Şairlerden barış çığlıkları

Dursaliye Şahan

Blog: Serbest Kürsü

Derler ki iyi şiir yazabilen her şey yazar. Hani bazı dizeler vardır. Böyle mıh gibi gelir yüreğinizin ortasına çakar. (Belirtmekte fayda var bahsettiğim şiirler bu tür olanlar.)

Zamanın belediye başkanı, an itibariyle Cumhurbaşkanının topladığı sempatide şiirin de payı var biliyorsunuz. Yemin etse başı ağrımaz. Okuduğu şiir nedeniyle içeri girdi mi girdi! Nokta yani. Şiirin türü, düzeyi, yazanı, amacı, okuyucusu, seveni onlar ayrı konu.

Şiir deyince hemen ilk akla gelen Nazım, Neruda, Can Yücel gibi efsaneler de apayrı bir konu.

Günümüzdeki yaygın şiir ve bil umum sanat anlayışına dönecek olursak bir cümle ile her şeyde olduğu gibi o da iktidarın iki dudağı arasına düşmüş durumda. Yani iyi şairi, iyi ressamı, iyi yazarı, iyi oyuncuyu, iyi yönetmeni ve bütün çağdaş iyi sanatçıları mühür ben de diyenler belirliyor.  (Çok şükür ki tarih var ve herkesin hakkını avucuna saymakta elbet.)

Neyse, ben öykü kulvarındayım (ki bu alan çok yarışmalı değildir, hatta sanatın en mütevazi alını bile denebilir) ama buna rağmen başıma gelmeyen kalmadı.

İkinci kez mahkemelerde sürünmekteyim. Birincisi beş yıl sürmüştü, ikincisi henüz bitmedi, Allah üçüncüsünden korusun diyorum.

Sahiden zor. Koskoca Hukuk Fakültesinden mezun olduğunu söyleyen adamlar; “Hikâye yazmakta ne var? Ben alasını yazarım. Hatta imamlar bile bunu yazar…” türünden cahil cühela laflar ediyorlar, öyle kalıyorsunuz.

Davacı olarak girdiğiniz o duruşmalarda bu haddini bilmez tavırlar karşısında kendinizi savunmak durumunda kalıyorsunuz. Komedi filmlerinde bile abartılı bulunacak sahneleri gerçek hayatta yaşıyorsunuz. Çünkü zaman onların zamanı. Dillerinde Allah, ellerinde din kitapları ile koskoca bir grup. “Biz falanız, filanız, cemaatiz, her şey bizim hakkımız,” diyorlar.

Yasaları, bilirkişi raporlarını filan tanımıyor, takmıyorlar. Bir de bakmışsınız yıllardır kâr amacı gütmeden barışa dönük yayınlar yapan bir internet sitesi o güne kadar hiçbir sorun yaşamamışken bir anda siber saldırılar ile sık sık çökertilmekte. Çünkü dava ettiğiniz hikâyeniz o sitede yayımlanmış. (lightmillennium.org)

Türkiye’de hukuk hemen her gün onlarca kez sınavdan geçmekte. Birey olarak, vatandaş olarak haklı olmanız yetmiyor. ‘Onlar’dan değilseniz hele hele sanatçıysanız siz yaşamayın daha iyi.

Bu konuyu burada kesiyorum, zira devam eden haklı davama gölge düşsün istemiyorum.

En başa dönecek olursak şiir yazmak kolay değildir. İlahi bir yetenek ister. Bakınız asırlardır milyarları peşinden sürükleyen din kitaplarındaki o dil şiir dilidir.

Başa dönecek olursak, iyi şiir kolay görünür. Okuyunca kâğıda kaleme sarılıp büyük bir iştahla ben daha iyisini yazarım deme gafletine düşmek de bir yere kadar insani sayılabilir. Ancak ortalama zekaya sahip bir bireyin bir iki denemeden sonra şiirin nasıl zor olduğunu kavraması gerekir. Kavrayamıyorsa orada bir sorun var demektir. Halk arasında bunlara man kafa da dendiği olur. Yazmadan, dinlemeden, anlamadan yazmak cahillere mahsustur.

Oysa gerçek şiir resim gibidir, yalan söyletemezsiniz.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye Yazarlar Sendikası’nın (TYS) girişimiyle bir araya gelen şair ve yazarlar barış arzusu ile ortak bir şiir yazdı.

Yangın yerine dönen savaş alanında bir damla su olmak umuduyla barış çığlıklarının bir araya gelmesi de diyebilirsiniz.

Kimlerin anlayacağını, kimlerin ne var bunda diyeceğini az çok tahmin etmek zor değil.

‘Barış için diz dize’ şiiri ve katkı sunan isimler aşağıda:

Spiker
yeniden oku haberi siperden
barış müzesidir düşlerim.

