CHP Kurultayı’ndan halkın payına düşen

Efe Dirim

Blog: Serbest Kürsü

İki yüz yıla yakın tarihi boyunca sosyal demokrasi pek çok kez evrim geçirdi. Başlarda sosyalizmle eş anlamlı kullanılırken, sonra işçi sınıfına ihanet ederek yepyeni bir misyona büründü. 1. Dünya Savaşı sonrası sosyal demokrasi, düzenin devamlılığını sağlama amacıyla solu etkisiz hale getirme görevini üstlenmekte. AKP Türkiyesi’nde ise düzenin çıkarları sosyal demokrasinin kişiliksizleşmesini gerektiriyordu. Ta ki dünya çapında bir kriz ortaya çıkıp, emperyalizm açısından bunun Türkiye’deki anlamı Erdoğan’ı devirmek ya da onun aksaklıklarını törpülemek olarak somutlanıncaya dek.

Türkiye’de halkın bir kesimi Erdoğan’la asla uzlaşamayacağını defalarca kez gösterdi. Bu kesimin Erdoğan’la birlikte tüm düzeni karşısına almamasının yolu Erdoğan’ın halksızlaştırılmış bir operasyonla götürülmesi/geriletilmesi ya da -hiç değilse bu başarılana kadar kitlelerin siyasi temsilcisi rolünü üstlenenlerin Erdoğan’la aralarına keskin sınırlar çizmemesiydi. Bunları örnekleyelim: 15 Temmuz darbesi halkın içinde olmadığı bir operasyonla Erdoğan’ı devirmeyi ya da istenilen yola sokmayı amaçlıyordu. Darbenin başarısız olmasından sonra sosyal demokrasinin Erdoğan’ın yanında saf tutması da Gülen cemaati ile Erdoğan arasındaki bağlantıya vurgu yapan halk unsurlarının boşa düşürülmesi anlamına geliyordu. Eğer kanlı bir darbe Erdoğan’ı deviremediyse, tüm düzenin zamanında belli ittifaklara girdiği Gülen cemaati şeytanlaştırılacak, Erdoğan kahraman ilan edilecekti. Öfke yaratan Erdoğan’dan kurtulamayan düzen, tüm gerçekleri unutturarak öfkenin kendisinden kurtulmaya çalışıyordu! 

Geçtiğimiz yıllardan bugüne kadar CHP bu iki yolun da birçok defa temsilcisi oldu. Erdoğan’la uzlaşmayan kesimlerin, CHP’nin Erdoğan’la uzlaşmasını değil, onu iktidardan indirmesini bekledikleri açık. Ancak Erdoğan’a karşı CHP bir iktidar alternatifi olamadıkça, uzlaşmadan başka çözümün de kalmadığını düzen açısından görmek gerekiyor. Dünkü kurultay da aslında bunu gösteriyordu.

Muharrem İnce belli açılardan halktaki öfkenin yansımasını gösterdi. Söylediklerinde ne kadar dürüst olduğunu ya da bunların CHP içinde gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceğini bir kenara bırakalım. Açık olan şudur; CHP’nin biraz dahi sola yakın söylemlerde bulunan İnce’yi bugünkü tarihsel görevlerine yerleştirmesi mümkün değildir. Genel başkanın seçildiğini de düşünerek Muharrem İnce üzerine fazlasını söylemeye şu an için gerek görmüyorum. 

Kurultayda Kılıçdaroğlu’nun söylemleri, Türkiye’de ilericiliğin ne kadar da ayaklar altına alındığını gösteriyor. Ancak bir gerçek de şu: Artık yurtseverlik, antiemperyalizm, aydınlanmacılık, kamuculuk gibi değerler sadece işçi sınıfı ve onun partisi tarafından savunulabilir. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun söylemleri ve genel başkan seçilmesi, CHP’deki yozlaşmışlığı değil, aksine CHP’nin tarihsel misyonunu çok doğru bir şekilde yerine getirdiğini gösterir.

Kılıçdaroğlu’nun sözlerinden birkaç parçayı kısa kısa inceleyelim:

“Afrin milli duruştur ama birileri bunu kendilerinin kararı gibi sunuyor.” Afrin operasyonu Türkiye burjuvazisinin emperyal heveslerle ve ABD müttefikliğini yeniden kazanmak amacıyla başlattığı bir işgaldir. Burada “terör örgütlerini temizleme” iddiası boş bir lafazanlıktan ibarettir. 

“…iktidarımızda ilk bir yıl içinde yoksulluğu bitireceğiz. OHAL'i kaldıracağız, kim istihdam yaratıyorsa her türlü teşviği vereceğiz.” Sömürücü sınıfların elinden üretim araçlarını almak yerine, onlara daha rahat sömürebilsinler diye teşvik verirseniz yoksulluğu bitiremezsiniz. Bugünkü dünya koşullarında, burjuvaziyi karşınıza almadan ekonomiye de siyasete de emekçi sınıflar lehine müdahalede bulunamazsınız.

“Gencecik fidanlarımızı, başbakanlarımızı darağacına gönderdik.” Adnan Menderes’i savunmak şaka olsa gerek…

“Demokrasi düşmanlarına karşı hep birlikte ortak mücadele ettik, direndik. 15 Temmuz'dan söz etmemin nedeni halkın direnme hakkını savunmamdır.” ABD destekli bir darbenin kötü olduğu kuşku götürmez. Ama AKP’nin, ikiz kardeşi Gülen cemaati ile girdiği kavganın sonucunda “kutsal bir direniş” gösterdiği tezinin ise ayrı bir şaka olduğu düşünülebilir. Ama değildir, CHP lideri sahiplenilecek kitle olarak 15 Temmuz’da sokakta gençleri linç eden şeriatçı güruhu görmektedir.

Ve aslında tüm yazdıklarımı iki cümlede özetliyor Kılıçdaroğlu: “CHP'lilere görevlerini hatırlatıyorum: Huzura ihtiyacımız var, kavgayı değil huzuru savunacaksınız.” Bugünkü toplumumuz iki sınıfa bölünmüştür. Bir tarafta emekçilerin emeğini sömürenler, diğer tarafta sömürülen emekçiler. Bugün Türkiye’de huzurun yolu, emekçilerin kendilerini sömürenlere -ve onların temsilcilerine karşı amansız bir kavga vermesinden geçiyor. 

Ama dediğimiz gibi, ilerici değerler artık CHP ya da başka bir düzen partisi tarafından hiçbir şekilde savunulamaz. Bu yüzdendir ki, dünkü kurultayın Muharrem İnce ve Kemal Kılıçdaroğlu arasında -zaman zaman çirkinleşen bir koltuk kavgasına dönüşmüş olması bu tabloyu yalnızca tamamlamaktadır. 

Genel başkanlık seçimleri tamamlandıktan sonra yaygınlaşan “düzen partilerinden umut kesme” çıkışları ise oldukça geç kalınmış, ancak sonuna kadar götürülmesi gereken çıkışlardır.