Bir dem

Emrah Kazanır

Blog: Serbest Kürsü

Bir demdir bu böyle gelen, ama böyle gitmeyecek olan!

Küçük yaşta tanıştı düzenin acımasızlığıyla ve 12 yaşından beri dik duruşundan asla ödün vermeyerek yaşayan bir çocuk işçi!

Günümüz Türkiye'sinde çok duyar olduğumuz “sol partiler halkçıdır” cümlesinin asla gerçekliğiyle tanışmamıştı. (Gerçi kime ve neye göre soldu bu “düzen” partileri!)

Siyaset, ilkelerle yapılır. İlkesi olmayan her parti düzen içileşmeye mahkumdur. Tıpkı omurgasız bir yılan gibi her yana akan ama asla soL'a akmayan!

Sadece belirli dönemlerde elinin çok para gördüğünü düşünen bir insanı, yalan söyleyerek, duygularını kullanarak kandırmak işin en basit yanı. AKP öncesi dönem ile AKP dönemindeki yaşamını düşündürterek kolayca kandırılamayacak bir çocuk işçi. Ülkenin her yanında, yeri gelmiş inşaatta çalışmış, yeri gelmiş boyacılığa soyunmuş bir çocuk; küçük yaştan itibaren kendilerini “sol” diye adlandıranların ilkesiz siyasetine kanmamış ama her geçen gününde elleri cebinden hiç çıkmamış olan düzencilerin karşısında, kendisinin yanında yer almadığını ve asla hakkını savunmadığını görerek kendi rotasını çizmek zorunda kalmış. Aslında alışıkmış çevresinden, miras kavgalarından tut da ta ki nokta kadar çıkarları için fırtına koparan ilkesiz, omurgasız hatta -deyim yerindeyse- liberal akrabalarından yılanların nasıl ve nereye aktığına...

Gün geçtikçe bilenerek büyüyen ve bilinci her hafta, her ay daha da aydınlanan, sömürü düzenine kendilerini pazarlayan bu ilkesiz ve nokta kadar çıkarı için fırtınalar kopararak liberal akrabalarına karşı zırhını giymeyi başaran bir çocuk; sizce kanar mı sizin bu saçmalardan seçmeler vaatlerinize, projelerinize?

Zaten alışık sizin gibi siyaset yaptığını zanneden ilkesizlere çevresinden. Ve liberal çevresine karşı nasıl bir zırh giyeceğini çok iyi bilen bir bilinç.

Babası, düzen partilerinin vaatlerine kandığından kendi oğlunun düğününü yapamamış olması ve abisinin düğün masraflarını göğüsleyebilecek kadar büyük bir yüreğe sahip olan bir küçük. Kendi düğününde dahi “evet” deyip imzayı attıktan sonra işine dönmek zorunda olan ve günlük 12 saatten fazla çalışan “benim hangi derdime hangi söylevinizle merhem oldunuz? Merkez Türkiye projenizle mi? Ya da renksiz sömürüye tabii tuttuğunuz feodalite yapınızla mı?” sorusunu soracak kadar 43 yıldır sömürülen çocuk işçi artık 55 yaşında!

“885 lira olarak aldığı emekli maaşının üzerine 100 lira zam verişiniz mi ev geçindirecek?” sorusunun yanıtsızlığıyla birlikte 12 yaşından beri çalışmaya mahkum edilen ama aydınlanan bu kocaman adam “kendimi bildim bileli ilkelerinden asla vazgeçmeyen ve ağzından asla yalan çıkmayan, hayatım kadar dimdik duran gelenekle birlikte bu düzeni sıfırlayacağım” sözünü her anında bilincinde yankılandırıyor. Yankılanmasıysa onu tatmin etmiyor; inanarak savaşmaya devam ediyor. “soL” omzuna dokunan ellerin tıpkı kendisi gibi “boyun eğme”yen eller olduğunu bilerek yaşamına devam ediyor. 43 yıldır devlete ödediği vergilerle kendi evi, dükkanı gibi 3 tanesine daha sahip olabileceğini biliyorken; ne feodalite düzenin renksiz sömürüsüne ne de kendisini uluslararası patron ağına peşkeş çeken “Merkez Türkiye” projesine pazarlamıyor kendini. Çünkü yaşamı boyunca bu yılanların nasıl aktığını bizzat deneyimlemiş bir çocuk işçiydi o, unuttunuz mu? Hem de en yakınlarından liberal savaşı görmüş ve buna maruz kalan bir çocuk işçiydi!

Çok bir şey istememişti. “Tuzsuz aşım, ağrısız başım” derdi hep. Aşını tuzsuz kazanırken bile el-etek öpmüyordu. Karşısına dış kuvvetlerin silahlarıyla savaşmaya gelen çok ilkesizleri alt etmişti boyun eğmeyişiyle. 43 yıldır boyun eğmiyordu bu çocuk ve yine boyun eğmeyerek “yere batsın projeleriniz, düzeniniz, ilkesizliğiniz, al devlet sen de başına çal 885 lirayı” diyerek zırhını bu düzeni ve düzencileri sıfırlamak için giymişti bir kere. Giymiş olduğu bu zırh ona çok yakışmıştı.

Sana yakışanı asla üzerinden çıkarma çocuk...