Deniz Gezmiş'in parkası: 'Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye'dir

Av. Sedat Vural

Blog: Serbest Kürsü

Parkasız Deniz Gezmiş olmaz ve olamaz da…

Devrimdir…Barış ve kardeşliktir Deniz Gezmiş parkası…

Sömürüsüz, eşit ve özgür bir yaşamdır… Anti-kapitalist ve anti-emperyalisttir…

Bu ideallerin mücadele ve isyan bayrağıdır…

Halkın büyük bir kesiminin yoksulluğuna, bir avuç siyasi ve ekonomik egemenin sınırsız varsıllığına neden olan emperyalizmin varlık nedeni kapitalizmin vurgun düzenini vahşi ve acımasızca uygulayanlar ve yaşatanlar ile birlikte olamaz ve anılamaz…

Zaten sömürü ve soygun düzeninin mümtaz bekçileri anamaz ve anlayamazlar…

Filistin konusunda da olduğu gibi…Aslında Filistin, kapitalizm temelli Dünya düzeninin, emperyalizm gerçeği ile gayri insani yönünü yansıtan bir “Endam Ayna”sıdır… Çıkar, ölüm, kan ve gözyaşı aynası… Bu aynada, abanoz tacirleri, koloni valileri, temerküz kampları, gaz odaları, ırkçılık, gericilik, faşizm, atom bombası, sıvil ve askeri diktatörlük, yargısız infazlar, kayıplar, işkenceler, savaşlar ve milyonlarca insanın ölümü ve sakat kalması var…

Filistin-İsrail sorununu da yaratan, 1982 yılında tüm dünya devletlerinin seyrettiği, sadece “Deniz” inancındaki devrimcilerin isyan ettiği binlerce savunmasız Filistinli kadın ve çocuğun öldürüldüğü “Sabra ve Şatilla” kampındaki katliamın da ana nedenidir; Kapitalist-Emperyalist yapılanma…

O zaman olduğu gibi, şimdi de seyrediyoruz; ırkçı ve dinci siyasal parti ve medyanın elbirliği içerisinde nasıl da bu gerçeği saptırmalarını ve Filistini istismar etmelerini…Sorun etnik ve dinsel farklılıklar değildir; bunlar insanlığı ve insanlığın kültür zenginliğini oluşturur… Sorun, insanlığın özüne aykırı.

Barış inancından uzak günümüz dünya düzeni Kapitalist-Emperyalist yapılanmadan kaynaklanan ve destek alan ırkçı ve dinci ayrımcı düşünce ve söylemlerin çatışma ve savaşlara neden olmalarıdır…

68’LİLİK ONURU…

Yine hedefte "Deniz Gezmiş” ile özdeş 68 dönemi ilerici gençlik hareketi...

AİHM tarafından bağımsız olmadığı hüküm altına alınan Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi'nin Deniz Gezmiş hakındaki kararının haksızlığı ve adaletsizliği insanlık vicdanında kabul edilmişken, bu haksızlığı halen sürdürenlere de sorarlar: bu ne vicdansızlık ve kindarlık…

68 dönemi ilerici hareketi, sömürünün ortadan kalktığı, sol siyasal ve toplumcu bir ekonomik sistem istemine dayanır. Ama meşalesi "Tam Bağımsızlık ve Gerçek Demokrasi"dir…

Bu dönemin hedef yapılmasının bir nedeni, siyasal olarak, bağımsızlığın yitirildiği bir globalleşme, yasaklar ayıbından arınmamış bir demokrasi, çıkara ve kazanca yönelik bir özgürlük, ekonomik olarak; insani olmayan toplumsal özden uzak bireyci ve çıkarcı bir yaşam anlayışının toplumda yerleşmesi özlemidir. Diğer bir neden ise bu teslimiyetçi ve bireyci özleme karşın, her iki dönem anlayış değerlerinin Türk tarihinde yurtseverliğin somutlaştığı birer onur anıtları olarak halen insanlarımıza yön verdiklerini görmeleridir.

Sonuç olarak kendimizi aradığımızda onur duyacağımız ve bir atardamar gibi tarihimizi ve geleceğimizi besleyen bu saygın değerler zenginliğini söküp atarak ulusumuzu köksüz bir ağaca benzetmektir istenilen.

