Soma’nın kara deliğinden çıkanlar…

Burçak Özoğlu

Blog: Serbest Kürsü

Bir yıl geçti, 13 Mayıs 2014’ün genzimize dolmuş ölüm kokusu, yüreğimize oturmuş kara acısı geçmedi…

Soma’da 301 maden işçisini karanlığa gömen maden ocağındaki patlama, yarattığı derin üzüntü ve acı dalgasının yanısıra Türkiye sınıflar mücadelesinin sıcak gerçeklerini gün yüzüne çıkarıp öfkemize öfke kattı.

Soma’da yaşananları “iş kazası” olarak anmak en hafifinden cahillik olur. 13 Mayıs 2014 günü, öncesi ve sonrasıyla sistematik bir katliamdır. Üstelik bu kara olay sadece yıllar içerisinde geldiğinin sinyallerini vermekle kalmamış, sonrasında da devam edeceğini ilan etmiştir (hatırlayalım sadece beş ay sonrasında bu kez Ermenek’te 18 işçi aynı karanlığa gömüldü).

Soma katliamının duruşması tam 11 ay sonra başlatılabildi. Davada sekizi tutuklu, 45 kişi yargılanıyor. Bunlar arasında Soma Holding’in genel müdürü ve işletme müdürü gibi yöneticiler ile vardiya mühendisleri gibi teknik sorumlular var. Tutuklu sanıklar “olası kastla öldürme”, tutuksuzlardan bir kısım “bilinçli taksirle”, diğer bir kısım da “taksirle” birden fazla kişinin ölümüne sebep olma suçlarıyla yargılanıyorlar. Yani, gerekli “dikkat ve özeni” göstermedikleri için. Öte yandan davadaki bilirkişi raporuna baktığımızda şöyle ifadelere rastlıyoruz:

“-Havalandırma sistemi ocağa uygun yapılmadı, temiz havaya çıkış yapılabilecek mesafe söz konusu değildi.

-Ahşap kamalar, PVC borular ve bantlar yangına karşı dayanıklı değildi. Bant motorlarından bazıları ve elektrik kablolarının bağlantı uç ekipmanları, alev sızdırmayanlardan seçilmedi.

-Olay esnasında bazı CO maskelerinin işlevini yerine getirmediği, çalışanların zimmetinde bulunan maskelerin kontrollerinin uzun süre yapılmadığı görüldü.

-Planlanandan fazla üretim yapıldı. "Üretim zorlaması", gerekli tedbirlerin alınmamasına ve tehlikeli çalışma koşullarının oluşmasına yol açtı.”

Tüm bu ifadeler ortada bir dikkat ve özen eksikliğinden çok, maliyeti azaltmaya, üretimi zorlamaya ve nihayetinde karı arttırmaya dönük sistematik ve yerleşik bir durum olduğuna işaret ediyor.

Tam bu noktada, 13 Mayıs 2014 itibariyle Soma, Eynez maden ocağındaki durumu hatırlamakta fayda var. O tarihte, Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) kamu mülkiyetinde olan bu maden ocağını, bir özelleştirme yöntemi olan rödovans ile Soma Holding A.Ş’ye tahsis etmiş durumdaydı. Buraya hemen bir not ekleyelim kamu malı olan madenleri özel sektöre peşkeş çekme aracı olan rödovans, hukuk sınırlarını zorlayarak yürütülen “gayrimeşru” bir yöntem olarak kabul ediliyor. Eynez maden ocağında altını kalınca çizmemiz gereken bir başka gerçeklik de bu özelleştirme yönteminin kullandığı taşeronluk sistemi. Buna göre, ocakta birden fazla taşeron (dayıbaşı) üzerinden işçi çalıştırılmaktaydı. Kabaca özetlersek, kamunun yani halkın malı olan bu maden ocağında, AKP hükümetin en tepesinde oturduğu bir patronlar zinciri bulunmaktaydı. AKP, TKİ’ye; TKİ, Soma Holding’e; Soma Holding taşeron dayıbaşılarına; dayıbaşılar da işçilere “patronluk” yapmaktaydı. Dilerseniz yukarıda bilirkişi raporu notlarını bir de bu zincirin halkalarına bakıp okuyun, gerçekte kimlerin yargılanması gerektiğini daha net göreceksiniz! Bu o kadar kirli bir zincir ki, bırakın gerekli önlemleri almayı, daha patlama sırasında madende kaç işçinin bulunduğunu net rakamlarla söyleyemeyecek kadar işçileri yok saymaktaydı.

