Nâzım’ın ‘Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim’i (VIII)

Ulvi İçil

Blog: Kent Kültür Sanat

Nâzım’ın romanı, 2013 yılında, Rusya’da, sonundaki şiirde “Komünistim” dizesiyle yayımlanmış.

Türkiye’de, “Emekçiyim” dizesiyle yayımlanırken yapılmış bu.

Ve 2013 Rusya basımında şiirin tamamı,  tıpkı Fransa 2002 basımında yapıldığı gibi, kitabın arka kapağına taşınmış:

Komünistim,

Sevdayım tepeden tırnağa,

              sevda: görmek, düşünmek, anlamak,

              sevda: doğan çocuk, yürüyen aydınlık,

              sevda: salıncak kurmak yıldızlara,

              sevda: dökmek çeliği kanter içinde,

Komünistim,

              sevdayım tepeden tırnağa…

Notlar:

(1) Sevgili Ali Rıza Aydın, romandaki şiirin, 1965 yılında, Estoncada basılan bir şiir seçkisinde “Komünistim” dizesiyle yer aldığını soL’daki köşesinde daha önce yazmıştı . Romandaki şiirin bir şiir seçkisinde yer alması da, şiirin altındaki yer ve tarih bilgisi de çok değerli.  Ali Rıza Aydın’ın alıntıladığı gibi, şiirin altında, “Leipzig, 5 Mart 1963” notu var. Bu yazılardan ikinci bölümde Nâzım’ın, romanı son haline, 1962 yılının 26 Ağustos’undan sonraki bir tarihte kavuşturduğu bilgisine yer vermiştik ama nihai el yazmasının tarihine dair bir bilgi bulunmadığını da ifade etmiştik. Ali Rıza Aydın’ın sağlamış olduğu bilgi, Nâzım’ın eserlerinin kronolojisine önemli bir katkı niteliğinde. Aydın sayesinde ulaştığımız bilgi ile, Nâzım’ın romanını 1963 yılının 5 Mart tarihinden önce tamamlamamış olduğunu anlıyoruz. Oysa bugüne kadar Nâzım’ın romanı hep 1962 yılına tarihleniyordu.  Bu bilgi böylece güncellenmiş olmakta ve romanın bundan sonra 1963 yılına tarihlenmesi gerekmektedir. Bunun yanısıra, madem ki bu şiir, bir şiir seçkisinde yer almış bulunuyor, aynı şekilde, bundan sonra, romanda “Komünistim” dizesiyle yer almasının yanısıra, Nâzım’ın Tüm Şiirleri’nde de bu şiire yer verilmesi,  Nâzım’a ve şiirine olan saygının doğal ve zorunlu bir gereğidir. Nâzım, Şubat 1963’de Tanganika’da, 8 Mart’ta ise Berlin’dedir ve örneğin 8 Mart tarihli ve “Berlin Mektubu” başlıklı iki şiiri Tüm Şiirleri’nde yer almaktadır. 8 Mart Berlin bilgisi, 5 Mart 1963 Leipzig bilgisi ile de uyumludur. Dolayısıyla, 8 Mart tarihli şiirlerine Tüm Şiirleri’nde yer verilirken, 5 Mart tarihli şiirine yer verilmemesinin hiçbir haklı ve meşru gerekçesi olamaz. Öte yandan, 5 Mart 1963 oldukça özel bir tarih: Stalin’in ölümünün 10. Yıldönümü ve aslında, Nâzım’ın Tüm Şiirleri’nde 5 Mart tarihini taşıyan eksik şiir sayısı bir değil, ikidir. Nâzım’ın şu anda yayımlanmakta olan Tüm Şiirleri’nde, Stalin’in ölümü üzerine “5 Mart 1953” başlığıyla yazdığı şiirin de eksik olduğu yaygın olarak bilinen bir gerçek. Nâzım’ın bu şiirine de, Tüm Şiirleri’nin bundan sonraki basımlarında mutlaka yer verilmesi gerekmektedir.   Stalin’i eleştirdiği  “Taştandı tunçtandı” şiirine yer verip, Stalin’in ölümü üzerine yazdığı ve bu ölümden duyduğu büyük acıyı dile getirdiği şiirine yer vermemek, Nâzım’a yapılmakta olan bir başka  saygısızlıktır ki bu duruma da son verilmelidir.

