Yeni gerçekçilikten modernizme: Luchino Visconti

Onur Keşaplı

Blog: Kent Kültür Sanat

Sanat disiplinlerinde akımların geçiciliği göz önüne alındığında, bu duruma sinema tarihi boyunca direnmeyi sürdüren ve halen sinemacılar için pusula görevi gören İtalyan Yeni Gerçekçiliğinin en büyük yönetmenlerinden Luchino Visconti, ölümünün 39. yılında göz ardı edilemeyecek bir yaratıcı.

Hemen her yerde Yeni Gerçekçilikle anılan Visconti aslında bu tanımlamayı aşacak bir filmografiye sahip. Visconti için daha doğru bir konumlandırma yapmak gerekirse, büyük yaratıcının 1940’larda başlayan Yeni Gerçekçilik ile İtalyan sinemasının dünyayı kasıp kavurduğu 1960’lı-70’li yıllardaki modernist dönem arasında köprü görevi gördüğünü söyleyebiliriz.

Aristokrat ve muhafazakâr bir ailenin çocuğu olarak 1906’da dünyaya gelen ve İkinci Dünya Savaşı yıllarında komünist parti üyesi olan yönetmen, filmlerinde ele aldığı içerik ve başvurduğu biçim ne olursa olsun toplumcu motivasyonunu koruyarak, dozu değişiklik göstermekle birlikte sınıfsal çelişkiler üzerinde durmayı sürdürdü.

Senaryolarını edebiyat uyarlamaları üzerinden kurgulayan Visconti, 1943’te çektiği Tutku ve özellikle 1948’de yönettiği Yer Sarsılıyor ile büyük başarı toplayarak dikkatleri üzerine çekti. Yeni Gerçekçiliğin bir nevi “kusurlu estetik” olarak yorumlanabilecek gerçek mekân, gerçek hikâye ve gerçek karakter odaklı yapısına uygun bu dönem filmlerinde yönetmen, Sicilya’daki gündelik yaşamın başta balıkçılar olmak üzere halk üzerinde yarattığı çatışmalara değindi.

1954 yapımı Senso ile akımdan uzaklaşma eğilimini gösteren Visconti, 1960 yapımı başyapıtı Rocco ve Kardeşleri ile Yeni Gerçekçi dokunun geç ve en güçlü yapıtlarından birini ortaya koydu. İtalya’nın sanayileşmiş kuzeyi ve sanayi öncesi üretim ilişkilerinin hüküm sürdüğü güneyi arasındaki çatışmayı, güneyden kuzeye göçen bir aile üzerinden veren yönetmen, melodrama meyleden atmosferine karşın toplumcu bir yaklaşıma sahip. Beş kardeşten her birinin toplumsal bir sınıfı ya da kesimi temsil ettiği film dönemin İtalya’sı resmetmesi açısından önem taşıyor. Rocco ve Kardeşleri’nden sadece dört yıl sonra filmi ülkemize uyarlayan Halit Refiğ’in Gurbet Kuşları filmini de burada anmak gerekiyor.

1963 yılında Visconti, biçimsel olarak Yeni Gerçekçilikten doğan “kusurlu estetiğe” vedası olarak okunabilecek Leopar’ı yönetti. Arka planına Garibaldi devrimini alan film, Burt Lancaster’ın epik oyunculuğunun eşliğinde aristokrasi çağının kapanışını görkemli bir sinematografiyle aktardı. Devamında Albert Camus’un ünlü yapıtı Yabancı’yı beyazperdeye uyarlayan yönetmen 1969 yılında ise Lanetliler ile Akademi Ödülleri’nde En İyi Senaryo dalında Oscar kazandı. Birçokları tarafından Visconti’nin son başyapıtı olarak görülen ve Thomas Mann’ın aynı adlı romanından uyarlanan 1971 yapımı Venedik’te Ölüm, melankolik ve estetik biçimiyle halen sinema tarihinin en başarılı uyarlamalarından biri olarak değerlendiriyor.

Alman üçlemesini tamamlayamadan 1976 yılında hayatını kaybeden Visconti, zamana direnen filmlerinin neredeyse tümüyle Venedik ve Cannes Film Festivalleri başta olmak üzere büyük başarı kazanarak günümüzde de sinema tarihinin en önemli sanatçıları arasında yer almayı sürdürüyor. Bunda hiç şüphesiz Visconti’nin bir akıma öncülük eden yönetmen konumunu, aynı akımı başka bir biçime taşıma konusunda gösterdiği tutuculuktan uzak tavır yatıyor. 

Gerçekçi içeriğini romantizm içinde harmanlayan ve biçimsel olarak Antonioni, Fellini, Bertolucci, Pasolini kuşağının dünyayı sarsan modern başyapıtlarına eş değer filmler üreten Visconti yeni kuşaklar tarafından da ilgiyi hak ediyor.