Aydın kavramı üzerinden Nâzım Hikmet'e bakmak

Emrah Sarıgöl

Blog: Serbest Kürsü

Günümüz Türkiyesi'nde içinden çıkılamayan, kavram karmaşası yaşanan, gericileşen, liberalleşen, iktidarın şekillendirmeye çalıştığı bir ''aydın''kavramı ile karşı karşıyayız. Burjuvazinin kanatları altına almaya çalıştığı, dar bir çevre de sunni bir yaşam sağladığı ''aydın'', açık olarak nitelik kaybına uğramıştır. Aydınlanmacılıktan uzaklaştırılmış, halkla olan bağlarını koparmış bir ''aydın'' kavramından bahsediyoruz.

Diğer bir taraftan ise sosyal demokrasi ve yeni sol aldatmacasına kanan, sadece bildirge imzalayan ya da eylemlerde pankart tutan yeni ''aydıncıklar'' türedi. Bunlara aydın demekte zorlanıyoruz. Aydın niteliklerine ulaşamayıp, başka fikirleri liberal sosla servis etmekten yorulmuyorlar. Bir taraftan düzen ve iktidarı eleştirirken, diğer bir taraftan ''akil'' insanlar olarak karşımıza çıkabiliyorlar. Neresinden baksan akıl tutulması, neresinden baksan facia...

Bu ''aydın'' tanımının içine bir de televizyon aydınlarını,e ntellektüelleri sadece dillerinden ibaret olanları ekleyin. Üstüne dönüşümcü "aydın"ları ekleyin. Biraz da Fetullah Gülen ve ekibinin ''aydın''diye lanse ettiklerini düşünün. Yetmedi mi, iktidar ''aydın''larını da üstüne koyun. Sonra hepsini suya atın. Bunlara ''aydın''diyebilmek için aklımızın sınırlarını zorlamalayız.

Oysa tarih boyunca iki sınıfın çekişmesine ve tek çelişki üzerinden olan mücadelesine baktığımız da herşey oldukça berrak. Bir tarafta burjuvalar, diğer tarafta ploreterler. Bu iki sınıfın aydın tanımını incelemedikçe, keskin bir berraklığa ulaşmak zor gibi. Burjuva aydını diye tanımlayabileceğimiz ''aydın'' tipi, kaygan bir zeminin liberal savunucularıdır. Burjuva aydınları her yöne yüzlerini dönebilirler. İçten çelişkilerle dolu, dıştan ise işbirlikçi tavırlarıyla her zaman düzenin içerisin de yer almaya çalışır. Düzeni değiştirmek, rahatını bozdurmak gibi bir derdi olmadığından, dönemine göre fikirler edinir. Tarih ileriye doğru gittikçe, devrimle gelmeyen her iktidarın peşine takılabilir. İktidardan nemalanamadığın da,göstermelik muhaliflik oynunu harika oynar. Bu da onun tam istediğidir aslında... Bir taraftan düzen içerisinde ki zenginliklerle beslenirken, diğer bir taraftan düzenden şikayet edenlerle ilişki kurarak her zaman bir denge de dururlar.

Lakin gel gör ki, sağlam bir sınıfsal bakış açıları olmadığından dolayı sonu hep hüsran olur. Tarih bunu örnekleri ile doludur, tabii ki ülkemizde... Kapitalizm sen istediğini veremediğinde, senin yedeğini her zaman tutar. Bu burjuva aydınları istediklerini alamadıklarında mevzi kaybederler ve yerlerine yeni adaylar yetişir. Bunca saçma insanın ''aydın'' niteliği kazanması bu yüzdendir. Gözlerinizi kapatın ve düşünün bu ülkede kimlere aydın denildiğine. Tüylerinizin ürpereceğine, nutkunuzun tutulacağına eminim.

