Multimilyoner olma yolları ya da büyüklere masallar

Efe Dirim

Blog: Serbest Kürsü

“Artık her iş adamının, tutkusu için bir adı vardı: aralarında klişeleştiği gibi endüstrinin ya da ‘Mali dünyanın Napoleon’u’ olmak. Sıradan insanlar, kendileri gibi sıradan birinin kral olmak için doğanlardan daha büyük biri haline gelmesiyle karşılarına çıkan benzersiz tablo karşısında şaşkına dönmüşlerdi.” (1)

Eric Hobsbawm, on dokuzuncu yüzyılı anlatırken bu satırları kullanıyor. Kapitalizm, dünya çapında bir sistem olduğundan beri yoksullara “zengin olma hayali” sunuyor. Liberallerin de pek sevdiği tezi şöyle formüle edebiliriz: “Zeki ve çalışkan bir girişimci olursan sen de bir gün zengin olabilirsin.”

Bu tez üzerine her yıl kütüphaneler dolusu kitap yazılıyor. "Nasıl büyük bir girişimci olunur", "Kendi işinizin patronu olun", "On adımda milyarder olma sırları"…

Üstüne üstlük, dünyanın en zenginleri de burada konu mankeni oluyor. Herkes Elon Musk’ın ne kadar karizmatik ne kadar zeki bir “girişimci” olduğunu yazıyor, ama kimse Tesla şirketinde bayıltana kadar çalıştırılan işçilerin Musk’ın zenginliğinin kaynağı olduğunu düşünmüyor. (2) Rahmetli Steve Jobs’ın yoktan yarattığı serveti dünya yoksulları tarafından imrenilmeye devam ediyor, ancak niyeyse bu servetin ne şartlarla büyüdüğü sumen altı ediliyor. (3) Buraya sermaye sahiplerinin sebep olduğu savaşları, krizleri de ekleyin. Kan gölüne dönen Suriye, gittikçe daha sık konuşulan yeni bir dünya savaşı tehdidi, zengin-fakir arasındaki uçurum… Tüm bu yaşananlara kâr hırsının sebep olduğunu görmemek mümkün değil.

Dolayısıyla formülümüze bir ekleme yapabiliriz: “Zenginliğini büyütmek istiyorsan birilerinin üstüne basarak yürümeyi de bilmelisin.” Fakat yine de emekçilere şu yalan söylenmekte: Bunlar vahşi kapitalistler, sen daha az sömürerek zengin ol…

Birincisi, sömürünün azlığını meşrulaştıramazsınız. Milyarları götürdükten sonra “ama bizim şirketimizde işçiler iyi durumda” diyen patron, “benim kölelerim daha besili” diye övünen efendiden sadece coğrafik veya zamansal olarak farklıdır. İkincisi, kapitalizm bir rekabet sistemidir ve sömürünün şiddetlenmesi bir patronun iflas etmemesi için genel-geçer bir kuraldır.  Üçüncüsü ise, o ilk zenginlik de -birilerinin övündüğü gibi- adil bir şekilde doğmuyor.

Son dediğimizi açalım. Liberallerin tezi şunu gerektiriyor: Hangi şartlarda doğmuş olursak olalım, hepimiz piyasa tanrısı karşısında eşitiz. Bunu bu açıklıkla söyleyebilene pek rastlanmasa da kapitalizm savunucuları için bunun doğruluğu kuşku götürmüyor. Tıpkı yerin metrelerce altında kazı yapan maden emekçisine sessiz olup şükretmesini söyleyenler gibi, piyasanın tanrısı da bilhassa eğitimli emekçiye bunu fısıldıyor: “Zengin olamazsan, bu senin eşekliğin. Bak, başkası nasıl oldu?” Ya da Bill Gates’in söylediği biçimde, “Fakir olarak ölmek sizin suçunuzdur.” (4)

İddia sahipleri, neden bugünün zenginlerinin katlanarak zenginleştiğini ya da şans eseri zenginleşenlerin tamamına yakınının -belki de tamamının- halk tabiriyle birer “görgüsüz” olduğunu açıklasalar iyi olur. Ya da niye günümüzün servet yaratan projeleri insanlığa zerre faydası olmayan projelerden oluşmaktadır? Mesela Angry Birds’ün olmadığı bir dünyada ne acılar çekerdik, düşünsenize… Ya da “kuzu eti tokatlayan” bir kasabımız olmasaydı…

Bir dipnot: Dünyanın tamamında aptallık servet yaratıyor. Diğer yandan, yıllardır ambargo altındaki bir ada ülkesi bedavaya, halkına ve dünyanın ulaşabildiği kısımlarına akciğer kanseri tedavisi ulaştırıyor.

Liberaller, sevdikleri birkaç örneğin yanında, girişimci olmaya çalışıp hayatları darmaduman olan insanları da konuşmalılar. Eğer sadece zekâ ve beceri ile zenginlik kazanan birileri varsa, diğer tarafta bunların çok daha fazlasına sahip olmasına rağmen… Nevzat Evrim Önal’ın benzetmesini buraya almalıyım: “Aslına bakarsanız bu artist olmak için evden kaçmaya benziyor: Belki bin, belki on binde birimizin şansı yaver gidiyor (…) (b)aşaramayanlarımızın ise ayları, yılları heba oluyor ve geride kimsenin girmediği bir internet sitesi, kullanmadığı bir yazılım veya umursamadığı bir prototip kalıyor.” (5)

(Tabi bir yandan da hiçbir niteliği olmadan zengin olanlar var ama onlar -zenginlerin en kalabalık kesimini oluştursalar da- konumuz dışı.)

Ve bir kez başarılı “girişimci” olduktan sonra -olabilirseniz artık sömürüyü katmerlendirmeden başarınızı koruyamazsınız. Spekülasyonlar, ucuza satın almalar, işçi sömürüsü, borçlandırma…

Yine de piyasa tanrısının formülünün birkaç değişiklikle de olsa yürürlükte olduğunu söyleyebiliriz: “Olağanüstü derecede şanslı, biraz zeki ve çalışkan -gerçi bu ikisi çok gerekli değil- ve yeri geldiğinde her türlü alçaklığı ve asalaklığı yapabilecek biri olursanız, siz de bir gün zengin olabilirsiniz.”  

Ya da unuturuz tüm bu zırvaları ve bunları yıktığımız bir dünyayı hep birlikte kurarız.


(1) Hobsbawm, Eric. (2003). Devrim Çağı. Dost Kitabevi Yayınları. Sayfa 70.
(2) http://haber.sol.org.tr/emek-sermaye/tesla-fabrikasinda-isciler-bayilana...
(3) http://haber.sol.org.tr/dunya/applea-calisan-iscilerin-yuzde-90i-hastane...
(4) Sözün doğruluğu ya da bağlamı konusunda şüpheler var. Ama bu sözün liberal aklı çok doğru yansıttığını düşünüyorum.
(5) Önal, Nevzat Evrim. (2017). Bilmiyorlar, Ama Yapıyorlar. Yazılama Yayınevi. Sayfa 89.