Güç siyaseti ve sosyalistler

Bayram Uluad

Blog: Serbest Kürsü

Siyasette gücün önemi tartışılmaz bir gerçektir ve bu yüzden ideallerini, devrimlerini, reformlarını vs gerçekleştirebilmek için hemen her siyasi hareket belli bir güce erişme çabasındadır. Ayrıca iktidar alternatifi olabilmenin yolunun da geçtiği bir evredir güçlenmek.

Güç, kimi örnekte taleplerin meşruluğundan, kimi örnekte iddianın kitleselliğinden, kiminde ise elde bulundurulan fiziksel nitelikten doğar. Örnek verecek olursak: AKP güçlü bir partidir. Öncelikle bir sermaye partisidir AKP. Bunun yanında hem kitleselliğinden (aldığı oy oranı, topluma yaptığı dönüştürücü/gericileştirici müdahale etkisi), hem de elinde bulundurduğu fiziksel ve politik kuvvetten (emperyalist destek, burjuvazi, MİT, IŞİD, yer yer Barzani peşmergesi, Kontr-gerilla vs desteği) dolayı güçlüdür.

Kürt Ulusal Hareketi( KUH) de güçlü bir harekettir örneğin. Taleplerinin önemli bir kısmının ciddi bir meşru zemini ve  yayılmış bir kitleselliği vardır. Ortadoğu coğrafyasının en önemli muhalif güçlerinden biridir. Hatta elinde büyük bir fiziksel güç de vardır: PKK ve yan örgütleri.

Bu yazının iddiası ise siyasi hareketlerin, güçlenmek için dümen kırdıkça, güçlendikleri oranda ideallerinden sapıyor olmalarıdır. İlk örneğimizden devam edecek olursak AKP'nin kurucu kadrolarının çok önemli bir kısmının, hatta neredeyse tamamının, üst motivasyon kaynağı olan bir ideali vardır. Bu idealin, ülkeyi getirmek istediği nokta ile bugünkü nokta arasında ciddi bir açı vardır. Ha, AKP onu da kapatmak için son dönemde hamle yapmak zorundadır orası ayrı tartışma. Bu açının güç siyasetiyle alakalı olduğu kanaatindeyim. İddiaları aşan güce erişmek taviz gerektirir.

Başka bir örnek ise İkinci dünya savaşı sonrası Fransız Komünist Partisi. Nazi işgaline karşı verilen direnişte, aydın ve sanatçı örgütlenmesinde elde ettiği muazzam prestije ve çok temel bir noktayı oluşturmasa da değinmek gerektiğini düşündüğüm İspanya İç Savaşında savaşan FKP taburunun varlığı gibi bir takım unsurlar FKP'yi cazip kıldı Fransız halkı gözünde. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Fransa'da iktidarda olma şansı yakalamış ve yanılmıyorsam üç dönem üst üste iktidarda var olmuştur. Parti programında sosyalist devrim yazan FKP'nin Fransa'da tek yaptığı ise Fransız kapitalizmini yeniden ayağa kaldırmak ve olduğu gibi burjuvaziye teslim etmekti. Bu örneği daha yakından incelemekte fayda var. FKP'nin propaganda tarzı ile savaş öncesi iktidar olan Fransız Sosyalist Partisinin tarzı özellikle şu noktada benzerlik taşımakta: sosyalizmden uzaklaşmak. FKP, gücünün geldiği zemini unuttu. Unutmaya mahkumdu çünkü zaten savaş sonrası ayağa kaldırılacak kapitalist Fransa idealiyle iktidara geldi.

Bu örnekten sonra güç siyasetini de tanımlamam gerekecek. Siyasi manevraların yarattığı güç ve bu güçten doğan farklı bir zemine yaslanarak yapılan yeni manevralardır. Bu da bir siyasi hareketin tutarlı olması gerektiği ilkesini tersyüz eden ve manevraların sürekli savunulur ve partiyi/hareketi sürekli haklı olma noktasına getirir bir durum yaratır.

Sol, sağ siyasete karşı son derece güçlü ve meşru bir zemine sahiptir: sınıf çelişkisi. Ülkemizdeki solun pek çok öğesinin teorik açmazları ve toplumsal zemin yoksunluğu solu sürekli farklı arayışlara itmiştir. Sağ siyasete karşı meşru talepler yerine sağdaki tutarsızlıkla ilgilenen sol ciddi bir hata yapmakta ve zeminini kaybetmektedir. Çünkü bu durum solu uzlaşmacı bir noktaya çekmekte ve aslında elindeki zemini terk etme noktasına getirmektedir. Bu zemin terk edilince iddialar da terk edilir.

