Meseleyi kökünden halletmek için; iğdiş adaletin kimyasal hadımı

E. Feride Tetik

Blog: Serbest Kürsü

Cinsel saldırı suçlarına ilaçlı tedaviyi içeren ‘Cinsel dokunulmazlıklara karşı suçlarda hükümlü olanlara uygulanacak tedavi ve diğer yükümlülükler hakkındaki yönetmelik 26/07/2016 tarihinde resmi gazetede yayınlandı. Söz konusu haberle ilgili kamuoyu görüşü ‘kimyasal neymiş hepsini kessinler’ şeklinde özetlenebilir. ‘Yetmez ama Evet’ nidaları ile karşılanan bu yönetmeliğin, hukuk ve sağlık kapsamında ayrıca ele alınması gerekiyor, tartışmaya farklı bir yaklaşıma ihtiyaç var. Bu yazı, bir tecavüzcü/istismarcı ile empati kaygısı gütmeden yazılıyor olsa da, meseleyi kökünden halletme yaklaşımına dair bu ‘kararlılıkta’ itiraz edilmesi gereken önemli bir nokta var. AKP'nin OHAL günlerinde ve bu kadar ‘önemli’ gündemin içinde bu konuya öncelik vermesi tribünlere oynamak için değil, alt metninde tehlikeli bir yaklaşım yatıyor.

Öncelikle bu tepkiler insanların incinen adalet duygularının ‘öç’ ve ‘kısasa kısas’  arayışlarına yönelmişliğinin göstergesidir. Doğaldır ama doğru değildir. Adalet arayışının bu şekilde tatmin edilmeye çalışılması, oluşan tepkileri soğurabilmek içindir. Karşına ‘suç’u değil ‘suçlu'yu almak  kimyasal hadımda da, hırsızlık yapanın elini kesmekte de aynı işlevdedir. İtiraz geliştirenlere karşı, ‘siz de ne istediğinizi bilmiyorsunuz’dan, ‘tecavüzcülere mi üzüleceğiz’e kadar geniş bir histeri dalgası var. Tehlikelidir. Örneğin bir çocuk istismarcısının hapiste uğradığı tecavüzün toplumsal vicdanı sızlatmaması(!) doğal gelebilir fakat toplumun bununla ‘tatmin’ olması, tatmini bunda araması iğdiş edilmiş bir adalettir. Örneğin Özgecan’ın katilinin hapiste infaz edilmesi kimse tarafından kayıp olarak addedilmeyebilir fakat toplumun ‘içeride görür o cezasını’ temennisi farklı bir psikolojiye işaret etmektedir. Kaybedilen şey adalet duygusu, sızlayan şey çaresizlik hissi ise, yani incinen adalet duygularının insanları hukuk dışında yollarla adalet tesisine yöneltmesi ve bu yöntemleri yüceltmesi söz konusu ise durum toplumsal yapı için tehlikelidir. 

Tehlikelidir çünkü bu anlayışın altında yatan erkeğin fıtratında, insanın doğasında, tecavüz olduğu kabulüdür. Bu ön kabul erkeğin dizginleyemediği cinsel dürtüleri yüzünden tecavüze yeltendiği bu yüzden kimyasal yahut fiziksel yöntemlerle bu güdüleri baskılama ve biyolojik  müdahalelerle bu dürtüsel baskıya son vermenin çözüm olacağı sonucuna getirir.

Bir cemaat, sokaktaki kitlelere, mensuplarına ‘hanımlarımız sokağa çıkmayıp evde sevinsinler’ diyerek demokrasinin kime demokrasi olduğunu ‘hanım kardeşlerine’ hatırlattı, AKP ise tüm bu toz duman içinde kendini kadınlara bir kere daha hatırlatıyor. Kısasa kısas belki biraz iç soğutur, belki geçici bir tatmin sağlar ama çözüm değildir. Hele ki kısas, duhule karşı ‘hadım’la cezalandırma basitliğindeyse çıkışsızdır, ilkeldir. 

MEVZU BAHİS ORGAN BEYİNDEDİR

Erkeklerin tecavüz etmelerini/kalkışmalarını mümkün kılan biyolojik bir özellikleri var: Penis.

Kadın emeği ve doğurganlığı üzerinde denetim kurulmasının bir aracı olarak ataerkil ilişkiler, çıkış noktasından birisinin bekâret olması ise erkeklerin penisi bir silaha dönüştürmesini sağlar.  Penisin silahla özdeşleştirilmesi, küfür külliyatının bunun üzerine kurmaları, galip tarafa mağlup tarafın kadınlarının helal kılınması,  fallik anıtlar vs boşuna değil. Penis sahibi olmak iktidar sahibi olmak, güçlü olmak, saldırgan olmak demektir. Tüm iktidar ve mülkiyet göstergeleri bu yüzden bir penis işlevindedir. Penis odaklı erkeklik inşası, bilinç dışında ‘rasyonel’ yollar ve ‘rasyonalize’ edilmiş kurumlar aracılığı ile kendini gerçekleştirir ve oradan beslenir. Namusun bekaretle özdeşleşmesi bir erkeğin ‘bu kadın benim’ demesi, onu mülk edinebilmesi için gereklidir. "İlk ben aldım, kullanım hakkı bendedir, buna da evlilik diyoruz"; mesele bu minvaldedir. 

Penis sadece penis değildir, penis sadece bir cinsel organ değildir ve penis kasıklarda taşınmaz. Penis erkeğin beynine yerleştirilir. Hatta öyle ki otoritesi ve cesareti takdir edilmek istenen kadınlar bile ‘penis sahibi’ anlamına gelen bir sıfatla ödüllendirilir. Bu çerçevede erkeği ‘erkekliğinden’ ederek cezalandırmak yine erkek egemen sistemin mantığı ile düşünmektir. Penisin kadın erkek tüm bireylerin beyninde yer etmesidir. ‘Hadım’ tecavüzcüyü cezalandırır, ‘erkekliği’nden ederek bir nevi iktidarından eder. Erkeği ‘kadınlaştırarak’ cezalandırır. O artık güçsüz, aciz ve eziktir ve kontrol edilebilir.  

Tecavüz insan doğasında değil, ataerkil toplum yapısının özündedir.

İdamı da, hadımı da sahiplenecek linç sürüleri hazırda tutulurken bir yandan çocuk evliliklerine yönelik onaylar, bir yandan istismarcının kurbanı ile evlenmesi halinde cezadan yırtması hazırlıkları, bir yandan ‘badeleme’ açıklamaları birlikte düşünülünce ‘çözüm’ün göstermelik bir şovdan çok öteye gittiğini gösterir. Gericilik kadınlarla barışamayacağını biliyor ama sadece tribünlere oynamıyor. Gericilik, kendi dürtüleri ile de baş edememektedir. 

AKP, örneğin önüne ENSAR ve çocuk istismarcıları dosyası tekrar açıldığında, kadın düşmanlığının hesabı sorulduğunda  ‘bakın gerekli önlemleri aldık’ demek için, ‘bakın en sert cezaları veriyoruz’ demek için adım atıyor, geriye doğru kocaman bir adım hem de. Bakın ‘suçlu’yu yakalayıp derdest edeceğiz. Hem de penisinden… 

Bu sistemde yüce ‘penis’in iktidarı daimdir, sadece kontrol edebilmek için mekanizmalar geliştirilir. 

Evlilik denir, namus denir, kuma denir, helal denir, harem denir, dini nikah denir, huri denir ama bu yapı içerisinde tecavüz/istismar sadece isim değiştirebilir.