Kan kokan benim yatağım, 
vurulan oğul benim, dul kalan benim
güvercin ve serçe içimdeki her kuş
boynu vurulmuş pelikan
yalnız güvercini değil, 
tüm kuşları sana adadım
artık kalbim değil yalnızca ellerim
ilgilenecek bu utançla
ellerim deniz, ellerim hep taş, ellerim çare
ellerim kıpkızıl tırnak içinde.

O kadar söylendi ki savaşa dair
barışı unuttu unutacak neredeyse şair
yine de kutsal bir yağmurdur barış,
o göğertir, yaşatır insanlığı
yine de deriz ki taşırım 
elime düşen karanfilin kederini,
kan içinde yatar ergen telaşım
kusursuz bir ölüm gibiydim,
kirlenmedi üstü kimsenin
kalanlar dizlerini dövüyor söz kırıklarıyla
ah kalbimin yarısı sen, sen yaralısın ve yangın,
sarıl umutlarıma rüzgâr dinsin.

Deriz ki ey bezirganları savaşın
rüzgârın kanatlarına bırakın duaları
yıkayın toprağımı çocuk sesleriyle
vatanım olsun onların kalpleri,
gökyüzünde çocuk cıvıltısı, 
gözleri çiçeklerin şarkısı
onların kahkahasıdır barış,
duyulur adaletin coğrafyasında yalnızca
gülün sesidir barış, kardeşliğin ekmeği
suyun ışık demeti, tohumdur insanlık yeşerten
sönmesin diye evlerin duru ışığı
toplanıp karanfil olsun diye anaların çığlıkları
analar ilaçtır, sorma nasıl onarırlar batan güneşleri
ama ilk kurşun bir anaya değer önce
onların aşkı barutu ıslatan yağmurdur siperlerde
kan revan sürmesin, gül sürsün diye hayat
barış, çamaşır suyunda unutulmuş 
delik deşik bir fanila onlar için
ömür ise hep pabuçlarımızın içinde.

Oğullar, kızlar koşar kalplerinde yine de 
biri gülümsediğinde, biri tuttuğunda ellerini
yoksulluğumuz diner yaz yağmurları gibi ağır
yağmur unutursa gülmeyi, 
keder yağar üstümüze sonsuzca
yoksuluz, ölüler milletiyiz savaşta, 
mezarlıktır vatanımız
oysa diz dize dizelerdik
siyah bir tabuttan başka neyiz ki şimdi
yüz kere toprağa girsek de uyunmuyor, uyunamıyor
her savaş ilanında barış önceden ölür,
her barış sonrasında bir kolsuz karıncayız 
savaşın küllerini karıştırırız
direnmiş bir barış közü için, ah belki.

Deriz ki “zeytin gözlüm” savaşta işin ne,
şarkılar perperişan
deriz ki “gökçe martı” avazı,
“güvercin curcunası” İda’da, Ararat’ta
Everest’ten Kilimanjora’ya bir kalp uçumu uzaklık
güvercin gagasında zeytin değil, yorgun bir cümle
deriz ki barış için yolunuyor güvercinin tüyleri
gül ölüyor, manşetten girmiyor bahçe
deriz ki bir şiir savaşa karşı çıkabilir mi diye
soruyor akşamki rüya
deriz ki hiçbir ağdan dost diline düşmesin insansız hava ateşleri
deriz ki çocuklar, cellatlarına sevmeyi öğretebilir mi anne
deriz ki zeytin dalları çiz defterlere,
altına da imza yerine bir kuş
deriz ki barışı mermi diye sürdük namluya
kuşlar konsun diye arpacığına tüfeklerin
deriz ki güvercin yerine barış uçur gökyüzüne
deriz ki kana kan düşman değil, 
cana can dostluk için boğazıma değil, boynuma sarıl.

Deriz ki çıkarıp atmalıyız postalları, 
ölüm kokuyor çoraplarımız, 
asker olmayın yeter
deriz ki bütün tarihe el koydum
ayıplarını örtsün diye
şanlı ve muzaffer orduların
deriz ki ölüm kundağa girdi Alan’la Cemile’yle
korumalıyım aklımı, barışsıl günler için
utan dünya, bir oğul karaya vurdu,
bir kız, ölümden ıpıssız gökkuşağı.

Deriz ki tüy yumuşaklığında bir bakışı özgürlük bilirken
omuzlarını silkiyor kurşun
ve aralıksız iniyor baharı karşılayan çayırlara
deriz ki doğmasaydım da görmeseydim
can çekiştiğini yurdumun 
deriz ki biri bir tarafta öldü, ateş düştü eve
öbürü öbür tarafta, ateş düştü ocağa
deriz ki ah barış, kan ve zulümle
çatlamaz hiçbir tohum,
deriz ki ey barış, seni öpersem tomurcuk değer yarama
deriz ki ey barış, olanlar içimde söz bırakmadı
sadece dünyayı yönetenlerin üstüne etmek istiyorum
deriz ki hey savaş kundakçıları, doymadınız mı daha
deriz ki bırak arkanı, 
önce ağzını yıka bol suyla ve barış gelsin
deriz ki çocuklar koşun, barış olsun diyerek
deriz ki bırak çocuklara barışı yüzyıllık gömü gibi
deriz ki sus deme bir şey,
uğur böceğine mi sorsam, yolculuk nereye asker?

