AKP’li yıllarda dönüşen kırsal ve kırsalda toplumsal cinsiyet

Burhan Özalp

Blog: Serbest Kürsü

Kırsal kesim Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan günümüze dek sosyo-ekonomik olarak önemli olageldi. Bazı gerçekler rakamlarda gizlidir. Bu nedenle rakamlarla başlamakta fayda var. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğunda dönemlerde nüfusun ağırlığı kırsal kesimdeydi. 1927 yılında nüfusun % 24’i kentlerde, % 76’sı ise kırsalda yaşamakta iken; 2012 yılında nüfusun % 77’si kentlerde, % 23’ü kırsalda yaşamakta olduğu ancak 2013 yılında ise nüfusun % 91’i kentlerde ve % 9’u kırsalda yaşadığı görülüyor[1]. Özellikle AKP’li yıllarda kırsaldan kopuş daha da hızlandı ve kırsalda yaklaşık 7 milyon kişilik bir nüfus azalması gerçekleşti. Tarımın istihdamdaki payı 1923 yılında % 90 iken, 2002 yılında % 35, 2013 yılında % 24 olarak gerçekleşti.

Çizelge 1: Türkiye’de Tarımın İstihdam Katkısı (%)

Ne yani köy toplumu olarak mı kalalım? Herkes tarımda mı çalışsın? Tarımın istihdamındaki payının azalması ekonomik gelişme ve kalkınma açısından önemlidir diyenlere,  Türkiye gelişmesi ve kalkınması açısından değerlendirildiğinde tarımdan bu kopuş sanayi toplumuna geçişle sonuçlanmadığını ve kalkınmanın ekonomik büyümeye ek olarak köklü yapısal değişmelerle gerçekleşeceğini hatırlatmak gerek. Bu nedenle Türkiye’de tarımdan kopuşun kalkınma açısından pek bir karşılığı yok. Türkiye sanayisi ise özellikle AKP’li yıllarda yerinde saydı. Bu durum Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içindeki sektör paylarında daha net görülüyor. Tarımın GSYH içindeki payı 1923 yılında % 40 iken, Türkiye’de izlenen kapitalist gelişme modeli ve AKP’nin hırslı piyasa politikaları ile 2013 yılında ise % 7 oldu.  Özellikle AKP’li yıllarda tarım ve sanayi birlikte kaybederken kapitalizmin tüketim kültürüne dayalı hizmet sektörü ön plana çıktı. Hizmet sektörü açısından da tarım arazileri ise önemli bir rant aracı olarak görüldü.

Çizelge 2: Türkiye’de GSYH’deki Sektör Payları (%)

Bu gelişmeler kırsal kesimde bir dönüşümün gerçekleştiğini işaret ediyor. Kırsalda yaşanan ve AKP’li yıllarda artan bu dönüşüm erkek ve kadın açısından farklı sonuçları oldu. Dolayısıyla burada toplumsal cinsiyet kavramı ön plana çıkıyor. Toplumsal cinsiyet kavramı, kadın ve erkek ve farklı kadın grupları arasındaki farkı ortaya koymanın ötesinde, cinsiyet ilişkilerinin evrensel özelliği olan eşitsiz yapılanmaya da dikkat çeker. Cinsiyet kavramı doğal ve değişmez olanı ifade ederken, toplumsal cinsiyet kavramı tarihsel-toplumsal süreç içinde oluşan, dinamik ve değişebilir ilişki örüntülerini içerir. Tabii ki burada kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı nesnel durumu kesinlikle göz ardı edemeyiz.

Türkiye’de tüm sektörlerde istihdam edilenler içerisinde kadınların payı yaklaşık olarak % 30’dur. İstihdam edilen kadınların % 47’si tarımda istihdam ediliyor. Ancak bu durumu olumlu olarak değerlendirmemeliyiz. Çünkü kentte işgücüne katılan kadınlar refah açısından tartışmalı olsa da ücrete ve sosyal güvenceye bir şekilde tabi olurken; kırsalda işgücüne katılan kadınlar  “Aile İş Gücü”  olarak değerlendiriliyor ve dolayısıyla herhangi bir ücrete ya da sosyal güvenceye sahip olamıyor. AKP’nin izlediği dinselleşme, gericileşme ve piyasalaşma politikaları bu durumu daha da meşru hale getiriyor.