Son zamanlarda dillendirilen bir konu, Erdoğan'ın haklılık hali. Erdoğan gerçekten sürekli haklı mı peki? Ülkenin önemli bir kısmını hala yönetemiyor oluşu ve uluslar arası siyasette hedef tahtasına oturması durumun pek de öyle olmadığını açıklamaktayken, Erdoğan'ın hala iktidarda oluşu ise sürekli haklı olduğunu göstermeye yetiyor. Erdoğan pek çok burjuva siyasetçisinin yaptığı manevrayı yapıyor ve güç siyasetine başvuruyor. Günü geliyor kaba güç gösterisi olarak kendini gösteriyor, günü geliyor uluslar arası bir tartışmada angajman kuralları adı altında haklılık olarak kendini gösteriyor. Erdoğan sürekli, meşru bir zemin yaratıp oradan aldığı güçle yeni bir siyasi manevra yapabiliyor. İstediği kadar tutarsız olsun, bu durum onu sürekli haklı kılıyor.

Araya hemen KUH manevralarını sokmak istiyorum. KUH'nin var olan güçle yaptığı siyasi manevralar büyük ölçüde güçlü ve etkilidir. Bu güç, yeni bir gücün doğmasına ön ayak olma iddiasıyla Türkiye sosyalist solunun çoğunluğunu kendisiyle birlikte hareket etmeye ikna etmiştir. Türkiyelileşme adı altında önerilen birliktelik düzen partisi olma iddiasıyken, Türkiye sosyalist solunun bu durumu ilkesel bir birliktelik fırsatı olarak kodlaması göze çarpmaktadır. Sosyalist hareketlerin, ilkelerine mümkün olduğunca sadık kalarak siyaset yapması hareketin hayrınadır. Bu ilkeler ortadan kalkarsa sosyalist siyasetin temel meşru noktası da zedelenir. Bu kaygıdan dolayı pragmatik bir işbirliği, ilkesel olarak gösterilmek istenmektedir.

Gelmek istediğim nokta sosyalist solun ilkelerine geri dönmesi gerekirken KUH'den kopuk bir siyasi zemini hala taşıyamamasıdır. Bunun sebebi ise KUH ile hareket etmekten doğan meşru zeminin yarattığı manevra mecburiyeti ve kolaylığıdır. En yakın örnek olarak Levent Tüzel olayı incelenebilir. Türkiye solu da KUH ile birlikte güç siyaseti yapmaya başlamış, ellerindeki zemini terk etmeyi gerilemek olarak kodlayıp kendine bir kez daha meşru zemin yaratma çabasına girmiştir. Bu durumun kendisi ise politik düzlemde, düzenle işbirliğine varacak bir zemin yaratmıştır. Bu işbirliği solu esas siyaset yapma alanlarından uzaklaştırmış, zaten pek görülmeyen sınıf siyasetinden koparmaya başlamıştır. Sınıf siyasetinden kastımız işçicilik yapmak ya da emeğin desteklenmesi gibi sosyal demokrat talepleri değil, sınıfın iktidarını temele koymaktır.

Leninist örgütler, siyasetin gücünün ve öneminin farkında olarak, işçi sınıfına siyasetle ulaşmayı önüne koyup sosyalist iktidar mücadelesini bu yolla gerçekleştirmektedir. Siyasi manevra yapılmasının Leninist örgütler için sınırı vardır. Sınır aşıldığında uzlaşmaz çelişki üzerinden oportünizm kolaylaşır ve zemin aslında terk edilmiş olunur. 'Kaba siyaset'ten, büyük siyasete geçişin güç siyasetiyle değil, siyasetin gücüyle açıklanmaya çalışılması anlamlı olandır. Siyasetin gücünü değerlendirmek ile güç siyaseti arasındaki fark ise kendini zaten somutluyor. Düzen içine dönük müdahaleyi, var olan siyasi zemini kullanıp meşru hareket noktaları yaratarak devrimci sürece gitmek isteyenler ve var olan siyasi zemini terk etmek pahasına 'mevzi kazanmak' üzerine kurulu düzen içi ilerleyişi hedeflemeye başlayanlar gibi. Yani birisi ikinci cepheyi, diğeri ise beşinci cepheyi kurmaya dönüktür. İkinci cepheciler çok açık şekilde ‘antagonist çelişkiyi’, beşinci cepheciler ise politik çelişkiyi, Murat Belge'nin tarifiyle ‘üst-belirlenimli ve çözülebilecek çelişkiyi’ örgütlerler. Komünist Parti'nin, proleterya adına siyaset yapma iddiası hangi cepheci olduğunu gösteriyor sanırım. Güç siyasetinin getirdiği uzlaşmacı çizgi ise kendini mecliste çeşitli örneklerde sık sık somutlayacaktır. Tıpkı Fransa’da somutladığı gibi.

Son söz niyetine, güç siyaseti taviz gerektiren ve uzlaşmacı bir noktaya getiren siyasi bir hat örmeyi gerektiriyor. Sosyalistlerin buradan uzaklaşıp bağımsız politik hatta oturması gerekmektedir. İlkeli, tutarlı ve devrimci bir sınıf siyaseti.

[email protected]