Yeni Nesil Öğretmenler Odası

Ayfer Taşöz

Blog: Serbest Kürsü

Milli Eğitim Bakanlığı 2019-2020 eğitim-öğretim yılında tüm devlet okullarında öğretmenler odalarını yenileme projesi başlattı.

Projenin gerekçesini bakan Ziya Selçuk, “Öğretmenimizin bu hayat sahnesinde mutlu, mesut olması, daha huzurlu olması bizim için çok değerli. Öğretmenler odası, huzur odası, huzur adası olmalı." sözleriyle açıklıyor.i

Geçtiğimiz Haziran ayındaki seminerde öğretmenlere www.eba.gov.tr üzerinden canlı yayında seslenen bakan, konuşmasını bir okulun öğretmenler odasında yapmış ve bu projeyi o zaman duyurmuştu. Proje ilk bakışta, yandaşlara yeni bir gelir kapısı izlenimi uyandırsa da, bakanlığın bütçesinden karşılanmayacağı ortaya çıktı. Bakan ‘’hayırsever işa damlarından” bu proje için destek istedi. İstenen destek gelecek gibi görünüyor. Ankara’da ekim ayı içinde yüz okulda yenilenecek öğretmenler odası için bağış yapan Gebze Organize Sanayii Bölgesi Yönetim Kurulu başkanı Vahit Yıldırım; bakan Ziya Selçuk’un çalışmalarını memnuniyetle izlediklerini belirtti. Bakanlığın eğitimin özelleştirilmesi yönünde uyguladığı politikalar, bununla uyumlu olarak mesleki eğitimde de sermayenin çıkarlarına uygun değişikliklere hız verilmiş olması, duyulan memnuniyeti sebebini açıklıyor. Patronlar, bunun karşılığını vereceklerini ilan etmiş bulunuyorlar bu projeyle. Sermaye sınıfıyla bakanlığın bu ortaklığının “öğretmenler odasını yenilemek” başlığında görünür olmasının bize çok şey anlattığını düşünüyorum.

Ziya Selçuk göreve geldiğinden beri, önceki bakanlardan farklı olarak öğretmenlere karşı olumlu bir üslup kullanmasıyla dikkat çekiyor. Öğretmenlere seslenişteki bu özen dikkatle incelenmeli, sorgulanmalı.

Bir kere bakan Selçuk, önceki bakanların büyük çoğunluğunun aksine, eğitimci. Çok uzun süredir, Türkiye’de meslek olarak eğitim kökenli olmayan kişiler bakanlık yapıyor. Eğitimde üst üste yaşanan skandallar ve bir bütün olarak eğitimin kalitesinin düşmüş olması, haliyle bu işi bir ehline verme ihtiyacı doğurdu. Gericileşme ve piyasalaşmanın yanında, neredeyse tüm kademelerde liyakatsiz kişilerin yönetici yapılması da tepki toplamıştı. Uzun süredir eğitimde yaşanan sorunlar çığ gibi büyümüş, hemen her kesim tarafından Türkiye’deki eğitim sistemine duyulan güvensizlik dillendirilir olmuştu.

Bakanın eğitim alanına akademik olarak hakim olması, öğretmenlere olan yaklaşımında hemen göze çarpıyor. Kendi sözlerine göre, kendisi de öğretmen olduğu için, meslektaşlarını anlıyor. Ama bu meslektaş olmakla açıklanabilecek bir “anlamak” değil; daha çok öğretmenin çok kritik olduğunu “bilmek” durumu. Her eğitimci, öğretmenin eğitimin asli unsuru olduğunu bilir. Bir sınıfta akıllı tahta, bilgisayar, hatta ders kitabı bile olmazsa olur; ama öğretmensiz olmaz. Ezberci eğitime karşı propagandasını yaptıkları “Öğrenci merkezli eğitim”de bile öğretmenin iş yükü daha da arttı. Yani öğrencinin kendi kendine öğreneceği koşulları yaratmak yine öğretmene düşüyor. Bilimsel ve pedagojik ilkelere uygun bir müfredat ve bunu anlatacak öğretmen, eğitim kalitesi için olmazsa olmaz koşullardır. Bunu, dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Küba defalarca kanıtlamış durumda. Tabii ülkemizde bilimsel bir müfredat yok. Ama biliyorlar ki, istenen müfredatın uygulanması da yine öğretmene bağlı.

Öğretmenin, eğitim hizmetinin verilmesi açısından bu vazgeçilmez olma durumunun, dolayısıyla öğretmenlik mesleğinin özgün yanlarının üzerinde durmak gerekiyor. Çünkü hem sömürüye, hem de mücadeleye alan açan bir tarafı var bu özgünlüklerin.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında fedakarca Anadolunun ücra köşelerine aydınlık taşıyan öğretmenler, ülkemize bir öğretmen kimliği hediye etti. Öğrencisini herşeyin üstünde tutan, kendi refahını değil, eğitimi düşünen bir öğretmen tipolojisi. Zamanla ekonomik anlamda koşulları kötüleştikçe, öğretmenlerin itiraz etmelerini engellemek için başvurulan söylemlerde bu tipoloji kullanıldı. “Öğretmenlik kutsal bir meslek. Çocuğa anne babasından daha yakın. Üç kuruşun hesabı yapılamaz.” argümanıyla öğretmenlere, emekçi olduklarını, haklarını almaları gerektiği unutturulmaya çalışıldı.