Diğer bir taraftan bizim mensubu olmaktan iftihar ettiğimiz işçi sınıfı açısından ise ''aydın''kavramı nitelik anlamıyla en dolu haldedir. Bir insanın işçi sınıfının aydını olması için bir çok niteliği barındırması gerekiyor. Bunları alt alta yazdığımızda dahi, başka bir yazıyı ortaya çıkarırız. Ama birkaç örnek vermek gerekirse ;

  • Sınıf bilinci olan
  • İşçi sınıfının bir parçası olduğunu kabul eden
  • Yarattığı her emeğin,toplumsal bir yansıması olduğunu gören
  • Sınıfın ufkunu açabilece
  • Sorunlara çözümler üretebilecek
  • Stratejik düşünme ve çözümleme üretebilecek
  • Hayal gücü ve yaşama sevinci olan
  • İnsanı koşulca sevip yalan söylemeyecek
  • Topluma örnek olacak

Bu örneklerden yola çıkarsak, düzenin bize dayattığı neredeyse hiç bir sözde ''aydın'' yada ''aydıncıkların'' bize uymadığının farkındayız. Bir kısım kirlenmemiş aydını zaten sahipleniyoruz, onlarla birlikte mücadele ediyor, fark ettiklerimizi aynı yolda yürümeye çağırıyoruz.

Türkiye Komünist Partisi tarihinin yarattığı aydınlar, bugün bu ülkenin en büyük değerleri halinde. Hangi birini sayalım ki,h angi birini özel olarak atıfta bulunalım ki... Türkiye Komünist Partisi aydın ve sanatçı yaratımı konusunda başlı başına bir okul gibi oldu. Bu okulun değerleri bugün bize yol gösteriyor, bugün bize gerçekleri anlamamızda yardım ediyor. Duygularımıza tercüman oluyor, hislerimizi beyan ediyor, bilincimizi diri tutuyor.

Aydın yaratımı konusunda bu kadar iyi bir geçmişi olan komünist partinin yetiştirdiği gerçek aydın olan Nazım Hikmet'in 114. yaşı. Nâzım usta, ya da Nazım yoldaş. Hangimiz aşık olduğunda, umutsuzluğa düştüğünde, ya da kavganın en çetin anlarında bile bir tane Nâzım Hikmet şiiri okumadık ki? Nâzım Hikmet bize her anlamda yol gösterdi ve göstermeye devam ediyor. Onun sembolik değerini onurla taşıyoruz. Onun ''aydın'' sıfatının içinin boşaltılmasına, sadece şair olarak anılmasından rahatsız oluyoruz. Onun mirası taşıdığımız onurlu bir yüktür ve omuzlarımız asla düşmez!

Nâzım Hikmet yaşamı boyunca doğruları söylemekten, sınıfsal bilincinden, devrim isteğinden ve gelecek güzel günlerden bahsetmekten hiç yorulmadı. Söylediği herşeyin bedelini onurluca ödedi. Hapislerde seneler geçirdi, sürgüne yollandı. Yılmadı ama, yıldıramadı kimse onu. Bu yüzden Nâzım Hikmet bu ülkenin aydınıdır. Bu yüzden aydın denildiğinde, aklımıza Nâzım Hikmet geliyor. Sadece komünistlerin mi, sokaklardaki birçok insan içinde aydın denilince, akla Nâzım Hikmet geliyor.

Ama Nâzım Hikmet bizim değerimiz diye, geriye çekilecek, sadece Nâzım Hikmet demeyeceğiz. Çünkü komünistlerin her biri ülkenin aydını olmak için, bir aydını olarak gerçekleri anlatmak için varlar. Her komünist partili iyi şiir yazamasa da, birer aydın ve yürekli bir Nâzım Hikmet olmak için çabalıyor. Nâzım'ın bahsettiği o güzel günlerin hayaliyle büyüyorlar, Nâzım'ın bahsettiği o günler için örgütleniyorlar, mücadeleye Nâzım'ın gözleriyle bakıyorlar.

Komünist parti gelecekte yine Nâzımlar, yine aydınlar yaratacak. Komünistten aydın çıkmazsa, başka kimden çıkacak ki? Komünistler gelenekten geleceğe doğru, ülkelerinin tarihinde hep en önde oldular. Ve ülkelerinin aydın neslini ürettiler. İşçi sınıfının içerisinden elleri hünerli, yüzleri güzel nice aydınlar yetişti. Yine yetiştireceğiz. Bizim Nâzım Hikmet gibi bir ustamız olduktan sonra, hiç bir zaman tükenmeyeceğiz.

Sırf bu yüzden her bir komünistin birer Nazım Hikmet olduğunu,bütün ülkeye beyan ediyoruz. Bir ana yeni bir Nâzım Hikmet doğursun diye, 114 yıl daha bekleyecek değiliz ya?