Gençliğin uyuşturucusu: Hedonizm

Ekin Koç

Blog: Serbest Kürsü

Gençliğin, sınıfsal ve toplumsal mücadelelerden bağımsız hareketlilik oluşturacak bir katman olmadığı, ancak dinamizminin, heyecanının, bilgi açlığının ve kadro kaynağı olarak öncü parti için önem arz ettiği sosyalist devrimci hat tarafından defalarca yazıldı. Kriz dönemleri dışında Amerika'nın yeniden keşfi gerekmiyor. Sadece, başlangıç için kerteriz noktası anlamına geliyor.

Gençlik de kendi arasında sınıfsal, ideolojik bölünmelere sahip. Tıpkı toplum gibi. Dolayısıyla, düzenin çeşitli ideolojik salgılarından nasibini alıyor. Günümüzde üniversite gençliğinin önemli kısmının çalışmak zorunda kaldığını, bunun yanında gelecek kaygısı duyduklarını anımsayınca düzenin gençliği kendisine bağlamak için çeşitli araçlar yaratmak için çaba göstermesi anormal değil. Değineceğim nokta, aslında bugün beyaz yakalı emekçiler arasında hakim olan orta sınıf ideolojisinin üniversite gençliği üzerindeki yansıması. Daha doğrusu bunun bir parçası olan "hazcılık" öğretisinin gençlik arasındaki yaygınlığı. 

Sinemanın egemen sınıfın her elini değdiği kültürel araçlar gibi bir ideolojik aygıt olduğu biliniyor. 90'lı yıllarda "ideolojiler bitti", "tarihin sonu geldi", "büyük anlatılar yok artık" gibi kavramlarla simgelenen postmodern saldırganlık söz konusuydu düşünsel alanda. Egemen sınıf, böylelikle zafer naraları atıyordu. Eğer ideolojiler bittiyse, geriye hedonizme dayanan bireycilik kalıyordu. Tabii ki bunun da bir büyük anlatı, ideolojik argümanlar olduğuna şüphe yok.

Söz konusu dönemde Hollywood'da, "anı yaşa" mottosunu salık veren Ölü Ozanlar Derneği kitabından uyarlanan film yaygınlaştı. Gösterime girdiği tarihin 1990 olması, Sovyetler Birliği'nin o dönemki akıbeti ve emperyalizmin saldırganlığının dozunun artırıldığı dönem olduğu hususu düşünülürse tesadüf değil elbette. Yine 90'lı yıllarda "anı yaşa" mottosu üzerinden birçok Hollywood filmi çekildi. Dostluk, sevgi gibi duygularla süsleyerek elbette.

Ancak bu sloganın salık verdiği öğretinin emekçi sınıflar için bir tehlike arz ettiği şüphe getirmez. Bu öğreti, toplumun bir parçası olan bireyi, alabildiğine bireyselleştirmekle kalmıyor; geçelim dünyanın değiştirilmesini, dünyanın sorgulanması ve anlaşılması için herhangi bir ihtiyacı yok ediyor. Her şey gündelik yaşanıyor. Böyle olunca da uzun vadeli bir mücadele olan sosyalizm mücadelesine de politik olarak bağlanmak zorlaşıyor. 90'lı yıllarda en azından Türkiye özelinde bu salgı gençlik üzerinde pek tutmadı. Zira, ülke genelinde solun silkinmesi, öğrenci hareketleri, kent yoksulları dinamiğinin yarattığı mücadeleler söz konusuydu. Ama bugün için aynı şeyden bahsetmek pek mümkün değil. 

Evet, Cumhuriyet tasfiye edildi. 2. Cumhuriyet olarak adlandırılan rejimi ise bir türlü yerleştiremiyor düzen. Çeşitli sebepleri var. Ama bu başka bir konu. Bugün düzen, dinci ideoloji üzerinden kapsayamadığı gençleri, yaygın söylem olarak Amerikan kültürü, yani hedonizm temelli anlayış üzerinden düzene bağlıyor. Eğlence kültürü bunun üzerinden şekilleniyor. Tıpkı, maddi olarak işçi sınıfı içerisinde yer alan beyaz yakalı emekçilerde olduğu gibi.

İşçi sınıfının boş zaman hakkı ve bunu istediği gibi değerlendirme hakkı vardır elbette. Bir emekçinin işten sonra evine gelip film izlemesi kadar doğal  ve değerli bir şey yok. Ancak, somut bir örnek verecek olursak ABD tekeli olan, içinde onlarca antikomünist içerik bulunan Netflix'e fazla anlam yüklemek, bir muhaliflik simgesi olarak göstermek korunaklı bir alanda "muhaliflik" yapmanın göstergesi oluyor.  "Muhalif olalım ama etliye sütlüye bulaşmayalım" cümlesinde özetlenebiliyor. Üstelik toplumsal bir varlık olan emekçiyi bireyselleştiriyor.

Konuya dair diğer bir mesele ise dizi bağımlılığı. Böylelikle, görselliğin zahmetsiz kollarına kaçılıyor. Okumak gibi emek ve zaman isteyen bir uğraştan kaçılmış olunuyor. Böylece, konulara bütünlüklü yaklaşım ve derinlikli okuma yeteneği kayboluyor. Bunlar sadece bu ideolojik salgının eğlence kültürü alanının pratiğine iki örnek. Bu örnekler müzik, dans gibi birçok başka alandan da verilebilir. Hatta kurulan kişisel ilişkiler bile hazcılık üzerinden şekilleniyor. Bu durum ise liberallerin söylediğinin aksine bireyi var etmek yerine yok ediyor. Düzen çürürken çürütüyor. Hedonizm, gençliğin uyuşturucusu olarak işlev görüyor.

Peki ne yapmalı? Düzen içerisinde işçi sınıfının karşı hegemonya arayışlarının reformizmin taşlarını döşediği onca yıldan ve deneyden sonra biliniyor. Ancak, düzenin gençlik üzerindeki söz konusu ideolojik kuşatmasını kırmak gerekiyor. Öğrencilerin işçileşmesi buna elverişli bir zemin sunuyor. Bu, kuşatmayı kırmak için bir avantaj. Ancak, yeterli değil. Tarih bilinci de gerekiyor. Tarih bilinci ile donanmak doğruda durmanın ön şartlarından biri oluyor. Bu bilinç ile kuşanmış gençlik ise bu kuşatmayı kırmaya ehil olabilir.