Bitiş notları

Ekrem Sabırlı

Blog: Serbest Kürsü

Türkiye’nin yeni düzeni Haziran Hareketi ile başlayan süreçte bitmişti.

Bitmek, bitiş anından sonra belirir. Bitmek, göze çarpmak zorunda değil yavaşça ve çürüyerek de olur.

Türkiye’de yeni düzen bitmiştir. En çok bitmediği anda bitmiştir. En güçlü göründüğünde güçsüzdür. En büyük sarayda korku doludur. En büyük saray, en küçük tabuta sığacak büyüklüktedir. Bitmek, böyledir.

Okuyan (1) Yılbaşı Bedduası okuyor, şunu tespit ediyor:

“Diktatör yine manşetlerde… Washington Post düzenli çakıyor, haftada bir makale, iki karikatür garanti. New York Times ve The Guardian’ın aşağı kalır tarafı yok. The Independent Bülent Arınç’a taktı, en son kadın düşmanlığında ikinci sıraya koymuş. BBC “Sıfırlayım mı Babacım” videosunu gösterip duruyor.

Rol kapacaklar besbelli…”

İktidar medyasına bakıyoruz. Anlaşılıyor ki mesaj ulaşmıştır, haber iletilmiştir. AKP basınında bitime hazırlık yazıları yayınlanıyor.

Barlas (2) “siyaseti ve dünyayı anlamaya çalışırken” şöyle yazıyor:

“Bilmeliyiz ki hiçbir siyasetçiyi toplumun yüzde 100'ü tutmaz. Siyasetçinin tutulma oranı, zamana ve olaylara göre iner ve çıkar... Bir siyasetçiyi sonuna kadar tutan "Çekirdek fanatikler"in sayısı genel içinde çok küçük kalır. Bu siyasetçi kim olursa olsun, ideolojisi ve çizgisi ne olursa olsun, toplumun belirli bölümü bu kişiye karşıdır.”

Barlas Erdoğan’ı önce tehdit ediyor. Sonra da son derece ilginç bir şekilde devam ediyor:

“Bu gerçeği bildiğimiz zaman, iktidarda bulunanlara karşı seslendirilen aşırı söylemleri de, anlayışla değerlendirebiliriz. Her karşı ve aşırı söyleme "Bu vatan hainliğidir" diyerek tepki göstermeyiz. Çoğunluğun düşüncelerine ters düşen ve hatta bu çoğunluğu yadırgatan söylemlerin de seslendirilebilmesinin, çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin varlığının kanıtı olduğunu unutmayız.”

Bu AKP tarzı bir savunma değildir. Bu bir vazgeçiştir. AKP savunması, saldırıdır. Akılsızlığın ne pahasına olursa olsun arkasında durmaktır. AKP savunması “tamam biz de biraz ileri gittik” değildir. Barlas AKP savunması yapmıyor. Vazgeçmek zorunda kalacağı zamanlara hazırlanıyor.

Aynı gün Yeni Şafak gazetesinde Bayramoğlu (3) “Erdoğancılık ile anti-Erdoğancılık arasında” kaldığımızı keşfediyor. Şöyle diyor:

“Kendisiyle kavga eden, kendisine ait kültürel, tarihi, dini her unsuru o güne yönelik siyasi işlevlerle faydacı bir şekilde tanımlayan, böyle yaptıkça o unsurlarla ya da o unsurlar etrafında çatışma yaşayan ve bu çatışmayı siyaset olarak tanımlayan bir dokudur.

Bu dokunun milliyetçiliği de, solculuğu da, İslamcılığı da, liberalliği de kendisine has olur, cemaatçi ve kimlikçi özellikler taşır. Dipsiz bir bütünleşme krizinden, aşırı siyasallaşmadan ve faydacılıktan beslenir.”

Bayramoğlu bulunduğu konumdan olabilecek en ağır lafları ediyor. Bu bir AKP savunması değildir. Bu bir vazgeçişe hazırlanmadır. Bayramoğlu devam ediyor:

“Bugün Erdoğancılık ve (ama daha baskın olarak) anti-Erdoğancılık arasına sıkışmış yeni bir kördöğüşündeyiz...