1968 inancının özünde insanın toplumsallaşması vardır… Bu bireysel olarak ülkemiz ve insanlığın sorunları ile hem düşünce hem eylem olarak özdeşleşmek demektir… Yaşam bakışı toplumculuğa uygun olarak teke tek düzeyde dostluk, arkadaşlık, özveri, paylaşım, ülke düzeyinde tam bağımsızlık ve gerçek demokrasi evrensel düzeyde barış ve kardeşlik…

Bu saygın değerlerle donandık 1968’de… Halen bu saygın değerlerin doğruluğunu yaşıyoruz onurluca… Özellikle yeni dünya düzeni adı altında kurulmaya çalışılan aslında hem bizim gibi ülkeleri sömürme hem de insanlarımızı yozlaştırma ve yalnızlaştırma politikasını gördükten sonra…

İnsanlarımızın getirildiği nokta… Yeni yaşam biçimi… Artık her ilişkinin temeli olan çıkar, çıkar, çıkar… Ne olursa hep bana anlayışı… Hedef gösterilen bireycilik çukuru ayaklar altına alınan yüzyılların birikimi insani değerler… Cüceleşen koca koca adamlar… Çıkar uğruna dönenler ve insan olarak bitenler… Şimdi düşünüyorum da şu kısa yaşam sürecinde kişinin insanileşmesi bakımından ciddi bir kazanç 68 dönemini yaşamak…

Bireysel dürtülerin en yoğun olduğu daha 18’inde 20’sinde birer delikanlı iken yüreğimiz, beynimiz ülkemiz ile beraber Uzak Asya’da, Ortadoğu’da, Güney Amerika’da ve Afrika’daki insanların sorunları için çalıştı… Onların sevinci ile sevindik, üzüntüleri ile üzüldük… Hem ülkemizin hem de diğer ülkelerin bağımsızlık ve özgürlük şarkılarını söyledik hep… Kimseyi dinine, ırkına, rengine, mezhebine göre ayırmadık… Sadece sömürüyü, baskıyı, savaşı lanetledik… İstedik ki insan insanı sömürmesin… Sömürmesinler ülkemizi…

Saygın ozanımız Nazım Hikmet’in belirttiği gibi “Yaşamak bir ağaç kadar hür ve bir orman gibi kardeşçesine” olsun istedik… Bunun için katledildik, işkenceler gördük, cezaevlerine girdik onurluca… Ama yaşamadık kendimizi, Gençliğimizi, mesleğimizi inancımızın aracı yaptık da; Şu köşeye de bir şey atalım demedik… Ama attık bir köşeye yüreğimizi; Halkımızın mutluluğu ve ülkemizin bağımsızlığı uğruna…

Bu inançla, kimliğimizi sorguladık… Kendimizi yakaladık ve Halkımıza ulaştık… Haksızlığa başkaldırdık… Kurtuluş Savaşı ile başlayan onurlu bir anti emperyalist başkaldırı geleneğimizi toplumcu inançla güçlendirdik… Demokrasinin gelişimine, laikliğin güçlenmesine, insan haklarının yaygınlaşmasına öncülük eden düşünce ve eylem neferleriyiz…

Halk kültürünün tarihi gelişimi ile beraber tekrar filizlenmesinin öncüleriyiz… Biz Şeyh Bedrettin'iz, biz Yunus’uz, biz Köroğlu’yuz, biz Pir Sultan'ız, biz Mustafa Kemal'iz, biz Nazım Hikmet'iz, biz Yılmaz Güney'iz, biz Ruhi Su'yuz, biz Deniz Gezmiş'iz, biz Taylan Özgür'üz, biz Uğur Mumcu'yuz…

Biz bağımsızlık uğruna Dumlupınar’da, Sakarya’da, Çanakkale’de, devrim uğruna idam sehpalarında, Nurhak’ta, Kızıldere’de, özgürlük ve eşitlik uğruna 12 Mart ve 12 Eylül askeri cuntanın işkence merkezi zindanlarında, laiklik uğruna, Menemen’de, Sivas’ta ölenleriz… Biz Anadolu’nun tarihi geleceğinin sahibiyiz.

Siz kimsiniz… Kiminlesiniz… Kimdensiniz…