Gericilikten kaçarken patronlara yakalanmak: Selçuk Yaşar durağı Karşıyaka'da kalacak mı?

Erman Gölbaşı

Blog: Serbest Kürsü

Bir sokağın ismi belediye meclislerinde görüşülüp mülki amirin onayı alınarak belirleniyor. Bu işin mevzuatta  yazan kısmı. Arka planında ise belediye meclisini oluşturan üyelerin siyasi profili, nüfusu oluşturan halkın tercihleri var. Genelde devletin resmi politikalarının çizdiği çerçeve doğrultusunda oluşturulur seçenekler. CHP’lilerin çoğunlukta olduğu yerlerde ülkenin kuruluş dinamiklerini hatırlatan Atatürk Caddesi, İnönü Caddesi, Hasan Tahsin Sokak gibi isimler; milliyetçi, islamcı sağ seçmenin çoğunlukta olduğu yerlerde Türkeş Bulvarları, Kanuni, Selim, Genç Osman gibi Osmanlı sembolleri ve değişik islami motifler yer alır. Mevcut iktidarın tercihlerinin, egemen ideolojide kendine alan bulmuş farklı unsurların gücü oranında bir karışıma şahit oluruz aslında. En çok da yeni yapılan köprü, geçit, stat gibi toplumsal hafızanın oluşmasında önemli alanlarda yürür tartışmalar. Üçüncü köprüye verilen, üçüncü havaalanına verilecek isim, büyük geçit,  büyük bulvarlara konulanlar merkezi iktidarın belirlediği isimler olurken, kentlerin içi ile sınırlı gündem ve alanlar belediyelerin rengine göre şekillenebiliyor. Merkezi ya da yerel iktidar, kendisini  toplumun üzerinde bu alanlar dolayımıyla hissettiriyorken,  gündelik yaşama yön verebiliyor.

İşin siyasal boyutunu kavrayabilmek, bu bağlamda karşımıza çıkanları algılayabilmek zor değil, ancak başka bir boyutu da var. Kadıköy, Çankaya, Karşıyaka gibi ilerici dinamiklerin kendini sürdürdüğü, bir bilim adamı, bir sanatçı isminin ya da özgürlüğü aydınlanmayı hatırlatan sembollerin isimlerinin verildiği sokaklarda iyi hissedebiliriz kendimizi. Başka olan, tartışmak istediğim boyut şu; holdinglerin  artık onursal başkanı olmuş, eski patronlarının, sokak, durak,okul, spor salonlarına verilen isimleri. Siyasal yelpazenin herhangi bir tarafında bulunanlar için sorun değildir bu. Sağ tarafında duranlar için sorun olmaması hatta normal ve gerekli olması oldukça anlaşılır; onlar için zenginler ülkeyi ayakta tutan, halka istihdam yaratan, yapmış oldukları maddi desteklerle yoksullara iyilik yapan sayılarının ve yatırımlarının artması gereken insanlardır. Zaten devletin yersiz müdahaleleri, hantal işleyişi  olmasa, zenginlerin istediği politikalar uygulansa ülke daha yaşanılır bir hale gelecektir.  Siyasiler toplumu gereksiz yere kutuplaştırmasa, yolsuzluk yapmasa, ihaleye fesat gibi yöntemlerle çalmasa, yandaşlarını kollamasa her şey yoluna girecektir onlar için.

Sağcıların böyle düşünmesinde bir sorun yok; peki ya solcular? Zenginleri, patronları, holding yöneticilerini meşru görüp, isimlerinin farklı dolayımlarla yaşatılmasına, kendilerini olduğundan farklı, iyi niyetli göstermelerine sessiz kalması nasıl açıklanabilir?