5 MART 1953

İlkönce kim kime metin ol kardeşim diyecek,

ilkönce kim kime başsağlığı dileyecek?

Hepimizindi o,

hepimizindir.

Yoldaşlarım,

acınızı duyuyorum,

       sizin duyduğunuz gibi tıpkı aynı şiddetle.

Kardeşlerim,

hüngür hüngür ağlamak geliyor içimden

tutuyorum kendimi sizin gibi tıpkı aynı metanetle.

Seviyorum onu,

Marks’ı, Engels’i, Lenin’i sevdiğim gibi,

                                   sevdiğiniz gibi,

                                   aynı muhabbetle,

                                   aynı hürmetle.

Yoksul, esir halkımın dostuydu o.

–hangi halkın dostu değildi ki.

  Bütün emekçi insanlık

                     beyaz, siyah, sarı,

                     baktı akıllı, güzel gözlerine onun,

                     baktı hayranlıkla, hayretle:

  orda aşikâre yollar,

  orda yollar apaydınlık,

  orda kurtuluş,

                     bahtiyarlık

                                   her birine –

Halkımın savaş bayrağıydı o,

ve işkenceyi, hapsi, ölümü göze alarak

kaç kereler

“Barış, Bağımsızlık, Hürriyet” sözleri yerine

yazdı onun iki hecelik adını

fabrika duvarlarına,

yazı tahtasına okulların

                     ve köy türkülerine.

Yoldaşlarım,

          Sovyet insanları,

günler ağır.

Onsuz geçilecek bu ağır günler

                     sarsıntısız, çatlaksız,

ama onunla ve Lenin’le beraber,

                     yani komünist partisiyle,

                     yani komünist partisi başta.

Bu parti eşi emsali görülmedik bir çeliktendir.

Bu çeliğin adı:

boydan boya ömrünü vermek emrine halkın,

boydan boya ömrünü vermek komünizme.

“1953 yılının Mart ayında, kalp krizinin ardından “Barviha” sanatoryumunda yattığını anlatmıştın bana. Stalin’in hastalanmasını ve ardından ölümünü, itinayla saklamışlar senden. Kötü haberin sağlığını olumsuz yönde etkileyeceğinden endişelenmişler. Günler geçmiş, doktorlar kontrolleri dışında haberi alabileceğin endişesiyle, tıbbi müdahalede bulunabilecekleri bir ortamda sana bunu söylemeye karar vermişler. Görevin sorumlusu Simonov’muş. İlk tepkin korkunç olmuş, donup kalmışsın. Birkaç dakika konuşamamışsın. Gözlerinde yaşlar belirmiş”. (Tulyakova Hikmet, Vera; Bahtiyar Ol Nâzım, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Şubat 2008, s.207).

