Makedonya’da neler oluyor?

Çağlar Ezikoğlu

Blog: Serbest Kürsü

9 Mayıs itibariyle haber ajanslarına düşen bir haber dünya kamuoyunun gözlerini Makedonya’ya çevirdi. Makedonya’nın Sırbistan sınırında yer alan ve ülkenin 3.büyük şehri olan Kumanovo’da silahlı Arnavut milisler ile Makedon polisler arasındaki çatışmada çok sayıda sivilin zarar görmesinden endişe ediliyor. Peki bölgede uzun süreli bir çatışmazlık durumu ve sessizlik hakim iken, bu son gelişmeler nasıl değerlendirilebilir?

Büyük Arnavutluk İdeası
Haber ajanslarına gelen bilgilerde Kumanovo’daki silahlı Arnavut milislerin Kosova Kurtuluş Ordusu yani UÇK armalarına sahip olduğu ifade edilmekte. Özellikle Makedonya-Kosova ve Makedonya-Arnavutluk sınır hattında çeşitli zamanlarda meydana gelen sınır ihlalleri ve çatışmaları düşündüğümüzde akla ilk gelen husus ‘Büyük Arnavutluk’ hedefidir. Şimdiki Arnavutluk topraklarını, Kosova’yı, Kuzey Batı Yunanistan’ı, Batı Sırbistan’ı, Batı Makedonya’yı ve Karadağ’ın güney doğu bölgelerini içine kapsayan büyük bir Arnavutluk kurma hedefi hem Arnavut diasporasının hem de UÇK gibi silahlı Arnavut milis gruplarının en önemli mücadele amaçlarından olmuştur. Kosova’nın bağımsızlığını kazanmasında büyük rol oynayan UÇK, özellikle Makedonya sınırında yaşayan ve etnik azınlık statüsünde olan Arnavutların haklarının Makedonya tarafından çiğnendiğini düşünüyor. Daha da önemlisi Makedonya’da 2001 yılında yine UÇK ve Arnavut Milisler ile Makedonya güçleri arasındaki savaşı sonlandıran Ohri Çerçeve Anlaşması’nın Makedonya tarafından uygulanmadığını ve bu durumun bir savaş sebebi sayılacağı kanaatindeler. Bu bağlamda bahsettiğimiz gibi Makedon sınır bölgelerine çeşitli saldırılar yapmaktan da geri durmamaktadırlar.

Nüfusun %20 ila %25’i Arnavut azınlıklardan oluşan Makedonya, hem Arnavutlara hem de başta Türk olmak üzere diğer azınlıklara karşı hakların tanınması noktasında sabıkası pek de parlak olan bir ülke değil. Özellikle bahse konu Ohri Anlaşmasında Arnavutlarla birlikte ülkedeki en önemli etnik azınlık olan Türklerin göz ardı edilmesi, yine Arnavut azınlıkların yaşadığı bölgelerde polis baskınlarının yoğunluğu gibi konular yıllardır süre gelen ve kronikleşmiş bir hal aldı. Bu bağlamda yine Arnavutların yoğun olarak yaşadığı Kumanovo (ismini 12-13.yy’da Karadeniz’den Balkanlar’a göç eden Türk boyu Kumanlardan almıştır) Arnavut gerilla grupları ile Makedon hükümetinin çatışması altında kalmış gibi gözüküyor.

Makedon hükümetinin niyeti başka mı?
Tabi bu noktaya kadar yaşanan olayların etnik temelli olabileceğine yönelik yorumlar ve tahminler kuvvetli olsa da, bu çatışmaları tetikleyecek başka bir ihtimal de göze çarpıyor. Zira yine 3-4 gün önce dünya kamuoyu gözlerini Makedonya’ya bu sefer başkent Üsküp’e çevirmişti. 2011 yılında İçişleri Bakanlığı’na bağlı özel birimlerden birinde yer alan bir polis tarafından dövülerek öldürülen Martin Neşkovski davasına ilişkin yeni gelişmeler ortaya çıktı. Muhalefet lideri Zoran Zaev’in yayınlamış olduğu tapelerde yani ses kayıtlarında Başbakan Nikola Gruevski ve İçişleri Bakanı’nın, öldürülen gencin dosyasını örtbas etmeye çalıştıkları saptandı. Bunun üzerine Sosyal Demokrat lider Zaev ve destekçileri binlerce protestocu Üsküp’te toplanarak Başbakan’ın istifasını istedi ve polisle büyük çatışmalar meydana geldi. Özellikle Zaev’in etkin muhalefeti ve bu tip skandallarla Gruevski iktidarının son günlerde büyük zorluklar yaşadığı aşikar.

İşte bu sebepten ötürü Gruevksi’nin toplumun odak noktasını bu skandallardan başka bir yöne çekme çabasının, Kumanovo’daki çatışmaları tetiklediğine dair yorumlar da geliyor. Özellikle Kumanovo’nun diğer sınır bölgelerine nazaran daha sakin bir nokta olması, yine Makedon polisinin açıklamasına göre operasyonun bizzat Makedon güvenlik güçleri tarafından başlatılması, operasyonun hemen akabinde Sırbistan’ın sınıra güvenlik güçlerini yerleştirmesi gibi gelişmeler de ciddi anlamda şüphe uyandırıcı olup, zorda kalan Makedon hükümetinin gündem değiştirmek için manevrası olduğuna dair ihtimalleri kuvvetlendiriyor.

Sebebi her ne olursa olsun, bölgede yaşanan trajedinin sivillere yönelmesinden daha önemli bir sorun olmadığı açık. Bölgenin yıllardır kaynayan bir kazan olduğu, Yugoslavya’nın parçalanması ve senelerce süren savaşların yarattığı insani tahribatlar söz konusu iken, özellikle Makedon hükümetinin bölgedeki yaraları tekrar kaşıyacak hamlelerde bulunmaması ve daha ihtiyatlı davranması gerekiyor. Burada bir parantez de Türk dış politikasına açmak gerekir. Türkiye’nin Makedonya Cumhuriyeti’nin ülke ve toprak bütünlüğünün savunulması tezi ve perde arkasında bu tezden ötürü Makedonya’daki azınlıkların uğramış olduğu haksız politikalara ve asimilasyonlara ses çıkarmaması yıllardır eleştirilen bir husus. Daha bugün yandaş bir medya kuruluşunun sosyal medya adresinde; Makedonya Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye teşekkür etmesinden 1 gün sonra Kumanovo’da bu olayların yaşanmasını manidar! bulması paranoya bir ruh halini gösteriyor. Bu paranoyayı uzun süredir yaşayan bir iktidarın destekçisi medyasının bu tip başlıklar atması aslında şaşırtıcı değil, fakat Türk dış politikasının meseleye daha sağduyulu ve daha insani çözüm odaklı şekilde yönelmesi kesinlikle elzemdir.