Tarihten bir kesit: Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti

Hilal Ataş

Blog: Kurdewarî

19. yy sonları… Dünya tarihinde yeni bir perde, uluslararası ortaklıklar ve düşmanlıklar konusunda yeni başlıklar açılıyor. Ve “Osmanlı sınırlarının Kürtleri”, 2. Abdülhamid’in sömürgeleşmiş yönetiminin kalın harflerle, altını çize çize not ettiği satırlardan biri. Öyle ki, gücünü paylaşım planlarının kaderine bırakmış Osmanlı yönetimi, sosyoekonomik bakımdan toplumun geleneksel altyapısının yozlaşıp çözülmesini hızlandırıyor fakat yerine onun ileri biçimini var edecek kanalları öremiyordu. Büyüyen kriz, bu çelişkiyi derinleştiriyor ve Kürt sorunu yeniden alevleniyordu; kendi iktidarını korumak için, yeni yöntemlerle halka ağır sonuçlar ödeten Abdülhamid’in verdiği onca uğraşa, sürgüne, maddi ve ideolojik araca rağmen…

Sultanın unutmadığı bir kural vardı: ’’İktidara müttefik gerek’’. İstanbul, Kürt toplumunu ayrıştırmak, Kürt elitiyle iyi ilişkiler kurmak için türlü yollara başvuruyordu. Kürt aşiretlerinin ileri gelenleri payitahta misafir ediliyor, para, nişan ve devlet rütbesi sunuluyordu. Bir taraftan aşiret reislerinin komutası altında Hamidiye Alayları, diğer taraftan ‘’asil Kürt çocuklarının" eğitim gördükleri Aşiret Mektepleri kuruluyordu. 

Kürdistan aşiretlerinin varislerini böylece İstanbul’da rehin tutan Osmanlı yönetimi bir şeyi unutuyordu: İstanbul, Osmanlı sınırlarında yaşayan her ulus için ilerici hareketin beşiği oluyordu. Kürtler de özellikle İstanbul’un hükümet karşıtı örgütlerinden etkileniyor, Osmanlı aydınlarından besleniyordu.

20. yüzyılın başlarına gelindiğinde Kürt tarihi açısından en önemli sorun bir kimlik tarifi sorunuydu. Ermenilerden, Araplardan, Türklerden farklı bir kavim ama kim? Kürtlere ait ortak bir kültür, edebiyat, dil ve ortak söz… 2. Meşrutiyetin yarattığı özgürlük ortamı, Kürd'ü sözünü daha baskın söylemeye çağırıyordu. Ve Kürt aydını bu çağrıya kulak verdi.

Tecrübesiz sayılmazlardı. 1898 Nisan ayında Kahire’de ilk Kürtçe gazeteyi çıkarmıştı Mikdat Bedirxan: Kürdistan. Gazetenin çıkış amacı ’’Kürtleri dünyada meydana gelen olaylardan haberdar etmek, Kürtçe okuma yazmaya teşvik etmek’’ olarak tarif edilir. En çok işlenen konular da edebiyat, tarih ve din konularıdır.

Eğitsel amaçlarla Kurmancî lehçesiyle basılan gazetede okuyucu mektuplarına da yer veriliyordu. Bunlardan belki de en dikkat çekici olanı, Adana'dan Kürt hamalların kötü kaderlerinden ve çekilmez çalışma koşullarından şikayet ettiği, kendileri hakkında yazılmasını istediği mektuptu. Hamalların bir ricası da gazetenin her sayısından 50 adet gönderilmesiydi.

Gazetenin editörlerinden Abdurrahman Bedirxan İstanbul hükümetini sert bir şekilde eleştirmiş, Jön Türklerle sıkı ilişkiler kurmuş ve onlarla beraber hareket etmiştir. Aynı zamanda Ermeni-Kürt ilişkilerine de yer veren Şam, Adana ve Avrupa’ya kadar ulaşan gazete 1902'de yayın hayatına son verir. Sayfalarında ’’Bugünkü Kürdistan ve Geleceği’’ başlığıyla Avrupa’nın politikalarının halklar arasındaki düşmanlığı körüklediğine değinen bir gazete elbette kendinden sonrasına da ışık tutmuştur. 2.sayıdan 17. Sayıya kadar 17. yy Kürt şairi Ehmede Xani’nin Mem û Zin destanını yayınlayan da yine bu gazetedir.

20. yüzyılın başında son bulan, Kürdistan gazetesinin yayın hayatıdır. Ancak Asya kıtası, aynı dönemde yeni bir hayata uyanmaktadır ve bu uyanış Osmanlı topraklarında Meşrutiyetin ilanını beraberinde getirmiştir. Jön Türklerin tüm tutarsızlıklarına rağmen rüzgar ilerici ve ulusal örgütlerden yana esmektedir. Programında imparatorluk halklarının kardeşliğine ve eşitliğine vurgu yapan İttihat Terakki yönetimine destek,ilerleme ve birlik fikirleri temel kılavuzdur. Fakat Kürt  halkını yönlendirebilecek ulusal bir örgütün yokluğu, ulus bilincinin gelişimine engel olan faktörlerdendir.


