Simurg* ve ahvalimizin paralelliği

Faysal Göktaş

Blog: Serbest Kürsü

Rivayet odur ki, Simurg diye bir kuş varmış ve bu kuş bilgi ağacının dallarında yaşarmış.

Bu kuşlar birgün bir araya gelmişler ve kendilerini yönetmeleri için bir kuşu seçmeye karar vermişler. Derken Hüthüt kuşu, namı diğer İbibik kuşu-Ki dini mitolojilerde genelde haberci(ulak) olarak tasvir edilen kuş- Kaf dağının ardında bilgi ağacında yaşayan ulvi kuş Simurg’dan bahsetmiş.

Yola koyulmuşlar Kaf dağına; Simurg’u bulmaya, yani gerçekliği, bilgiyi, doğruyu, güzelliği bulmaya.

Oraya varmak için yedi dipsiz kuyuyu ve bir çok zorluğu aşmak zorundalarmış. Zamanla tüm kuşlar yorulup yılmışlar, ancak Hüthüt kuşu hepsine Simurg’un olağanüstü özelliklerinden, kendilerine dokunacak faydalardan bahsederek  bulma inancını tekrardan aşılamış ve yollarına devam etmişler.

Yedi vadiyi aşana kadar kimi dipsiz kuyularda, kimi vahşi hayvanlarca, kimi aç-susuz bir şekilde can vermişler. Kalanlardaki yılgınlık ve bıkkınlık gözlerinden okunsa da Hüthüt rehberliğinde Simurg’un peşinden gitmişler.

Tüm zorlukları aşıp yedinci vadiye geldiklerinde geriye sadece otuz kuş kalmış. Kaf dağını da aşıp Hüthüt’ün bahsini ettiği yuvayı bulduklarında Simurg yokmuş. Orada korkunç gerçekliğin keskinliğiyle burun buruna gelmişler. Simurg diye bir kuş aslında hiç olmamış, tüm kuşların hepsi aslında birer Simurg’muş.  Simurg kelime anlamıyla itibariyle “otuz kuş” anlamına geliyor Farsça.

Hepsi biraraya geldiğinde Simurg’a atfedilen tüm özellikler ve güzellikler de biraraya geliyormuş. Bunu anlamaları için bir çok arkadaşını kaybetmeleri, çeşitli badireleri atlatmaları, türlü ezaya boyun eğmeleri gerekiyormuş.

Bu basit hikayeden çıkarılacak dersler var diye düşünüyorum.

Öncelikle şunu belirtmek gerek; tüm din ve uhrevi görüşler ile Simurg hikayesi arasında paralellik ve benzerlik şaşırtıcı değil, tıpkı ortadoğu orijinli dinlerde de yer alan hüthüt kuşunun burada da önemli bir karakter olması gibi.

“Olmayan yer” vaadleri, olağanüstü güzellikler, ne kadar kanaatkâr ve çilekâr olunursa mükafaatının o kadar büyük olacağı inancı.

Bu sosyo-kültürel  duruma yönelik en iyi tespiti Lenin yapmıştır diye düşünüyorum: “Doğaya yenik düşen ilk insanların tanrılara, şeytanlara, mucizelere ve benzeri şeylere inanmasına yol açışı gibi, sömürülen sınıfların sömürenlere karşı mücadeledeki yetersizliği de kaçınılmaz olarak ölümden sonra daha iyi bir yaşamın varlığına inanmalarına yol açar. “(V. LENIN Sosyalizm ve Din 1905)

Diğer bir ders kolektif mücadelenin biçimselliği ve içeriği üzerine. Kolektif birliktelik kimi zaman Goethe’nin de bahsini ettiği gibi “Eyleme geçmiş kolektif cehalet”e meyledebilir. Bu yüzden bilincin önemi kolektifliğin önemiyle eşdeğer. Mesela günümüz Türkiye’sinde işçi sınıfının kolektif mücadelesine ve toplumsal duruma baskın çıkan tam da bu eyleme geçmiş örgütlü cehalet değil mi? Dört bir yandan kıskaca alınan, emekçi, aydın, ilerici kesimlerin kolektifliğinin Simurg hikayesindeki gibi Hüthüt kuşları önderliğinde bir kazanımı olabilir mi?

Bu yazıyı şöyle bitirmek istiyorum, önümüzde seçim gündemi var. Seçim durumu genel olarak sosyalist zeminde ve BHH içinde sıkça tartışılıyor ve tartışılacağa benziyor. Ülke tabiri caizse hikayede anlatılan masalsı yedi dipsiz dehliz gibi. Akıl tutulması en genel özellik. Toplumsal olarak çıldırışın eşiğine ramak kaldı. Kadına karşı şiddet, nefret söylemleri, farklılıklara tahammülsüzlük, hak ve özgürlük ihlalleri, açık faşizan söylem ve uygulamalar bizi akılcı kolektif birlikteliğin zorunluluğuna mecbur kılıyor, Ancak kesinlikle Hüthüt kuşlarıyla birlikte değil!


* Simurg’un etimolojik kökeni derinlere dayanıyor. Avesta’da ve Sankskritçe bazı metinlerde Simurg’dan bahsediliyor. Genelde Fars kaynaklı metinlerde rastladığımız Simurg’a Mezopotamya ve Anadolu kültürlerinde de rastlıyoruz. Bahsettiğimiz formu en yalın haliyle Firdevsi’nin Şehname’sinde geçiyor. Çeşitli kültürlerde farklı adlarla(Zümrüd-ü Anka, Bülbül-ü Anka, Synah, Phoneix, Kerkes, Sirenk) yer aldığını da belirtebiliriz.

** Bu yazıyı vahşice katledilen Özgecan ve onun nezdinde tüm kadınlara ve kartopu oynarken camına kartopu isabet eden esnaf tarafından bıçaklanarak yaşama veda eden devrimci gazeteci, eylemci Nuh Köklü’ye ithaf ediyorum.