduk: “Boşanma Araştırma Komisyonu” (1).

Toplumsal algıda boşanmanın kabul edilemez bir felaket olduğu’ bakışını derinleştirebilmek için her fırsatı değerlendiren AKP, kadını aileye zincirleme başlığında öncülüğü yine kimseye bırakmıyor. Kadının telaffuz edildiği her yere mutlaka aile ve anneliğin kutsallığını ekliyor hatta bakanlık dahil kadını silip yerine aile yazıyorlar… Şaşırmıyoruz. Erdoğan genç kadınlara eş bulmaları konusunda “gülistandan boş çıkmamak için çok seçici olmamalarını” öğütlemiş, Başbakan Davutoğlu seçim dönemi düzenlediği mitinglerde evlendirme vaad ederek bir çığır açmıştı. CHP boşanma araştırma komisyonu dahil kadınla ilgili her başlıkta ‘ama şu da vardı’ muhalefetini aşamayan vasatlıkta bakmaya devam ediyor,  HDP somut durumun somut tahlilinde ısrarcı ama ‘ne yapmalı’ sorusuna bir cevabı yok, MHP her zamanki gibi. Kafa düz. Dümdüz. 

Kadınlar olarak mürüvvetimizi görmekte bu kadar ısrarcı (!) olan bir hükümetimiz olduğu için sevinmemiz mi gerekiyor bilmiyorum ama bildiğim şey bu ülkede ‘erkeksiz’ yaşamasına izin verilmeyen kadınlar var. 

11. EMİR: BOŞANMAYACAKSIN!

Evlilik ve aileye gelirsek kapitalist üretim tarzı içinde mülkiyetin aktarılması ve emek gücünün yeniden üretilmesini düzenleyen birincil kurum olmasının yanı sıra (2) evlilik kurumu da kadın doğurganlığı/ cinselliğini devletin kontrolüne almasının aracıdır.  Erkek egemen sistemin kadınların cinsel ve duygusal ilişkilerini bile kadınları sistemi zincirleyen ve yeniden üreten bir mekanizmaya dönüştürdüğüne daha önce değinmiştik(3). Kadınların yaşadığı ilişkilerin bağlamı, şekil ve hatta içeriğini belirleyen içinde bulundukları kapitalist ataerkil toplumdur bu yüzden kadınların alın yazısı evlenmek- doğurmak ve çocuklarını büyütmektir. Toplum “başımızı bağlamak” konusunda işbirliği içinde hareket eder. Öyle ki, atasözleri bile “er yaşlanır koç olur, kız yaşlanır hiç olur” der. 

Kimse boşanmak için evlenmez ama bu evliliğin, kadını eve ve aileye zincirlemenin bir aracı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Evlendiğimiz zaman evlendiğimiz şey sadece bir kişi değil, toplum ve erkek egemen sistemdir.  Bunu da en fazla boşanırken fark ederiz.  Erkek normdur, ‘normal’i belirler ve bu düzende erkeklerin normalinin sınırları çok esnektir.  Evlilik kurumunda cinsellik de, haz da, keyif de erkekler içindir, iyi yemek yaparsanız kocanızı eve bağlar, bakımlı/seksi olursanız kocanızı elinizde tutarsınız. Kocanızın tüm ihtiyaçlarını ‘sevgiyle’ karşılayıp “erkeklik”ten doğan haklarını vermez, gerekirse dayağına katlanmaz alttan almayı, idare etmeyi bilmezseniz, çocuklarınızın babasız büyümesine sebep olarak kötü anne /kötü eş olursunuz.  Toplum nezdinde erkeğin ‘iktidarsız’ olması dışında geçerli ve kati bir boşanma sebebi yoktur, aile her şartta kurtarılmalı, yuva her şartta yıkılmamalıdır. Dişi kuş o yuvada gagalanmış, tüyleri yolunmuş, öldürülmüş… Ne gam!  11. emir “Boşanmayacaksın” dır.. 

KADINLIK HİYERARŞİSİ

Kapitalist sömürü ilişkilerinde emek eksenli bir hiyerarşi tanımlaması olarak kadın ve erkek ile karşılaşırız. Ataerki ise sistemin kadın bedeni ve emeğini denetlemede asal mekanizması olarak yer alır. Erkek egemen ideoloji, kadınlar arasında bir hiyerarşi tarif eder, kabullendirir, içselleştirilmesini sağlar. Cinnet ve cinayet sebebi olarak da tanıdığımız namuslu kadın/ hafif kadın ayrımının yanı sıra iffetli makbul kadına giden yolda ataerki ve dinci gericilik kadınlar arasında inşa ettiği hiyerarşi için gerekli tüm referansları sağlar: İyi anne/ilgisiz anne, pasaklı kadın/ hamarat kadın, ev kadını/ çalışan kadın, evli kadın/ bekar kadın, dul kadın, boşanmış kadın...

