Aydınlanma şenliği

Aykut Emre

Blog: Serbest Kürsü

AKP’nin toplumu topyekûn dinselleştirmeye çalıştığı atılan bir dizi adımdan açıkça anlaşılıyor. Hayatın tüm işleyiş kurallarını dini kurallara göre yeniden tasarlamaya yönelik bu adımlar ne anlama geliyor ve neden şimdi buraya yüklenilmiş durumda? Neden bu kadar şiddetli? Ve en önemlisi neden eğitim üzerinden çocuklar ve gençler  bu dinselleştirme çabalarının  en fazla yoğunlaştığı kesimleri oluşturuyor?

Bize göre mesele gayet açık; öncesi ve özellikle de sonrasıyla birlikte düşünüldüğünde AKP, 2013 Haziran’ında kendisini istemeyen ve daha da önemlisi kendisiyle beraber tüm sömürü mekanizmasını dağıtıp yerine yeni bir düzeni inşa edebilecek bir halk kitlesini kaçınılmaz olarak görmüş bulunuyor. Attığı her gerici adım tepki çekiyor, kendilerini dalga konusu haline getirip mizah dünyasının mega starı haline getiriyor. Aceleleri var! Çünkü bu tehlikeyi fark ettikten sonra kendileri için çözümü de bulmuş ve tecrübeyle sabitlemiş görünüyorlar: düşünmeyen, irdelemeyen ve itaat eden bir tebaa tüm sorunların kökten çözümü. Bu tespitlerinde sonuna kadar da haklılar maalesef. Tüm hayatını bilmekle değil inanmakla tarif eden bir halk kitlesi “sahip” ne derse ona inanıyor. Haziran’daki saçma sapan iddiaların, alenen yalanların kısmen tutması, 17-25 Aralık hırsızlıklarının ses kayıtları kabak gibi ortadayken “ben inanmıyorum kardeşim!” diyen genişçe bir kitlenin varlığı bundandır. İnsanoğlu kendini ve tüm hayatı bir kez inanmayla tarif etmeye başlarsa ironik bir biçimde daha çok belli şeylere inanmamakla devam ediyor, inandıramıyorsunuz! İnanmak bilmeyi sıfırlıyor ve eğer inanılan şeyi sarsacağına “inanılıyorsa” bilmekten de kaçınılıyor. Tam olarak yapılmak istenen budur! Yeni ve sorgulamayan, bilmekten kaçıp inanmaya sığınan bir gençlik ve sonrasında yetişkin halk kitlesi AKP ve bilimum sömürgenlerin, yalancıların sigortası durumunda. Sonlarının yaklaştığını biliyorlar ve acele ediyorlar! Ne yapıyorlarsa can havliyle yapıyorlar.

Bu tabloda pek de şaşılacak bi’şey yok tabii ki. Nil’in kenarında ekinin büyük kısmına el koyan firavun düzeni, Ganj’ın üzerine yayılan kardeş kanını meşru gösteren kıtalararası sömürgecilik, ortaçağ karanlığını yaratan kilise düzeni ne idiyse bugün AKP odur!

Peki biz?

Biz firavunun yüzüne tükürülebilen bir beşer, mahlûk olduğunu; Ganj’a pembe burnunu sokanların tarihselliğini ve Ortaçağ karanlığında bile “Dünya’nın dönüyor olduğunu” bilenleriz!

Önümüzdeki savaş meydanı eğitim alanı olmuş durumda. Mesele üç-beş saat din dersi, üç-beş imam hatip okulu değil! Mesele geleceğin tümden ipotek altına alınma çabası, dinsel bir devlete doğru ilerleyip ilerlememek meselesi. Eğitimde verilen ve verilecek karşı mücadeleye aydınlanma mücadelesinin en öne çıkan başlık olarak bakmak durumundayız. Yani mesele spesifik bir sorun başlığı olarak “eğitim” meselesi olmaktan çoktan çıkmıştır. Bunu söylemeye bile gerek yok aslında, herkes her şeyin farkında!

Laiklikten ve aydınlanmadan yana insanlar olarak kılıcımızı çekmiş bulunuyoruz: dev bir miting ve ardından okulları boykot! Alevi örgütlerinin dillendirdiği ve sonrasında Birleşik Haziran Hareketi’nin ilk politik etkinliği olarak kodlanan boykot meselesini bu çerçevede nereye oturtacağız?

İlk bakışta boykot “ben yokum bu işte, beni de hesaba kat” gibi daha çok “talepkâr” bir hareket gibi algılanabilir. Kesinlikle hatalıdır. Planladığımız boykot, öğrencilerin sadece okula gitmemesine değil, okula gitmeyip ilerici insanlarla beraber yaratılacak “karanlığa karşı laiklik şenliği”ne gelmeleriyle başarılı olacaktır. Peki başarı ölçütümüz nedir? AKP’nin gerici tüm adımlarını tek tek geri aldığını açıklaması mı? İmam hatip açmaktan vazgeçmesi mi? Herhalde kimse böyle olacağını düşünmüyordur. Verdiğimiz ve yükselteceğimiz her mücadele artık kaçınılmaz olarak “topyekûn başarı”nın birer parçasıdır. AKP karanlığını ve piyasacılığını devirip yerine laik, eşit ve özgür bir toplum düzenini kurmak artık tek başarımız olacaktır. Kesilen zeytin ağacına, İstanbul’daki ormana, inşaattaki işçiye ve okuldaki çocuğa sahip çıkmak artık tekleşmiş bir mücadelenin parçalarıdır.

Laik ve bilimsel eğitim için yapılacak mitingde yere göğe sığmayacak bir kalabalık olabilirsek başarılı sayılabiliriz.

Her semtte, her mahallede boykot süresince kapılarını bize açacak kafeleri, sanat merkezlerini, belediye tesislerini, dernekleri, lokalleri bulduğumuz ve bu mekanlarda çocuklarımızın aklını açan, ufuklarını genişleten etkinlikler yaptıkça başarılı sayılabiliriz.

Apartmanlarda bahçelerde çay ve kurabiyenin yanında sohbetlerde “ayol ben de bizimkini göndermeyeceğim vallaha! Yetti artık!” diyen anneler çoğaldıkça başarılı sayılabiliriz.

Haziran’ın en öne çıkan kesimleri eğitimli, kentli kadınlar tam da bu mücadelenin ana taşıyıcısı olabilirler. Kadınlar en öne geçebildiyse başarılı sayılırız!

Herkese kolay gelsin.

#direneğitim