Çağdaşlık ve demokratlığı, ‘’kendisine benzeyeni talep etmeye ve yüceltmeye’’ indirgeyen, kendisinden farklı olanı ise yargılayan ve dışlayan bu ataerkil ve köktenci kültür, bir süre daha başımızı ağrıtacak gibi duruyor..."

Bayramoğlu kavram çalmak istiyor. Eski dönemin suçlarını “Erdoğancılık”ta toparlamak ve konuyu kapatmak istiyor. Bayramoğlu Erdoğancılık’ın sonrasının anti-Erdoğancılık olmayacağını hatırlatarak yeni bir Erdoğan arıyor. Bayramoğlu eski Erdoğan’dan vazgeçiyor.

AKP savunusu şudur: “anneler, annelik kariyeri dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir… Her annenin doğal yapısı normal doğum üzerine yaratılmış” (4) AKP savunusu böyle yapılır.

Sanatçı duyarlılığına da ihtiyacımız var. Sanatçı duyarlılığı olmadan olur mu?

Şafak, sanatçı duyarlılığıyla, tepki gösteriyor: (5) “Annelik “kariyer” değildir, kadınların hangi kariyeri seçip nasıl yaşayacaklarına siyasetçiler değil kadınlar karar verir.”

Şafak hiçbir şey anlamamış olduğunu söylüyor. Sanatçı duyarlılığıyla yanıt veriyor.

Memecan ayakkabı kutularını hatırlıyor, bebekleri hapse sokuyor, gazetecilerin susturulmasını çiziyor. “Ne oldum dememenin” karikatürünü buluyor. (6)

Neredeyse düşünmemize izin bile vermeden dökülüyorlar. Ertem (7) “safınızı seçin” diyor ve ekliyor:

“Zaten, hem Gezi hem de 17 Aralık darbe girişimlerinin amacı esasında bütünüyle AK-Parti’yi ortadan kaldırmak değildi; onu Erdoğan’dan ayırarak bir nevi ANAP’laştırmak ve küresel sermayeyenin mültezimi olarak yapılandırmaktı.”

Ertem yeni bir Erdoğan ihtiyacını ifade ediyor. Ve sorusunu şöyle formule ediyor:

“İşte 2015’in şu ilk günlerinde saflar belli; küresel sermayenin ve onun içerideki oligarşisinin mültezimleri bir yanda, devletin en tepesine-sessiz bir devrimle- taşınan halk iradesi bir yanda… Safınızı seçin…”

Bu bir AKP savunusudur ancak haberi alamayan yandaşların durumu hep acıklıdır. Ertem bu acıklı rolü oynuyor. Ertem eski Erdoğan’ın bittiğini anlayamıyor.

AKP savunusu bittiğinde geri kalan soru bizi ilgilendiriyor.

Türkiye’de uzun zamandan beri bir soru birikiyor. Türkiye’de uzun zamandan beri biriken bir soru artık yanıt istiyor: Yeni bir Erdoğan mı yeni bir hayat mı?

Yeni bir Erdoğan ile yeni bir hayat arasında gidip geleceğimiz günlere giriyoruz.


(1) http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/yilbasi-bedduasi-104168
(2) http://www.sabah.com.tr/yazarlar/barlas/2015/01/02/siyaseti-ve-dunyayi-a...
(3) http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/alibayramoglu/erdogancilik-ve-anti-...
(4) http://www.milliyet.com.tr/yilin-ilk-tartismasi-annelik-gundem-1992960/
(5) http://www.radikal.com.tr/turkiye/elif_safaktan_bakana_sert_cevap-1263604
(6) http://ilerihaber.org/memecanin-1-ocak-2015-cizimi-sasirtti/7912/
(7) http://www.aksam.com.tr/yazarlar/cemil-ertem/safinizi-secin-e2-80-a6/hab...