Medeni durum olarak kadınların aile dışına çıkması bekar kalma, dul kalma ya da boşanma biçiminde olmaktadır. Dullar, evin erkeğinin olmaması kendi suçları olmadığı için korunmaya muhtaç ve korunmayı hak edenler olarak sınıflandırılır. Oysa, boşanmış- boşanabilmiş kadınlar, yani erkeğin aile içi iktidarının dışına çıkanlar, her türlü önlem ve cezayı hak etmektedir. Bu önlem ve cezalar sonucu kadın olarak yalnız yaşamanın güçlüğü çoğunlukla istenmeyen evliliklerin sürdürülmesine neden olur. Hali hazırda ev işleri ve tüm ailenin bakımına yönelik hizmetlerden sorumlu tutulan kadınların ev dışında gelir getirici işlerde çalışması neredeyse imkânsız hale getirilir. Ayrıca, çalışma hayatının hemen her aşamasında ayrımcılığa maruz kalan kadınlar, ücret ve statü açısından daha alt kademe işler bulabilmekte ve bir erkeğe mahkum-bağımlı olmaları doğal sayılmaktadır. Boşanma oranlarından bu kadar korkulmasının bir sebebi de işte bu bağımlılığın sona ermesi korkusu, bunu önleme kaygısıdır. Hatta öyle ki, ülkemizdeki kadın cinayetlerinin sebepleri arasında en yüksek oranı kadının boşanmak istemesi- boşanması olduğu düşünülünce, boşanabilmek kadın için bir nimettir. Sermaye sınıfı politikalarıyla kadınları esnek ve güvencesiz işlerde çalışmaya ittiği sürece, kadın yoksulluğu tablosu değişmeyecek, kadınlar ailelerindeki erkeklere bağımlı yaşamaya devam edecektir. Sistem bu “nimetin meyvelerini yememeleri” için kadınları dizgin altında tutar. Artık başlarında bir erkeği olmayan boşanmış /dul kadınlar ev bile bulamayacak, mahallenin namusuna halel getirebilecek tehdit unsurları olarak yaşayacak ve kadınlar hiyerarşisi içinde de bir kaygı unsuru olacaklardır vs vs. 

BAŞKA BİR AİLE MÜMKÜN!

Ne yapmalıyı tesis ederken, ayağımız bugünün zemini üzerindedir. Kadınların gündelik ihtiyaçları ve sıkıntılarını unutmadan hem bu koşulları değiştirmenin hem de kadınların uzun vadeli çıkarlarına işaret ederek bu talepleri örgütlemenin yolunu açmamız gerekiyor.  Evlenme ve boşanma kararları dahil kadınların kendileri ile ilgili kararları kendilerinin almalarını sağlamak yönünde kurulacak bir mücadele hattı, kadın mücadelesinin konusu olduğu kadar sosyalizm programının da hayata geçirilmesi anlamına gelir. Kadınların boşanamama sebeplerinin başında gelen “erkeğe” ekonomik bağımlılık ve psikolojik özgüvensizliği aşacak mekanizmalar oluşturulması, bunlara dair somut öneriler komünist kadınların gündemidir.  ‘Kurtulanın aile olup altında kalanın kadın olduğu’ bir tablodansa “ayakta duran kadının kurduğu yahut kurmak istediği hayat” ana hedefimiz. Örnek vermek gerekirse, kadınların kendileri için bir şeyler yapabilmesi için psikolojik ve (hatta) fiziksel olarak evin ve ailenin dışına çıkması gerekiyor. Ne yazık ki tamamen kadının üstüne yıkılmış olan ev işleri ve çocuk-yaşlı ve hasta bakımını kamu hizmeti olarak talep edilmesi bu yüzden gereklidir. Yerelliklerimizde oluşturacağımı pozitif ayrımcılık pratikleri bu anlamda olumlu ve ilerleticidir. Örneğin işe alımlarda ve barınma konusunda boşanmış -özellikle bekar annelere öncelik verilmesi, çocuk bakımı konusunda kreş, kolektif çamaşırhane ve yemekhaneler gibi kamusal hizmetlerle desteklenmeleri … Örnekler çoğaltılabilir önemli olan nokta kadınlara dair taleplerin ‘yardım’ olarak değil, hak olarak altının çizilmesi ve içselleştirilmesidir. 

Uzun vadeye gelirsek, başka bir alemi isteyen komünistlerin önünde duran bir diğer önemli soru da elbette ‘başka bir aile mümkün mü?’ sorusu. Üzerinde tartışmamız gereken önemli başlıklardan birisi olarak önümüzde duruyor. Başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanmak tam da başka bir ailenin de mümkün olduğuna inanmayı getiriyor. Mümkündür ama önce sistemden boşanmak şart!  

*Karadeniz halk türküsü – “Kırandan aşan aydur”

(1) http://haber.sol.org.tr/turkiye/kadinlar-bosanmak-istedigi-icin-oldurulu... haberden aktarıyorum “AKP Rize Milletvekili Hasan Karal’nın önergesi; “Aile kurumumuzun güçlendirilmesi için ülkemizde meydana gelen birçok ailenin dağılmasına ve çocuklarımızın mağdur olmasına neden olan boşanma olaylarının ve sebeplerinin araştırılması” başlığını taşıyordu. Vekile göre “boşanma hadiseleri  kişisel ve ailevi problemler olmaktan öte toplumun genelini ilgilendiren sonuçlar doğurmakta ve toplumumuzun aile yapısını derinden yaralamaktadır.”
(2) Ayşe Toksöz, “Erkek egemenliği, Kapitalizm ve Doğurganlığın Kontrolü” 
(3) http://haber.sol.org.tr/blog/serbest-kursu/feride-e-tetik/mecnunu-da-fer... , “Mecnun’ u da, Ferhad ı da kalsın, aşk değil özgürlük istiyoruz”