Bu soruya farklı açılardan, değişik cevaplar verebiliriz. Sorunu biraz güncele taşıyıp, referandum meselesi üzerinden konuşmaya devam edelim. Referandumda hayır oyunun en yüksek çıktığı ilçelerden bir tanesi İzmir’in Karşıyaka ilçesi. Tahmin edilebileceği gibi CHP’li belediyece yönetilen bu ilçede yaşayanların neredeyse tamamına yakını ilerici, solcu insanlar. Yaşamış olduğu sokakların, geçtikleri bulvar, dinlendikleri parkların isimleri Atatürk, İnönü, Latife Hanım, Zübeyde Hanım, Hasan Ali Yücel, Bahriye Üçok, Aşık Veysel, Attila İlhan, Metin Altıok gibi Türkiye modernizminin sembollerinden oluşuyor. Henüz  islamcı, cumhuriyet öncesinden ve ya içerisinden gerici semboller kendisini hissettirecek kadar bulaşmamış.  Gericilik çok fazla nüfuz etmemiştir buralara; buluşma yeri tarif edileceğinde referans olarak gösterilen iki tane büyük camisi vardır; o kadar. Biri Bostanlı, diğeri de Beşikçioğlu Camisi olarak adlandırılmış. Karşıyaka halkının buralarla bir sorunu olmadı, caminin etrafında Türkiye’ nin bir çok yerinde hissedemeyeceği kadar özgür yaşamaya devam etti; kıyafetine ya da  çevresinde alkol almasına müdahale eden de olmadı. Birebir tanık olduğum bir şeydir, 15 Temmuz gecesi Erdoğan’ın halkı sokağa çağırmasının ardından, ülkenin neredeyse bütün camilerinde okunan selalar, bahsettiğim camilerde duyulamayacak, ne söylediği anlaşılamayacak kadar düşük bir sesle karşılığını buldu.     

Buraya kadar bildiğimiz dinamikler. Karşıyakalı’ lar kendilerinden ve belediyelerinden memnun bir şekilde yaşamlarını sürdürüyor. Bazen aksaklıklar oluyor elbet ama o da alınamayan devlet desteğine, Akp’ nin işlere çomak sokmaya çalışmasına bağlanarak sineye çekiliyor. En son uygulamaya konulan hafif raylı – tramvay- sisteminde de böyle düşünüldü. Gereksiz bulan da vardı, yapım aşamasını yorucu ve uzun bulan da, ama sonunda bitmiş CHP'li belediye binbir zorluğa rağmen referandum öncesinde en azından Karşıyaka bölümünü tamamlamış, hizmete açmıştı. Tramvay projesinin arka planı, ihale edilen sermaye grubu, bu süreçteki AKP ilişkileri ayrıca değerlendirilmesi gereken bir başlık. Burada tartışmak istediğim genel olarak ilericilerin, AKP karşısında direnmeye çalışan, gerici politikalarını kabul etmeyen ilericilerin özellikle ülkenin batısında bunu yaparken tutunduğu dinamikler. Siyaseten kendisini CHP politikalarında var eden bu kesimin hayal kırıklıklarının nedenleri ve bunun bir örneği olarak bir tramvay durağının ismi. Tramvay hattının Karşıyaka  güzergahında bulunan duraklardan birinin ismi “Selçuk Yaşar” durağı. Yaşar Holding’ in kurucusu, şu an onursal başkanı. Holding, çocukları tarafından yönetiliyor. Selçuk Yaşar’ın ismi kentin farklı noktalarında İzmirlilere hatırlatılıyor. Zaten durak ismi de hattın bulunduğu sokağa verilen isimle aynı tercih edilmiş. İşin ilginç tarafı durak yazıda bahsetmiş olduğum camilerden birisinin, Beşikçioğlu Camisi’ nin tam karşısında bulunuyor. Tramvay hattı geçmeden önce sokak bir otobüs güzergahı idi ve tramvay yapımı başladıktan sonra otobüs geçişi sonlandırıldı. Şu an tramvay durağının olduğu yere denk gelen eskiden otobüslerin yolcu aldığı durağın adı Beşikçioğlu Camii durağıydı. Kısacası Beşikçioğlu Cami durağı Selçuk Yaşar durağı olarak değiştirilmiş oldu.

Bu belediyenin özel bir tercihi midir yoksa bir denk geliş mi bilemiyorum  fakat hangisi olursa olsun bu değişikliğin bir anlamı olduğunu, Erdoğan siyasetinin, Akp politikalarının, halkın kapsayamadığı kesimine,  referandumda hayır demiş olanlara alternatif yaratma çabası olduğunu düşünüyorum. Dinci gericilik fazla geldiyse cumhuriyetçi patron verelim! Gezi direnişinde yaşadığımız, Divan Oteli, Koç ailesi süreci, onlara atfedilen ilericilik hala hafızamızda. Cami size hitap etmediyse serbest piyasa sunalım! Bu alternatifin gerçekçi olmadığı halkı kusacağı, isteklerini karşılayamayacağı referandumun üzerinden 24 saat geçmeden kendini gösterdi. İzmirlilerce bilinen, köklü sermaye gruplarından Yaşar Holding’ in yönetim kurulu üyesi Selim Yaşar, sponsor desteği sağladıkları Karşıyaka Basketbol Kulübü taraftarını, Karşıyaka halkının referandumda yüzde 83 oranında hayır oyu vermiş olmasına öfkelenerek, sponsor desteğini takımdan çekmekle tehdit etti.  Ankara’ nın desteğini yitirmek istemediğini, evetin doğru karar olduğunu da söylemekten geri durmayarak açıkça rengini belli etti. Sonrasında gelen tepkiler, Karşıyaka halkının hayır tavrından ödün vermemesi sonucunda, hem Yaşar Holding hem Selim Yaşar geri adım atmak zorunda kaldı. Yaşar Holding, yapılan evetçi açıklamayı “holdingimizin görüşü değildir” diyerek ortada bıraktı, Selim Yaşar kırdıklarından özür dileyerek sosyal medya platformunda yapmış olduğu açıklamasını “sildi”.

