Yırtık ayakkabılar ülkesi

Faysal Göktaş

Blog: Serbest Kürsü

19 Ocak 2007 tarihinde, Saat15.00 sularında arkadan yaklaşan kalleş ölümün nefesini hissetti ensesinde. Kolay değil, sevdiği ama sevilmediği ülkesinde kelle koltukta yaşamıştı bunca yıl. Aldığı tehditlere rağmen fikirlerinden ve yaşam gerekliliklerini yerine getirmeden hiç ödün vermedi oysa..

Vurdular onu, saat 15.00 sularında, katiliyle milli bir kahraman edasıyla karakollarda eline bayrak tutuşturup hatıra fotoğrafı çekildi.

Bebekten yarattıkları katil, şimdi de kahramanları oluvermişti. Birilerine ilham bile verdi “beyazbereliler” türedi ortalarda.

Vurdular onu 15.00 sıralarında, katili hızla uzaklaştırken düştü yere çaresiz ve sırtından vurulmuş gövdesi. Yere kapaklandı apansız ve bir gazete serdiler üzerine.

Ayakkabılarına takıldı gözler,yırtıktı altı. Çok aşındırmıştı yolları kuşkusuz o ayakkabılar, ama kader miydi hep ayakkabısı yırtık olanların ölmesi?

****

Soma’nın Ermenek kasabasındaki maden işçileri ve aileleri gibi tıpkı.

Ölmemek, yaşayabilmek için gerekli olan üç-otuz paraya hiçbir güvenlik önlemi olmadan yerin yüzlerce metre altında, madende çalışan emekçilerin göçük altında kaldığı haberini aldık sonra.

Öyle ya; fıtratında vardı ölmek bu işin! Her maden sahibinin iktidar nimetlerinden nemalananlardan olduğu, kâr hırsı için insan hayatını hiçe saydıklarının da “fıtrat gereği”olduğu gibi.

Evladının cenazesine bile günlerce ulaşılamayan acılı ana babaya kulak kesildik sonra; “oğlum yüzme bilmez ne yapıyor o suyun içinde” diyorlardı, parçalandık! Tabi bir kaç saat sonra unutup,uyduruk dünyalarımızda, uyduruk dertlerimize gömüldük.

“Cenazemizi bari toprağa vereydik” serzenişleri, kayıp madencilere ulaşıldığı haberleriyle perçinlendi. Bayrağa sarılı tabutun başında duran baba, yırtık ayakkabılarıyla dikkat çekti bu sefer. Sağolsun bu olaydan sonra acılı babaya “sağlam lastik ayakkabı” gönderme lûtfunu gösterse de vali, madenci babası, eğilip bükülmeden; “param olsa yırtık ayakkabıyla mı gezerim?” diyerek son noktayı koydu.

 Eminim, bu acılı babaya darbeci, komplocu deme cüretini gösterecek kadar vicdanını yitirmişler de çıkacaktır. Soma’da 301 işçinin madende hayatını kaybetmesini komplo olarak nitelendirdikleri gibi.Yandaş gazetelerin manşetlerini gözümün önüne getirir gibiyim: “Yırtık ayakkabı giymek suretiyle hükümeti yıkmaya teşebbüs”, “paralellerin yırtık ayakkabı oyunu”,"Lobiler, CEHAPE, Ateistler vs..."

Çok uzatmak niyetinde değilim. Bu haberin medyada yer bulmasından sonra herkes vicdan muhakemesi yapmak durumunda kaldı. Ancak şu basit gerçeği hatırlatmakta yarar var, Marx’ın dediği gibi; “Anlatılan senin hikayendir.” Bunlar da ucuz medya gösterileri,film kesitleri değiller. Birileri rant, kâr için insan yaşamını hiçe sayarken, birilerinin lastik ayakkabı alma gücü yoksa ve birileri de ülkedeki sefalet gerçeğine aldırmadan fütursuzca saraylar inşa ettiriyorsa, yırtık ayakkabılıların artık düzeni sarsma ve “bizden çaldıklarınızı geri alacağız!” deme vakti gelmiştir. Kim söylemişti hatırlamıyorum ama; "burası bizim değil bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi" sözüne hiç bir zaman değer vermedim. "Burası bizim ülkemiz ve bizi açlığa, ölüme mahkum edenlere geçit vermeyeceğiz!" görüşünü savundum.

Nitekim sarayları yıkacak olanlar da, yırtık ayakkabılıların ve kendilerini onların hak mücadelesinin yanında tanımlayanların bilinçli iradesidir son kertede.