(2) Roman 2013 yılında neden ve nasıl orijinaline uygun olarak yayımlandı Rusya’da? Bunun başlıca nedeni, Nâzım’ın romanının Rusya’da geniş bir çevrede doğru haliyle biliniyor olmasından başka bir şey olamaz. “Sovyetler Birliği’nde iki yıl kaldım; Nâzım’ın adını duymamış bir Sovyet yurttaşına rastlamadım.  Onun dost, arkadaş çevresini, ya da Azerileri, Orta Asyalıları kastetmiyorum. Moskova’da  “Melodiya”  plâk mağazasına girip dilediğiniz görevli bir “dyevuka”ya (genç kıza) sorun. Ya da eski Andranikov  Manastırının önünde durup rastgele biriyle konuşun.  Ya da kalabalık Gorki caddesinde durdurun birini…“ (Ataöv, Türkkaya Prof. Dr. ; Nâzım’ın Hasreti, İleri Yayınları, İstanbul,2010, s.88). Prof. Ataöv içkili bir Rusa rastlıyor 31 Aralık 1971 akşamı.  “…de bana, hangi Türkiyelinin adını işittin?” Duraksamadan cevap verdi :  ‘Mustafa Kemal’…Bize dostluk gösterdi o...Hem  en güç anlarımızda. Bizi anlayan ilk devlet adamıydı. İyi komşuydu. Sonra iyi asker. İyi örgütçü’.  ‘Peki bildiğin bir Türk daha söyle bana’. Bir Türk daha: Nâzım Hikmet. Türk kültürünü, Türk halkını ondan öğrendik. Nâzım Hikmet’i yetiştiren bir halkın yüce bir edebiyatı olmalı’.  Bundan daha kültürlü bir sarhoş görmedim ömrümde… Beni bir kez daha şaşırtır mı acaba diye bildiği üçüncü Türkün kim olabileceğini sordum. Düşündü, düşündü, çıkaramadı. Ve hafifçe gülümseyerek “Vt moy iznestnıy tretty Turok’  (Üçüncü ünlü Türk sensin benim için) dedi.” (s.88-89). Rusya’daki Türkologlar başta, Nâzım’ın eserlerini yakından tanıyan insanların sahip oldukları bir bilgiydi romandaki  şiirin “Komünistim” dizesi. Yeni çevirinin, YKY’nin Türkiye’de yapmakta olduğu basımı esas alması tamamen imkânsızdı. Aksi durumda, Rusya’da ciddi bir tepki görebilir, çeviri yayınlanır yayınlanmaz sert bir eleştiri ile karşılaşabilirdi. Kendisi de bir Türkolog olan çevirmen sayın Apollinaria Avrutina’nın bunu gayet iyi bildiğini; bu nedenle, çeviriyi, YKY’deki gibi değil de, orijinaline uygun olarak çevirip basmak konusunda, Nâzım’ın vârisini,  Kalem Ajans’ı ikna ettiğini ve bu “izni kopardığını” düşünmek mümkün. Zaten başka türlüsü mümkün değil. Kitabın künyesinde şu ifade var: “©Nâzım Hikmet c/o Kalem Literary Agency”.

(3) Bu yazılarda ele aldığımız konuya dair komünist bir bilince ve aydınlanmaya sahip olabilmek için şu üç güncel kaynağa göz atılması yararlı olacaktır. İlki, Türkiye Komünist Partisi Programı, (www.tkp.org.tr): “13. Sanat, yeni insanın kendini özgürce gerçekleştirmesine katkı sağlayacak önemli alanlardan biridir. a) TKP, sanatçı yaratıcılığının özgürleşmesini hedefleyen girişimlere öncülük eder. b) Sanatın özgür bir ortamda toplumsallaşması, sanat emekçilerinin örgütlenmesi, sanatın insana ulaşmasını önleyen bütün engellerin kaldırılması, TKP'nin temel amaçlarındandır. Bu doğrultuda; i. Sanat emekçilerinin, kendilerine ayrılacak toplumsal olanakları örgütlü ve kolektif olarak kullanmaları gözetilir. ii. Devletin sanatsal üretimde yeni ve farklı yaratma biçim ve tekniklerinin gelişmesine engel değil destek olması esastır. iii. Sanat ürünlerine yönelik her tür sansür kaldırılır. iv. Sanatın metalaşmasının önüne geçilir. v. Sanatsal üretimin bir azınlık uğraşı olmaktan çıkması ve yaygın bir toplumsal uğraş haline gelmesine çalışılır. vi. TKP, sanatsal ürünlerin sosyalist toplumun ve yeni insanın gereksinimleriyle çelişkiye düşmemesi için ideolojik mücadele verir”. İkincisi, Toplumcu Anayasa: “Madde 82- Sanat ürünlerine yönelik sansür niteliğinde yasal düzenleme yapılamaz, ideolojik saplantılara ve önyargılara dayalı toplumsal nitelik taşıyan sansür eğilimlerine karşı mücadele­ye destek sağlanır”. (http://www.tkp.org.tr/tr/temel-metinler/toplumcu-anayasa). Son olarak, "TKP kültür, sanat gibi alanlardaki yozlaşmanın sebebini ne olarak görüyor?” (100 Soruda TKP, 10 Eylül 2017, Soru 81, s.105).