Bedirxanpaşazadeler

“Kürt kimdir?”sorusunun cevabını verebilecek bir özne yaratma çabası Bedirxanzade, Şemdinanzade ve Babanzade gibi büyük aşiretlerin istanbul’da “Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti”ni kurmasıyla hızlandı. Cemiyet, Kürdistan’da okullar ve üniversiteler açmak, Kürtçe’yi resmi dil olarak kabul ettirmek, anadilde gazete ve dergi çıkarmak, Kürdistan’ın ekonomik inşasını canlandırmak, mecliste, idarede ve yargıda Kürtlerin devamlı bulunmasını sağlamak gibi maddelerin yanı sıra Jön Türk programını da kabul ediyordu. Kısa zamanda neredeyse bütün Kürt aydınları derneğe üye olmuştu. Nasıl ki bu cemiyete ilk Kürt ulusal örgütü demek yanlış olmayacaksa, en önemli faaliyeti olan Kürt Teavün ve Terakki gazetesinin örgütlü yayınlanan ilk Kürt gazetesi olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır.

Gazetenin editörlüğünü Diyarbakırlı Ahmet Cemil, genel yayın yönetmenliğini ise derneğin görevlendirdiği Pîremérd yapar. Gazete, tüm Kürt aydınlarına burada yazabileceklerine dair çağrıda bulunur. Sayfalarında Balkan coğrafyasındaki gelişmelere de geniş yer veren gazete, Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti’nin yalnızca Kürtlerin değil, dağılmakta olan bir imparatorluğun sorunlarıyla da ilgilendiğini gösterir. Kürt dili ve edebiyatı, Osmanlılık kapsamında ele alınır. Çift dilli çıkan gazetenin kapak foroğraflarında Meşrutiyet vurgusu ağır basarken, Kürdistan’a dair de göndermeler vardır. Yalnızca 9 baskısı olan olan Kürt Teavün ve Terakki Gazetesi 31 Mart Olayının ardından cemiyetin de kapatılmasıyla yayın hayatına son verir. Cemiyetin ve gazetenin Kürt tarihine en büyük katkısı belki de ilk defa Kürtlerin özgürleşmesini liderlerin otoritesine değil, sosyal ve siyasal ilerlemenin tarihsel planlamalarına bağlamış olmasıdır.

Kürt yayıncılığında bir patlamanın yaşandığı dönemdir 2. Meşrutiyet yılları. 31 Mart’a kadar Kürt Teavün ve Terakki dışında Kürdistan, Şark ve Kürdistan olmak üzere iki gazete daha çıkar. İki gazetede de en çok Balkanlar ve Kürdistan meseleleri gündemdedir.

Genel olarak Türkçe yayınlanmakla beraber Ermenice, Kürtçe, Arapça, Süryanice gibi çok dilli içeriği olan, Diyarbakır’ın ilk özel gazetesi Peyman, yine bu dönemde çıkarılmıştır. Ziya Gökalp’in yazarlık yaptığı gazete Kürt sorunundan çok merkezi yönetime dair sorunları gündeme alır.

1912’de, İstanbul’da Hevî Cemiyeti kurulur. Bu cemiyet daha çok tarih vurgusunun öne çıktığı Roji Kurd ve Hetawî Kurd dergilerini çıkarmış, Abdullah Cevdet burada yazdığı yazılarında Kürt aydınının halka temes etmesi gerektiğinden dem vurmuştur.

Halkın ulusal taleplerinin edebiyata sahip çıkarak karşılanabileceğini vurgulayan Jîn dergisi ise 1918’de, 25 sayı yayınlanır.

Sözü geçen dergi ve gazetelerin Peyman dışındakilerin tamamı Kürdistan’a, Kürdistan sınırlarının dışından seslenmiştir. Bunda hiç şüphesiz, imparatorluğun başkentinde, İstanbul’da yaşayan Kürt elitinin, yaşanan devrimci değişimlere kuşkuyla yaklaşan Kürdistan aşiretleriyle kurdukları zayıf bağ etkilidir.

Kürtlerin sosyopolitik yaşamının gelişim evrelerinden söz edilecekse, bu gazeteler bir sıçrama noktası olarak kabul edilecektir. Ve elbette ki tarih yazımını büyük puntolarla yankılayan Kürt matbaası… 1915’te ilkini Kürt Mukriyani ailesinden gelen tarihçi Hüseyin Huznî Mukriyani’nin kurduğu matbaa, Kürtlerin ulusal yayıncılığının başlangıcını oluşturur. İlk gazete “Kürdistan”ın da kimi sayıları bu matbaada basılmıştır.

Kimlik inşası sürecinde, matbaayla Avrupa’dan yaklaşık 400 yıl sonra tanışan Kürt halkının aydınlanma tarihi, meseleyi “geç kalmışlık” başlığı altında incelemenin eksik bir tartışmaya kapı araladığını göstermektedir. Kendi rönesansını tarihteki en kapsamlı sosyalizm deneyimi olan Sovyetler Birliği topraklarında yaşamış bir halktan söz ediliyorsa hem de…


Katkı ve önerleriniz için: [email protected]