Büyümez ölüm, ateş dikenleri üzerinde
bizi öldürün, bizi öldürün
artık barışın içinde erimek istiyoruz
bugün sana gelemem, dün dağlarda öldürüldüm
vasiyetimdir: beni derin bir sessizliğe gömün
barış içinde ve yalnız
son nefeste de söyleriz onu
bir kuşluk vakti sararken dört yanı
kandan güzelleme olmaz barışa
kan değil, gülmek yeşertir insanı
bugün barış emeği gerektir
barış soframızdan eksilmesin kimseler
nasıl çıkar ki bir savaş, barış diye yakarırken halk
Cizre Barış, Barış Cizre…
Kandahar, Halep, Filistin
Ölüm ve Barış, Barış ve Ölüm…
Ne yapsak olmuyor, 
öyleyse kanı dinmeyen bir barış sesi kalacak içimizde
insan olun ve dünya boğulmadan
çocukları değil, öfkeyi gömün karanlığa
hangi inanç, hangi kavga 
haklı çıkarır bir çocuğu öldürmeyi
koklayın, kanımızdandır gelinciğin kırmızısı
yaradan nehre damlayan o kan,
gülümser yeryüzüne: “Geleceğinim ben senin.”
Ah, o büyük fotoğrafta yanan yarın mı sonsuzluk mu?

Ölü kalbimizde ateş, hâlâ senin için ışıyor. 
ellerimizi, kollarımızı bağlasanız da
narlı demirlerle dağlasanız da kalplerimizi
sıkarız dişlerimizi, içimizde saklarız zamanı
çünkü sesimizin çocukluğunu astık duvara
yaşama sevincimizdi çünkü kızıl gül, kırçıl karanfil
ölü çocuklarımızın üstüne serpilmeden önce
barış yazalım gizlice güneşin bir yüzüne
çünkü farkı yoktur bir acıyı yazmaktan
kanla canla uyaklıdır zaman dediğin
ipin tılsımı merhametle dualansın
değmesin öfke kana
bir bir kapansın kör kuyuları düşmanlığın
indirilsin kin bayrakları burçlarından 
eğer bir şeyler söylemen gerekirse
sakın vazgeçme yabanıl şiirler okumaktan
gerçek aramızda dolaşıyor nasılsa
kesecek boyun arayan sabırsız bir kılıç gibi.

Diz dize verenler

Eray Canberk, Sennur Sezer, Cengiz Bektaş, Gültekin Emre, Atilla Dorsay, Buket Uzuner, Sabahattin Yalkın, Barış Pirhasan, Yaşar Miraç, Ahmet Ada, Metin Cengiz, Arife Kalender, Nurullah Can, Salih Bolat, Abdülkadir Budak, Fergun Özelli, Hicri İzgören, Gülsüm Cengiz, Mavisel Yener, Erol Büyükmeriç, ba Müslim Çelik, Ayten Mutlu, Abdullah Nefes, Suna Aras, Murat Tuncel, Asım Gönen, Bilal Kayabay, Engin Turgut, Osman Bozkurt, Ertan Mısırlı, Aynur Uluç, Nur Saka, Oğuz Özdem, Tevfik Taş, Vecdi Erbay, Nusret Karaca, Güner Demiray, Vedat Yazıcı, Hayrettin Geçkin, Sevim Yazar, Dursaliye Şahan, Ümit Yaşar Işıkhan, Melahat Babalık, Aziz Kemal Hızıroğlu, Nuray Gök Aksamaz, Muazzez Uslu Avcı, Aliye Özlü, Arif Berberoğlu, Erkut Erdoğan, Yılmaz Uçar, Halil İbrahim Özcan, Neşe Yaşın, Muharrem Aslan, Fevzi Günenç, Sadettin Kaplan, Mehmet Dağ, Erhan Tığlı, Ümran Ersin, Nevra Bucak, Tülay Ferah, İkbal Kaynar, İnci Ponat, Hatice Eroğlu Akdoğan, Mine Ergen, İrfan Yıldız, Akın Ok, Aslı Durak, Aytül Akal, İhsan Topçu, Hasan Öztoprak, Cihan Oğuz, Nalan Çelik, İlhan Gülek, M. Mahzun Doğan, Mustafa Köz, Hüseyin Alemdar, Rahmi Emeç, Bülent Tekin, Erol Yıldırım, Koray Feyiz, C.Hakkı Zariç, Özgün E. Bulut, Yılmaz Arslan, İbrahim Tığ, Ulaş Başar Gezgin, Hakan Keysan.