Bu söylemin büyük oranda etkili olmasında öğretmenlerin örgütsüz olmalarının yanında mesleğin de etkisi var. Öğretmenliğin diğer birçok meslekte olmayan bir özelliği var; insana dokunmak, insanı şekillendirmek.. Bazen dersi çok iyi öğrenmiş olmaları, bazen gizli kalmış bir yeteneğini keşfetmesine ön ayak olmuş olmak, hatta bazen öğrencinin hayatını kurtarmak... Bu yolla bir toplumun geleceğini değiştirme gücü hissedilmesi, büyük bir motivasyon kaynağıdır öğretmen için. Öyle ki, örgütlenme ihtiyacı hissettirmez, hatta çalışma koşullarını sorgulatmaz.

Biliyoruz ki eğitim, toplumu şekillendirmenin önemli araçlarından biri. Ülkemizde her gelen hükümetin ilk önce eğitim sisteminde değişiklik yapmasına alışığız. Uzun süredir bir iktidar değişikliği yaşanmamasına rağmen, AKP iktidarı boyunca eğitim sistemindeki değişiklikler, aslında daha doğru ifadeyle yap-bozlar, hız kazandı. Bu çok anlaşılır, çünkü AKP ülkede yeni bir rejim kurmaya çalışıyor. Cumhuriyeti yıkıp yenisini kurmaya çalışırken eğitim sistemini, istediği cahil toplumu yaratmak için bir araç olarak kullanıyor. Aslında bu çabalar büyük oranda sonuçsuz kalmış görünüyor. İmam hatiplerin kontenjanları dolmuyor, bir kısmını istemeseler de kapatmak zorunda kalıyorlar. Ama henüz istenen sonuca ulaşılmış olmasa da imam hatipler sayesinde, düzene önemli bir hediye verilmiş oldu; özel okullar.

Her geçen yıl sayıları artan özel okullar, patronlara yeni pazar imkanları sağlıyor.ii Milyonlarca müşteri, yüz binlerce issiz ve genç öğretmen, her türlü yasal koruma, dahası sürekli teşvikler, AB fonları.. Patronlar için adeta dikensiz gül bahçesi. Geçenlerde Özel Öğretim Kurumları Platformunun açıklamasında eğitimden “sektör” olarak bahsediliyor, devlete “girişim isteğimizi kırmayın” çağrısı yapılıyordu.iii Bu durumda, adı geçen projeye dahil olmasa da özel okullardaki öğretmenler odaları da önemli bir boyut kazanıyor. Özel okulların öğretmenler odalarında sürekli mobinge uğrayan, sömürülen, işini kaybetme korkusu yasayan öğretmenler, rekabetçi ve bireyci kuşaklar yaratılması amacına hizmet etsin, bir taraftan da patronların sermayesini büyütsün istiyorlar.

Devlet okullarındaki öğretmenler odalarında ise, “meslektaş” bakana saygı ve minnet duyan, yeni gündeme gelen Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun iş yaşamına getireceği olumsuzluklardan habersiz, kendini piyasacı ve gerici eğitime adapte etmiş, bir anlamda teslim olmuş; çocuğunu göndermeyeceği okulda öğretmenlik yapıyor olmasını sorgulamayan öğretmenler istiyorlar. Bir taraftan da liyakat sahibi bakana, eğitimi gericileştirirken meşruiyet kazandırsın istiyorlar. Biliyorlar ki iş güvencesi olan öğretmen, kendisi gerici değilse, gerici müfredatı uygulamaz, bilimsel eğitimin gereklerini yerine getirir.

Bakanlığın ve sermaye sınıfının öğretmenler odalarıyla ilgili kurguları böyle.

Ama, öğretmenlik mesleğinin ülkemizin aydınlanma tarihindeki yerini unutuyorlar. Taşraya bilginin ışığını taşıyan öğretmenler, yeri geldi oradaki gericilerle de mücadele etti. Hatta bazıları bu ugurda canlarını verdi. Kendi çalışma koşullarını ve ülkedeki eğitim sistemine dair fikirlerini açıkladıkları toplantılar yaptılar, yayınlar çıkardılar. Sendikal faaliyetlerin öncüsü oldular, büyük boykotlar, grevler örgütlediler. Tabii bunların hepsini örgütlü öğretmen kimliğiyle yaptılar.

Kamuda ve özel okullarda öğretmenlere dönük planları boşa çıkarmak için, hak arayan öğretmenin ülke aydınlanmasının da önemli taşıyıcılarından biri olduğu gerçeğini akılda tutarak, konforlu veya değil, yeni nesil öğretmen odalarını sermaye sınıfından önce öğretmenlerin yaratması gerekiyor.

Kamu veya özel ayrımı yapmadan, eğitim sistemine bütünsel bakılan, tartışmalar, üretimler yapılan, meslektaşlar arasında dayanışmanın hakim olduğu, örgütlü öğretmenlerden oluşan öğretmenler odaları... İşte o öğretmenler odası gerçekten “huzur adası” olacak. Hem de sadece öğretmenler için değil, tüm ülke için..

I https://www.meb.gov.tr/yeni-nesil-ogretmenler-odasi/haber/19240/tr

II Eğitimdeki özelleştirmenin geldiği noktayı görmek açısından Gelenek dergisinin 145. Sayısında Onur Seçkin imzalı “Yeni Dönem Açılırken Türkiye’de Eğitim” isimli makale okunabilir.

III https://haber.sol.org.tr/emek-sermaye/ozel-okul-patronlari-endiseliymis-...