Anneler ayağa kalkın

Dursaliye Şahan

Blog: Serbest Kürsü

Bir ay önceden Troy Kitap Kulübü hazırlıklara başladı. Sevgi Soysal anılacak. Sunum Mesut Akın’a ait. 40 yaşında ölen o kadın kitaplarında ensest ilişkileri anlattığı için (toplasanız 10 sayfayı geçmez) aylarca hapis yattı. Hakimler o yıllarda ensest sözcüğünü ağızlarına alamadıkları için olsa gerek, “…yazılarınızdaki müstehcen konular halkın ahlakını bozduğu…” gibi gerekçeli kararlar açıkladılar.

Yıllar geçti. Halen ensest sözcüğü halk arasında sevilmez, görmezden gelinir. Resmi makamlar da hiç olmamış gibi kaçınır kötü bir efsane havasına sokarlar. Örneğin bu konuda yapılacak araştırmalar için fon istendiğinde; “Ne gerek var, bizim toplumumuz son derece ahlakına düşkündür. Biz de olmaz,” derler de koca koca profesörler öylece bakakalırlar.

Neyse ki artık ensest konusunu işleyen sanatçılar, bilim adamları, edebiyatçılar az değil. Bakanların, Milli Eğitimin, bilumum resmi makamın gözüne gözüne sokmaktadırlar.

“Her ülkede ensest vakası var. Türkiye’de sanılanın aksine listenin alt değil üst sıralarında.”

Neyse, biz Sevgi Soysal’a hazırlanırken, Datça’dan bir mail geldi. Yazar Suna Güler önderliğinde Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı yararına etkinlik düzenleniyordu.

Suna Güler’i tanıyorum. O da ilk romanı Günah Kadına Yaraşır da ensest ilişkiyi yazdı.

Derken bir haber daha geldi: “Hatay’ın İskenderun ilçesinde 16 yaşındaki iki akraba Suriyeli çocuk (Abdulhamid Tabe ve Ahmet Tabe)  yanında çalıştıkları hurdacı patronları 31 yaşındaki Habip Oral tarafından dövülerek öldürüldü. Polis çocukların akrabalarına aramaktadır.”

Savaş nedeniyle ülkelerinden koparılan bu çocuklar ailelerinden ayrı ayakta kalmak için hurdacı yanında kim bilir nasıl bir yaşam mücadelesi verdiler ve sonunda canlarından oldular.

Patron onları döverek öldürüyordu. Bunun nedeni olmaz ama insanın aklına bin bir türlü ihtimal geliyor. Çocuklara cinsel istismarda mı bulundu? Yoksa onları hırsızlığa mı zorladı? Ya da çocukların şahit olduğu başka bir suçu mu var? İki çocuğu döverek öldüren adamdan her şey beklenir. Zaman zaman yanında çalışan çocukları dövdüğü çevreden gelen bilgiler arasında.

Türkiye Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından düzenlenen Çocuk Hakları Sözleşmesine imza atmıştı.

Peki. Çocuk işçilerin kaynadığı Müslüman ülke Türkiye’de ölen bu iki çocuğun hesabını kim verecek?

Sadece resmi makamlar mı sorumlu?

Ya anneler, babalar, aydınlar, sivil toplum örgütleri, (umudum yok ama) partiler, hükümet, polis, iktidar partisi, muhalefet, bakanlık?

En çok da annelere şaşırıyorum. Kendi çocuğunun tırnağı kırılsa içi sızlayan annelerin bu çocuklar için hiç mi ağızlarından bir sözcük çıkmayacak?

Ayağa kalkıp, kendilerinden olmayan mağdur çocuğa hiç mi el uzatmayacaklar?

Susmak suça ortak olmaktır?

Vebali sadece çocukları öldüren o cani patronun üzerinde değil, hepimiz bu vebalin altındayız, bu suçun, bu günahın ortağıyız.

Bu savaşlar çok can yakıyor. Kadınları, yaşlıları, hastaları, yoksulları öncelikli olarak yaralıyor, yok ediyor.

Özellikle de çocuklar, masum, gencecik bedenler taşıyamayacakları acıları yaşıyorlar.

Öldürülüyorlar.

Biz bunlar için ayağa kalkmalıyız. Sıcak evlerimizden çıkıp, onlar için bir şeyler yapmalıyız.