Asırlık özlem ve boyun eğmeyenlerin 4 Eylül'ü

Cuma Kayabaşı

Blog: Serbest Kürsü

Politik soytarılığın "kandırıldık" şark kurnazlığıyla birleşip daha başından temelleri çürük binaya kaçak kat çıktığı zamanlar... Nâzım'ın adlarını anarken büyüyen gözbebekleriyle "dünyayı elimizden alıp ölümsüz ağaçlar dikecekler" dediği çocuklarının dini bütün vicdanı leş hacı-hocalarca iğfal edildiği zamanlar... Öldürmekte, insanların evlerini başlarına yıkmakta, tecavüzde, sömürüde "milli mutabakat"ın sağlandığı zamanlar... Çıraklık ve kalfalık dönemleri çoktan biten ve artık yüzer yüzer öldürmekle övünenlerin zamanı...

Kendi içinde gayet tutarlı ilerleyen bir denklem bu. İnsanın ayağa kalkma serüvenine dair ne varsa iktidarlarının rögar kapaklarından dipsiz karanlığa fırlatmaya hazırlar. Marks, Ren Nehri Gazetesi'ndeki (Rheinische Zeitung) bir makalesinde "filozofların beyninde kendi sistemlerini kuran akıl, işçilerin elleriyle de demiryollarını döşer" demişti. Uyarlarsak, işçileri sermayenin kâr hırsına kurban eden sistem parlamentoda milletvekilleri eliyle sermayenin tahakkümünü yasalaştırırken kitleleri sömürü mekanizmalarını tanrısal bir gereklilikle açıklayan tarikatlara iman etmeye zorlar. Bu bütünlüğü bütün durumlara uyarlayabiliriz. Bir öz olarak kapitalist sömürünün Fetö'lü veya Fetö'süz, OHAL'li veya burjuva parlamentosuyla, çevre katliamı, kentsel yıkım veya özel sektör faciasıyla çok farklı şekillerde muhatabı olabiliriz. Devrimci özneyi diğerlerinden ayıran bakış da burada açığa çıkar. Kitlelerin huzursuzluğu çok uzun bir süredir bazı noktalarından hasar gördüğü iddia edilen kumaşın düzeltilebileceğine ikna etmeye çalışan düzen muhalefetiyle dindirilmeye çalışılıyor. Farklı özneler eliyle "Biz'ler Meclise", "Önce Türkiye", "Yeni Yaşam" "İnadına Barış" gibi kumaşı kurtaracak(!) yamaların sloganlaştığı seçim yarışları "tatava yapma bas geç" magandalığıyla birleşip Gezi Direnişinin açığa çıkardığı uyanışı kasasına doldurmaya çalıştı. Ve ne yazık ki bunu yer yer başardı da. Her seçim öncesi diktatörlüğe meydan okuyanları seçimler sonrası "diktatörlüğe saygı kuşağı" filmlerini izlerken bulduk. Beckett , "Yine dene yine yenil, daha iyi yenil" sözünü meğer bizim kumaş tadilatçılarına yazmış da haberimiz yokmuş. Ortada tadilatla kurtarılacak bir kumaş filan yok, kanlı ellerinin kokusunun sindiği kumaş, olsa olsa öfkemizin ateşinde yakacağımız bir kumaştır bizim için.

Devrimci özneyi kumaş tadilatçılarından ayıran bir başka noktaysa halk popülizmini değil boyun eğmeyen, hesap soran, insanlığın aydınlık sularında dolaşan kitlenin örgütlülüğünü esas alabilmesinde saklıdır. Evde eşini döven, stadyumda karşı takım oyuncusuna küfürler yağdıran, beton yığınlarının arasında 10 metrekarelik alanda top oynamak zorunda kalan çocuklara pencereden "s...r gidin lan burdan" diye bağıran insanla da hesabımız var bizim. İnsanın insana zorbalığına hangi gerekçeyle olursa olsun izin vermemek devrimcilerin kimliğine yazacağı ilk kuraldır. "Yeni insan"a giden yolu açmak, emeği özgürleştirme mücadelesinin önündeki her türlü gerici tutumla hesaplaşmaktan geçiyor. Bunu gerçekleştirecek külliyata ve birikime sahibiz. Aydınlanma mirasımız edebiyatta, sinemada, sanatın her alanında ve politik geçmişinde harikulade mevziler açtı ve açmaya devam edecek. İnsanlığın sömürüsüz bir ülke arzusunun yaratacağı dinamizm bizi büyütecek ana damardır. Solanas'ın Sur filminde, Arjantin'deki faşist cuntanın tehlikeli gördüğü kitapları listeleyip yok ettiği bir sahnede şöyle bir diyalog yer alır:

General: "Bir şey merakımı uyandırdı. Güney Projesi'ni hayata geçirmeyi nasıl tasarladın?"

Emilio: "İnsanlarla! "

General: "İnsanlarla mı? Peki bunun sırrı nedir? Kilit nerede?"

Emilio: "Arzu."

General: "Ne?"

Emilio: "Genel arzu. Asla vazgeçme. Bu arzuda inadı sürdür. "

General: "Neden bahsediyorsun sen?"

Emilio: "-Asırlık özlem... Rüyaların rüyası..."

Boyun Eğmeyenlerin 4 Eylül'de Kartal'da gerçekleştireceği mitinge bir de buradaki "asırlık özlem"in penceresinden bakınca Nâzım'ı yanıbaşımızda bulmamak mümkün değil:

" Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,
haklı günler, büyük günler,
gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,
ekmek, gül ve hürriyet günleri."

Yüz yıllık özlemimiz umudumuzu diri tutsun dostlar. "Gericiliğe, emperyalizme, darbecilere boyun eğmiyoruz" diyenler kazanacak!