Şimdi biraz daha geriye gitmek istiyorum. Bu karanlığın gelişi belliydi demiştim ,işin evveli de önemli.

2012 yılında Hürriyet gazetesinden Vahap Munyar’ın Soma Holding A.Ş yönetim kurulu başkanı Alp Gürkan ile yaptığı söyleşiden bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Altını çizeyim, Soma davasında hakkında “kovuşturmaya gerek olmadığı” kararı alınan Alp Gürkan ile yapılan söyleşiden:

“…Alp Gürkan kendi şirketini kapattıktan sonra borçlarını nasıl ödeyeceğini kara kara düşünürken karşısına Koç Grubuna ait Tirebolu’daki madeni taşeron olarak işletme fırsatı çıktı. Bazı profesyonel yöneticilerin olumsuz rapor vermesine karşın o dönemde 80’li yaşların başında olan Vehbi Koç kararını verdi:

-Bu işten iki taraf da kazanabilir. Alp Gürkan o madeni bizim için işletsin.

Vehbi Koç’un verdiği vize Gürkan için dönüm noktası oldu.

-Rahmetli Vehbi Bey’in öngörüsü doğru çıktı hem biz çok iyi kazandık hem de onlara kazandırdık. Ben tüm borçlarımı temizleme şansı buldum.

-Borçlarımı temizleyip düze çıkmanın verdiği cesaretle Soma’da kömür madeni işine girdim.

-Yönetim kurulu başkanlığını yürüttüğünüz Soma holding de bu vesileyle doğdu değil mi?

-Evet… Ancak Soma’daki işlerin asıl büyümesi TKİ’nin 2005’te aldığı kararla oldu.

-Neydi o karar?

-TKİ, rödovans karşılığı işleri özel sektöre devretme kararı aldı. O döneme kadar çoğunlukla zarar eden TKİ bu karar sayesinde kara geçti.

-Nasıl oldu? Sihirli bir formül mü devreye girdi?

-TKİ Soma’da kömürü kendisi çıkarırken tonunu 130-140 dolara mal ediyordu. Biz ihaleye girip tonun TKİ’ye yüzde 15’lik rödovans payı dahil 23.80 dolara çıkarma taahhüdü verdik.

-TKİ kömürün maliyetini oldukça indirmiş, bu model size de kazandırıyor mu?

-Gerek biz gerekse diğer özel şirketler kar etmesek bu işe girmezdik”…

Sanırım başka söze gerek yok, bu söyleşi tek başına bize sınıflar mücadelesinin katı gerçeklerini hatırlatıyor, Soma’nın kara deliğini önümüze koyuyor.

Son söz olarak alt alta yazalım bu sınıflar savaşı gerçeklerini:

Özelleştirme, halkın malını özel sermayeye peşkeş çekmektir. AKP, Türkiye’nin üzerine çöktüğü ilk yıllardan itibaren en büyük “tüccarlığını” bu alanda gerçekleştirmiş, kendisinden öncekilerden devraldığı bu saldırı silahını sermaye sınıfı lehine kat be kat acımasızca kullanmıştır.

Özelleştirme saldırısının en yoğun cephelerinden biri taşeronluk sistemidir. AKP, bu alanda da İş yasası değişikliğinden başlayarak elinden geleni ardına koymamış, işçilere ağır saldırı anlamına gelen, “güvenliksiz” ve “güvencesiz” çalıştırma yöntemlerini kalıcılaştırmıştır.

Özelleştirme ve taşeronlaştırma saldırılarının ortak cephesi sendikalara yöneltilen saldırılar üzerinden örgütsüzleştirmedir. AKP bu cephede de sermayenin tetikçisi olarak, gerek yasal düzenlemeler gerekse de hukuksuz ve zora dayalı uygulamalarla saldırıyı örgütlemiştir. Bu sistematik saldırılar sonucu 2003 yılında yüzde 60larda olan sendikalılaşma oranı 2015 yılında yüzde 10’lara düşmüştür.

İşte bundan bir yıl önce Soma’da gün yüzüne çıkan bu karanlıktı.

İşte bu yüzden madenden çıkardığı arkadaşına gözyaşlarıyla omuz vermiş işçinin acısı karşısında AKP’nin bakanı donup kalmıştı.

İşte bu sınıf kini yüzünden Erdoğan’ın danışmanı yere düşen maden işçisini tekmelemişti.

Ve işte bu yüzden içleri acı ve öfke dolu gençler AKP’nin Soma’daki parti binasını yerle bir etmiş, Erdoğan’ın arabasını tekmeleyip yuhalamıştı.

Hatırlıyoruz, unutmayacağız…