Kadının kırsalda üstlendiği en önemli rol, tarımsal üretim ancak tarımsal üretimin yaklaşık %50’sini gerçekleştirmesine rağmen ne yazık ki, kadın üretimin nimetlerinden yararlanamıyor.

Türkiye kırsalındaki piyasa koşullarına bırakılmış dönüşüm kırdan kente göçü, özellikle de erkeğin göçünü arttırdı ve buna ek olarak kapitalizmin tarıma daha çok girmesiyle makineleşme düzeyi yükseldi. Böylelikle tarımsal üretimde statüsü yüksek, sermaye-yoğun, teknoloji-yoğun işler erkekler tarafından yapılırken, statüsü düşük, emek-yoğun işler çoğunlukla kadınlara kaldı.

Tarım kesimindeki kadınların üretime katılım düzeyleri, ailenin sahip olduğu arazi ve hayvan varlığına, gelire ve ürün desenine göre değişiyor. Ancak, zengin çiftçilerde tarımda mekanizasyon düzeyi artıkça kadın tarımsal üretimden kopuyor ve çalışma potansiyeli ev kadınlığına yöneliyor. Az topraklı ve topraksız ailelerde ise kadınlar mevsimlik tarım işçiliğini kötü bir kadermiş gibi yaşamak zorunda kalıyor. Mevsimlik tarım işçiliğinin sosyal yaşam rezilliğini de en çok kadınlar çekiyor.

Kırsal alanda kadının emek yoğunluğu sadece tarımsal üretimde değil, aynı zamanda hane içinde de çok yüksek. Ev işleri ve çocukların bakımı…

Tarımda iş gücünü gelire dönüştürebilen kadın oranı oldukça sınırlıdır. Kadının işgücü elde edilen gelire ya kocası ya da babası el koyuyor. Kırsal kesimde erkek “çiftçi” olarak adlandırılıyor ve buna bağlı olarak tarımsal gelişmelerden haberdar ediliyor, sınırlı da olsa bir eğitimden geçiyor ve böylelikle kırsal kesimde erkek “vasıflı” sıfatı alabiliyor. Ancak, kadınlar aynı süreçten geçseler dahi bu sıfatı alamıyorlar.

Özetle, AKP’li yıllarda tarımda uygulanan serbestleşme ve piyasa politikaları kırsalı hızlı ve plansız bir şekilde dönüştürdü. Kırsalda çok önemli kopuşlar oldu. Kırsaldan kopuş kırsal kadınını çok daha ayrı etkiledi. Yine AKP’li yıllardaki yaşanan dinselleşme ve gericileşme çoğunlukla kadın üzerinden yapıldığı için Türkiye kapitalizminde kırsalın muhafazakar yapısında ezilen kadının durumunda herhangi olumlu iyileşme olmadı. Aksine dinselleşme, gericileşme ve piyasalaşma kırsal kadınını daha da zor koşullara itti. İsteyen indirgemecilik, isteyen kolaycılık, isteyen ötelemecilik desin ancak Türkiye kırsalının ve kırsal kadının kurtuluşu kokuşmuş olan bu kapitalizmin aşılmasında, sosyalizmde olduğu gerçeği kabul edilmelidir. Sosyalizmde ısrar etmek, insan olmakta ısrar etmektir. İnsan olmakta ısrar etmek, sosyalizmde ısrar etmektir.


[1] 2013 yılı verisine temkinli yaklaşmak gerekmektedir. Çünkü bu veriler Büyük Şehir Yasasının köyleri mahalle statüsüne kazandırmasından kaynaklanmaktadır.