Zenginlerin, patron sınıfının evetçiliği silindi mi? Erdoğan’a, otoriteye, sistemlerinin devamına olan mecburiyetleri silindi mi? Pekala değişik iş çevrelerinin “referandumu boş verelim artık ekonomiye bakalım, bir an önce ihtiyacımız olan düzenlemeler yapılsın” açıklamaları ne olacak? Ekonomik düzenleme dedikleri kıdem tazminatının kaldırılması, devlet memuriyeti yasasının tasfiye edilmesi zorunlu BES’in sürdürülmesi. Bunların dincilikle mi serbestlikle mi, camiyle mi alkolle mi yapılacağının,  Yaşarlar, Koçlar için bir önemi olabilir mi? Söylendiği gibi İzmir’in “sermeyedarlarının bile” Erdoğan karşıtı olmadığı görüldü. Patronlarca sergilenebilecek AKP karşıtlığının da, halkın çıkarlarına değil, kendi sömürü sistemlerinin devamına hizmet edeceğini bilmek gerekiyor. Gerçekte sağcılar, liderlerinin de zaman zaman dediği gibi; zenginleri sevebilir, topluma onları iyi göstererek, kalkınma yapılaşma onlara zorunluymuş gibi hissettirebilir, onlar para vermezse bazı işler yapılamaz algısı oluşturabilirler. Patronlar da siyasi temsilcilerine bazen halka rağmen zorlanarak, bazen de liberal, sosyal-demokrat mekanizmalarla daha rahat destek sunabilirler. Aralarındaki bağımlı, birbirine muhtaç ilişkiyi görmeden doğru tavrı bulmak mümkün olmayacaktır.

Durağın isminin değişmesine sevinmiş İzmirli ilerici, hayırcı olmuşsa eğer hevesi kursağında kalmıştır. Erdoğan’ dan kaçarken sermayeye, dinci gericilikten kaçarken CHP’ye yaslanmanın ömrü bir günü bulamamıştır. Referandumun iptali için nasıl k Kılıçdaroğlunun çabaları uzun sürmemişse, referandumda hayır oyu verenlerin yanında olduğu düşünülen sermayedarlar da hayal kırıklığı yaratacak açıklamalar yapmışlardır.Kimse “her sermaye grubu farklıdır; baba Selçuk Yaşar farklı oğul Selim farklı” diye düşünüp bunu yaymaya çalışmasın. Bunu kim yaparsa bilinsin ki halk düşmanlığı yapacak, halkın özlemlerini çalacaktır. Patronun iyisi kötüsü, çalanı dürüstü olmaz. Patron patrondur ve çıkarları, istekleri halka karşıdır. Gücü ve boyutları doğrultusunda bazılarına araziler, bazılarına büyük kamu kuruluşları peşkeş çekilir, karşılıksız teşvikler verilir, önleri açılır. Bunlar halkın emeği üzerinden arttırılan, emekçilerin ödediği vergilerin , biriktirdiklerinin aktarılmasıdır. Kimse çalışarak patron olmaz, patron olunca da karşılıksız yardımda bulunmaz. Verdikleri her burs yaptıkları her okul karşılıksız iyilik gibi görünen her destek, ödenmeyen vergidir, usulsüz güvencesiz çalıştırmaya göz yumulması, bunları gizleme saklama aracıdır. Sistem böyle çalımaktadır. Caminin karşısına patron Selçuk Yaşar’ın değil, İşçi Yaşar’ın ismi yazmadıkça, halka kurtuluş yok! Hayırı savunurken aslında sistemin istikrarını, patronların çıkarlarını savunan CHP’nin değil, emekçilerin kurtuluşuna kulak veren, örgütlenen ilericiler kazanır!