Bize her gün Kırmızı Pazartesi

Akif Akalın

Blog: Serbest Kürsü

Bilirsiniz, Marquez’in ünlü romanı Kırmızı Pazartesi, işleneceğini “herkesin” bildiği bir cinayetin öyküsüdür. Cinayetin işleneceğini herkes bilir, fakat önleyebilmek için kimse bir şey yap(a)maz. Türkiye’de işlenen bütün “sosyal cinayetler” Kırmızı Pazartesi romanını anımsatmıyor mu?

İşçi cinayetlerini ele alalım. Bugünden 2020 yılında kaç işçinin daha işçi cinayetlerinde öldürüleceğini bilmeyenimiz var mı? Hala kaldıysa ben söyleyeyim. Önümüzdeki yıl 2 bine yakın işçi, işçi cinayetlerinde katledilecek.

Ya kadın cinayetleri? Bugünden 2020 yılında kaç kadının öldürüleceğini bilmeyenimiz var mı? Hala kaldıysa ben söyleyeyim. Önümüzdeki yıl 5 yüze yakın kadın, kadın cinayetlerinde katledilecek. Fazlası olabilir, eksiği olmaz.

Trafik cinayetlerine gelince, işçi ve kadın cinayetleri yanında artık vaka-i adiyeden kaldılar. Fakat yine de soralım; bugünden 2020 yılında kaç kişinin trafik cinayetlerinde öldürüleceğini bilmeyenimiz var mı? Hala kaldıysa yine ben söyleyeyim. Önümüzdeki yıl 7 bine yakın insanımız, trafik cinayetlerinde katledilecek.

YENİ BİR CİNAYET İHBARI

Geçtiğimiz hafta Türk Toraks Derneği (TTD) yeni bir cinayet ihbarında bulundu. TTD, insan sağlığına ve çevreye zarar verdiği halde önlem almadığı için önümüzdeki yıl başında kapatılması gereken 13 termik santrala 2,5 yıl daha ek süre verilmesinin, şimdiye kadar binlerce insanın ölümüne neden olmuş santrallerin, havayı kirleterek insanları öldürmesine izin verilmesi anlamına geldiğini söylüyor.

Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği de (TÜSAD), ülkemizde 40 yaş üzerindeki her 7 – 8 kişiden birinin KOAH (Kronik Tıkayıcı Akciğer Hastalığı) hastası olduğunu, bu nedenle kapatılması gereken termik santrallere ek süre verilmesinin doğru olmayacağını söylüyor. Türkiye’de 5 milyona yakın KOAH hastası bulunduğunu ve yılda 150 bin kişinin KOAH nedeniyle yaşamını yitirdiğini belirten TÜSAD, bu ölümlerin hepsinin “önlenebilir” ölümler olduğunu söylüyor.

Kadim dostumuz Dr. Nilüfer Aykaç, havayı kirletme izinleri uzatılan santrallerin bulunduğu yerlerde hava kirliliğinin zaten sınır değerleri aştığını, buralarda yaşayanların zaten her gün hastalanmalarına ve vakitsiz ölmelerine neden olabilecek düzeyde kirli hava soluduğunu söylüyor.

Hepsi yeni bir “cinayet ihbarında” bulunuyor: eğer santrallerin havayı kirletme izinleri uzatılırsa çok sayıda insan ölecek. Diğer bir deyişle, işçi, kadın ve trafik cinayetlerine yeni bir “sosyal cinayet” eklenecek: insanlara zorla kirli hava solutma cinayeti.

SOSYAL CİNAYET

Sosyal cinayet kavramı, 19. Yüzyılın başlarında İngiltere’de ortaya çıkmış. Engels, İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu başlıklı kitabında, İngiliz emekçiler arasında duyduğu bu kavramı, Marquez’in Kırmızı Pazartesi’deki cinayeti anlattığı kadar detaylı olarak anlatıyor. İnsanları hayatta kalamayacakları koşullara bilerek itmenin “sosyal cinayet” anlamına geldiğini belirtiyor.

Yüzde yüz “önlenebilir” ölümlerin, tedbir alınmayarak “önlenmemesi” sosyal cinayettir. Bunu özellikle işçi cinayetleri için yıllardır söylüyoruz. 1500’lü yıllardan beri bütün tıp kitapları “meslek hastalıklarının” yüzde yüz (doksan dokuz değil) önlenebilir olduğunu yazıyor. O halde meslek hastalıklarına bağlı ölümler de “istisnasız” önlenebilir ölümlerdir. Tedbirler alınarak önlenmediklerinde, cinayet haline gelirler. Göz göre göre ölüme başka ne denir?

Önümüzdeki yıl da, havayı 2,5 sene daha kirletmelerine izin verilen bölgelerde yaşayanlardan, kendilerine zorla kirli hava solutulması nedeniyle ölecek yurttaşlarımız da sosyal cinayete kurban gidecekler. Binlerce insan, santrallerin havayı kirletmelerine izin verilmemesi halinde daha uzun yıllar yaşayabilecekleri halde, yaşamlarını “vakitsiz” yitirecekler.

Marquez romanını Türkiye’de yazsaydı, herhalde adını “bize her gün Kırmızı Pazartesi” koyardı. Yanılıyor muyum?