Nâzım’ın mezarı: Irgat Osman, şehit Ayşe ve ʻişadamlarıʼ

Celil Denktaş

Blog: Serbest Kürsü

Zülfü Livaneli’nin yalancısıyım. Ballandıra ballandıra anlattı Rus kanalının Türkçe yayınına birkaç gün önce. Bilmem kaç yıldır Moskova’daki Türk işadamları anarlarmış meğer Nâzım’ı mezarı başında, her ölüm yıldönümünde. Bu yıl da öyle olacakmış. Kendi ve işte, Sunay Akın falan sanatçı olarak ve herhalde Moskova’daki Türk işadamlarının davetlisi olarak orada. Ödül alışverişi de olacakmış; ama Nâzım’ı anmakla ne ilişkisi var, orası açık değil. Yoksa organizasyonu mu onlar üstlenmiş, vakıf mı masrafları falan, tam hatırlayamıyorum orasını, iyice dağılmışım.

Müthiş bir mezarlıkmış Nâzım’ın yattığı. Çehovlar, Çaykovskiler falan hep oradalarmış. Yani bütün müthiş isimler. -Ha, Yeltsin de orada tabii, bunu da ben hatırlatmış olayım-. Bunu neden söyledi, bilmem. Nâzım’a böyle bir mezarlık layık görüldüğü için gururlanmalı mıyız? Yoksa ne mutlu Nâzım’a mı? Belki de orada yatan diğerlerine.. demek istedi.

Aslında Memet’le başladı bu iş. Komünist Partisi’ne vasiyet edilen eserleri bir bankaya verdi. Bir ara Parti’nin bu işle uğraştığını, hatta kitaplarını basmaya giriştiğini de hatırlıyorum. Ama çapraşık bir işti. Miras, telif, hukuk, finansman vs. Bugün için yani. Nâzım’a kalsa şiirlerini, yazılarını, romanlarını, oyunlarını, mektuplarını, aşk mektupları da dahil hatta, basıp basıp bedava dağıtırdı halkına. Irgat Osman, şehit Ayşe de okuyabilsinler diye. Aksini kim söyleyebilir?

Babasının Varna’dan haykırışını kendi sesinden dinlemiştir Memet mutlaka. Kalbinin bir köşesinin cız ettiğinden eminim. Vicdan ve yürek bazen böyle zıtlaşır işte. Ama telifler de bir o kadar gerçektir. Bir iş! Ve ne yaman bir çelişki?

Düne kadar mezarının ülkesine getirilmesini pek önemsemiyordum. Ama bugünden sonra artık bunun şart olduğuna inanmaya başladım. Hoş, mezarının başında işadamlarının duygulu anlar yaşaması pek de umurumda değil. Ama o anları yürekten yaşayacak sınıf burada; kendi safı, hayatını uğrunda ortaya koyduğu memleketimin insanı.

Neresinden tutmalı? Mezarında doğrulup, “Gidin başımdan!” diyemez elbet. İşçi sınıfının uçak tutup oraya gidecek hali de yok. Belki, Rus komünistleri. Belki onlar gelip, mezarının başında bir an önce yakındaki bilmem ne café’ye, ya bilmem hangi otelin bilmem kaçıncı katındaki Moskova manzaralı roof’ta içkilerine kavuşup oralarda iç çekmek için, “Ah ne şiir yazardı baba...”, ya da, “Ama Vera da ona hiç bakmadı...” kıvamındaki entel kerametlerini şişinerek birbirlerine satma yarışına girmek için sabırsızlanan emek-sermaye çatışmasının ters tarafındakine mensup olanları oradan hafif dirsek salvolarıyla sürüp atarlar. Bu da bizim umudumuz olsun! Şimdilik!

Not I: Bu ödül alışverişi işi tam da Taylan Kara’lık; belki ilgilenir.

Not II: Dileyen Zülfü Livaneli’yi kendi sesinden dinlesin: https://www.youtube.com/watch?v=N4qNUG-H3-M